1970’li yıllarda Şili’de işçi sınıfı ve emekçi kitleler acımasız sömürüye maruz kalıyor ve köleliğe varan içler acısı koşullarda yaşıyorlardı. Bu koşullar, kitleler arasında radikal toplumsal değişime yönelik bir arayış ve derin bir istek yaratmıştı. İşçi sınıfı toplumun belirleyici gücü haline gelmişti. Nüfusun yüzde 75’i ücretli çalışıyor ve sendikalar, işçi sınıfının güçlü örgütleri haline gelmişti. Sınıf ve kitle hareketi gelişiyor, sol, sosyalist ve komünist parti ve örgütler güç kazanıyordu. Bu durum ve Şili kapitalizminin sayısız krizi, güçlü bir saflaşmaya ve sınıf mücadelesinin yükselişine yol açtı. 4 Eylül 1970 başkanlık seçiminde Unidad Popülerin zaferine yol açan da bu devrimci gelişme oldu. 4 Eylül 1970’te, Salvador Allende Şili’de başkanlık seçimini kazandı ve dünyada seçilen ilk sosyalist başkan oldu. Allende, 1970 yılında “demokratik sosyalizmin inşasını” öngören bir programla göreve geldi.
Seçimler burjuva aday için büyük bir yenilgi olurken, sosyalistlerin, komünistlerin ve onların adayı olan Salvador Allende’nin önderlik ettiği tüm solun koalisyonu olan Unidad Popular için de bir zafer oldu. Solun zaferi Şili’deki devrimci sürecin gelişiminde yeni bir aşamanın habercisi oldu. Allende, görevdeki ilk yılında bakır madenciliği gibi kilit endüstrilerin millileştirilmesini başlattı. Başka alanlarda da kamulaştırmalara ve toprak paylaşımına başladı. Bu gelişmeler sınıfın, emekçilerin ve köylü kitlelerinin hareketini ve bilincini geliştirmede önemli rol oynadı. Hükümetin, kamulaştırmaya ve mülksüzleştirmeye yönelik ilk tedbirlerine verilen kitlesel destek devasa boyutlardaydı. Binlerce fabrika ve köylü komitesi ülke çapında örgütleniyor ve hükümeti ülkenin toplumsal dönüşümüne doğru çok daha ileri ve daha hızlı ilerlemeye çağırıyordu.
Şili burjuvazisi ve ABD emperyalizmi, Şili kapitalizmini tehdit eden hareketin devrimci dinamikleri nedeniyle paniğe kapılmış durumdaydı. Burjuvazi, durumun kendi çıkarları açısından ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı. Bütün bir gerici güçler bu durum karşısında harekete geçtiler. 11 Eylül 1973’te General Augusto Pinochet, Şili işçi hareketine, sol ve devrimci güçlere karşı kanlı bir darbe gerçekleştirdi. CIA destekli askeri darbe, en acımasız rejimlerinden birini yarattı. Şili emekçileri bugünlerde, 50 yıl önce ABD destekli faşist darbeyle, kapitalist toplum modeline alternatif olma umutlarını yok etmek için sergilenen vahşeti hatırlıyor.
Uzun bir faşist diktatörlük döneminin başlangıcı olan kanlı darbe, Allende hükümetini en vahşi şiddetle ezdi. İşçi ve köylülerin tüm iktidar organlarını dağıttı, tüm sol, sosyalist, komünist örgüt ve partileri yasakladı, toplumsal hareketi kana boğdu. Sonraki yıllarda 3 binden fazla kişi göz altında kaybedildi, 40 bin kişi işkence gördü, 130 bin kişi tutsak edildi ve yüzbinlerce Şilili sürgün yaşamına mahkum edildi. Toplama kampları kuruldu, Santiago’daki Ulusal Stadyum bir esir kampı ve işkence alanı haline geldi. Ünlü şarkıcısı Victor Jara da dahil olmak üzere sayısız insan öldürüldü. Kitaplar halkın önünde yakıldı,
Faşist Pinochet rejiminin siyasi terör dalgası ve cinayetlerini Fridman modeli denilen ekonomik saldırı dalgası izledi. Pinochet rejimi, Allende döneminde kamulaştırılan Şili bakır endüstrisinin neredeyse üçte ikisini sattı. Bankacılık sisteminin bazı kısımlarını, telefon şirketini, metal fabrikalarını ve diğer şirketleri özelleştirdi. Allende tarafından devlet kontrolü altına alınmış, kamulaştırılmış araziler sahiplere iade edilmiş, su, emeklilik, sağlık hizmetleri, eğitim, ulaşım, kamu hizmetleri ve diğer ekonomik sektörler özelleştirilmiştir. Pinochet rejimi, işçi sınıfına yönelik özelleştirme dalgasını ve acımasız saldırıları araştırmak üzere Şili’ye gönderilen ‘‘serbest piyasa’’ iktisatçıları Milton Friedman ve Chicago Üniversitesi’nden Friedman tarafından eğitilmiş takipçileri olan “Chicago Boys”un (Chicago Çocukları) talimatlarını izledi. Şili işçi ve emekçilere Fridman modeli dayatılarak kanları emildi. Pinochet’nin 17 yıllık iktidarı sırasında 3.200’den fazla kişi öldürüldü veya kaçırıldı ve bunların öldürüldüğüne inanılıyor. Yaklaşık 38.000 kişi daha hapsedildi ve işkence gördü.
Pinochet’nin yaklaşık 20 yıllık iktidarı sırasında işlenen suçlar, cinayetler bugüne kadar çözülemedi. 50.yılında askeri faşist diktatörlüğün onbinlerce kurbanlarının aileleri, sorumluların adalet önüne çıkarılmadığından hareketle mücadele ediyor. Pinochet, 2006 yılında, 91 yaşında, işlediği suçlardan dolayı hiçbir mahkumiyet kararı almadan kalp krizinden öldü. Darbeden yarım yüzyıl sonra Şili hala askeri faşist yönetimi ve onun işlediği suçları, katliam ve işkenceleri, siyasi cinayetleri destekleyen faşist örgüt ve partilerin gücüne tanıklık ediyor. Şili kapitalizmi ve onun egemen sınıfı olan burjuvazi, yeni Pinochet’lerin ve faşist rejimlerin maddi temelidir. Bu temel olduğu sürece işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi de var olacaktır. Askeri darbenin 50. yıl dönümünde askeri faşist diktatörlüğe karşı mücadele devam ediyor.