Savaşın tetiklediği küresel açlık tehlikesi

Savaşları kışkırtan kapitalist sistem “temel insan hakkı” olan gıda gibi yaşamsal bir ihtiyacı bile lüks haline getiriyor, on milyonları açlık sorunuyla yüzyüze bırakıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 20 Mayıs 2022
  • 19:00

Avrupa’nın “tahıl deposu” olan Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sürerken, farklı alanlardaki yansımaları da giderek belirginleşiyor.  Ardarda “dünya gıda güvenliğinin tehlikeye girmesi bir açlık dalgasına neden olabilir” uyarıları yapılıyor. Enerji fiyatlarını yükselten kapitalist şirketler, son günlerde gıda maddelerinin fiyatlarını da tırmandırıyorlar.

Savaş ve Rusya’ya uygulanan ambargo nedeniyle doğal gaz ve petroldeki kısıtlamaların enerji maliyetlerini sürekli yükseltmesi, piyasalarda sarsıntı yaratmaya devam ediyor. Beraberinde gıda tedarikindeki sıkıntılar her geçen gün daha belirgin hale geliyor. Un, sıvı yağ vb. gibi bazı temel gıda maddeleri ya bulunamıyor ya da “yok satıyor”. Afrika, Ortadoğu ve bazı Asya ülkelerinde 50 milyondan fazla insan açlıkla boğuşuyor.

İlgili kurumlar bu sayının katlanarak arttığına, on milyonlarca insanın adeta bir “ölüm kalım savaşı” verdiğine dikkat çekiyorlar. Savaşın hububatta ekim ve hasat dönemlerini içine alarak sürmesi gıda fiyatlarının daha da yükselmesine neden oluyor. Gıda tedarik zincirindeki kırılmalar geniş coğrafyaları etkiliyor.

Ukrayna Savaşı öncesi de küresel açlık artıyordu

Ukrayna Savaşı öncesinde de küresel açlık tehlikesi söz konusuydu. Yemen, Etiyopya, Eritre, Sudan, Nijerya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkeler “insani yardıma” muhtaç olanlar arasında başı çekiyordu.

İnsani felaketi en ağır yaşayan Yemen’de18 milyondan fazla insan “insani yardıma” muhtaç hale getirildi. Emperyalistlerin desteği ile 2015’te Yemen’e saldıran Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ikilisi ile suç ortakları, ülkeyi yakıp yıktılar, yüzbinlerce insanı katlettiler. Bugün 500 binden fazla insan açlık nedeniyle ölüm kalım savaşı veriyor.

BM yetkilileri, giderek yükselen hububat ve petrol fiyatları nedeniyle Dünya Gıda Programı bütçesine ek olarak aylık 25 milyon dolara ihtiyaç olduğunu açıkladılar.

Bu durumda “insani yardım” kuruluşları kıtlık ile açlığa maruz kalanlar arasında seçim yapmak zorunda kalıyorlar. Açlık krizi Covid-19’un etkisi ile zaten ciddi boyutlara ulaşmıştı. İklim değişikliği, kuraklık, ekonomik kriz ve emperyalist kapitalizmin tetiklediği savaşlardan dolayı sorun daha da derinleşti.

BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün her yıl yayınladığı “Gıda Güvenliği Durum Raporu” her yıl bir öncekini aratıyor. BM’lerin 2015 yılında açıkladığı ve 2030 yılında gerçekleşeceği var sayılan “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”nin ikincisi olan “Sıfır Açlık”, artık ulaşılmaz bir hedef olarak kabul ediliyor.

Savaşın küresel açlığa etkisi

İlk anda savaşın yaşandığı coğrafya dışındaki ülkelerin kıtlık ve küresel açlıkla ne ilgisi var denebilir. Ne var ki, bu savaşın gıda güvenliğine olumsuz etkisi tahmin edilenin çok ötesindedir.

Rusya ile Ukrayna sahip oldukları ekilebilir tarım toprakları ile “Avrupa’nın ekmek sepeti” olarak biliniyor. Bu iki ülke, dünya tarım ihracatının yaklaşık yüzde 30’unu gerçekleştiriyor, dünya ayçiçek yağı üretiminin ise yüzde 80’ini karşılıyorlardı.

Ukrayna, dünyanın dördüncü büyük mısır ihracatçısı. Rusya ise dünyanın en büyük gübre ihracatçısı olarak küresel pazarın yüzde 15’ini elinde tutuyor.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun yanı sıra, Türkiye, Pakistan ve Endonezya gibi ülkeler, Ukrayna ve Rusya’dan tahıl ithal eden ülkelerin başında geliyor. Savaşın uzaması bu ülkeleri derinden etkileyecektir.  

ABD’nin savaş arabasına binen AB şefleri, kendilerinin sebep olduğu sorunu çözmek için yeni tedarik pazarları arıyorlar. Ancak ihtiyaçlarını karşılayacak tedarik zincirlerini oluştursalar bile bu, ciddi fiyat artışlarına neden olacak. Yani kışkırttıkları emperyalist savaşın faturasını emekçilerin sırtına yıkmaya çalışacaklar.

Temel gıda tüketiminin tahıl olduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi ülkelerde ise durum şimdiden vahim bir hal almaya başladı. Bu ülkelerde pandemi sürecinde fiyatlar zaten artmıştı. Savaşın etkisiyle artışlar bir kez daha katlandı.

BM, gıda tedarik zincirlerinde oluşacak kopma ve fiyat artışları nedeniyle açlığın geniş coğrafyalara yayılacağı konusunda uyarıyor. Savaşın birkaç ay daha sürmesi durumunda, gelecek hasat dönemi için ekin ekilemeyecek. Bu durumda açlık başta yoksullar olmak üzere orta kesimleri de içine alarak yayılacak.

1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. Maddesi'nde, “herkesin, yiyecek dahil olmak üzere gerek kendisinin gerekse ailesinin sağlığına yetecek bir yaşam düzeyine ulaşma hakkı bulunmaktadır” deniyor. Oysa “gıda güvenliği” sermayenin küreselleşmesi ile birlikte spekülatörlerin at oynattığı bir pazara dönüştü. Milyarlarca insan “sağlığına yetecek bir yaşam düzeyine ulaşma hakkı”ndan yoksun durumda.

Dünya Gıda ve Tarım Örgütü verilerine göre, gıda fiyatları son on yılın en yüksek düzeyine ulaşmış bulunuyor. Artan enerji ve petrol fiyatları, yükselen küresel enflasyon gıda güvenliğini ciddi derecede tehdit ediyor. Savaşları kışkırtan kapitalist sistem “temel insan hakkı” olan gıda gibi yaşamsal bir ihtiyacı bile lüks haline getiriyor, on milyonları açlık sorunuyla yüzyüze bırakıyor.

Bu sistem tarihin çöplüğüne atılana kadar gıda krizi de, açlık sorunu da son bulmayacaktır.