Navalni'in “zehirlenmesi” ve propaganda savaşları

Alman hükümetinin ‘Rus muhalif siyasetçi’ olarak lanse ettiği Aleksey Navalni'nin üzerinden sürdürülen rekabet ve propaganda savaşı giderek kızışıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 07 Eylül 2020
  • 11:24

Alman hükümetinin ‘Rus muhalif siyasetçi’ olarak lanse ettiği Aleksey Navalni'nin üzerinden sürdürülen rekabet ve propaganda savaşı giderek kızışıyor.

Başbakan Angela Merkel’in Sözcüsü Steffen Seibert, özel bir Alman askeri laboratuvarında yapılan testlerde, “Aleksey Navalni'in kanında Novichok grubundan kimyasal sinir gazının, şüpheye yer bırakmayacak şekilde" tespit edildiğini iddia etti. Bu açıklamadan sonra ABD, AB, NATO şefleri Rusya'ya yönelik propaganda savaşı eşliğinde sürdürdükleri baskı politikalarını yoğunlaştırdılar.

"Transatlantikçiler" durumu avantaja çevirmek için hareketlendiler.
Merkel'in, Rusya'nın Aleksey Navalni'yi öldürmeye teşebbüs ettiği iddialarının ardından, Almanya'daki ABD yanlısı politikacılar Rusya'nın sıkıştırılması çağrısında bulundular. Ultra gerici CSU (Hristiyan Demokrat Birlik) grubu lideri Alexander Dobrin konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Berlin ile Moskova arasındaki ilişkilerde "önemli bir bozulma" beklediğini ve bu durumun tüm AB tarafından desteklenmesinin önemli olduğunun söyledi.

CDU'nun dış politika sözcüsü  Norbert Röttgen'de Almanyanın sesi Radyosu'na (DLF), bir açıklama yaparak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yalnızca "zor dilinden" anladığını ileri sürdü. “Fransa, Rusya ile özel bir stratejik ilişki kurma girişimlerine son vermelidir'' çağrısında bulunarak, Avrupa'nın sert bir yanıt vermesini talep etti. "Şimdi bir kez daha Putin rejiminin insanlık dışı acımasız gerçekliği ile karşı karşıyayız" ifadesini kullanan Röttgen, bunun Almanya ile Rusya arasındaki ilişkilere dair bir mesele olmadığını savundu. Avrupa'nın açık, sert ve tutarlı bir yanıt vermesi gerektiğini vaaz eden CDU’lu politikacı, Rus doğal gazını Almanya'ya taşıyacak Kuzey Akım 2 boru hattının sorgulanması gerektiğine işaret etti. "Ortak bir Avrupa stratejisinin olmazsa olmazı Kuzey Akım 2 projesinden vazgeçmektir" diyen Röttgen, Trump’la aynı telden çalıyor. Bu zat, Almanya'nın bu projeye verdiği onayın, en başından beri Avrupalı müttefiklerin çoğu tarafından kabul görmediğini iddia ederken, CDU'nun şeflerinden ve olası genel başkan adayı Friedrich Merz de, Kuzey Akım 2 projesi inşaatının, iki yıl durdurulması teklifinde bulundu.

Bu arada birçok konuda olduğu gibi ABD ve NATO'ya bağlılıkta da CDU'nun 'yeşil' versiyonu olan Yeşiller partisinden politikacılar da benzer açıklamalarda bulundular.

Rusya ve Doğu Avrupa’ya yayılma yanlılarından itidal çağrısı

FDP, Baltık Denizi'ndeki boru hattı projesinin durdurulmasında acele davranılmaması uyarısında bulunurken, Münih "Güvenlik Konferansı" başkanı Wolfgang Ischinger'de  Rusya'nın "tam boykotu"na karşı çıkanlar arasında yer aldı. Federal Cumhuriyet'in ve AB'nin iklimden Ukrayna'ya kadar çeşitli alanlarda Moskova'nın işbirliğine ihtiyacı olduğunu, "Kuzey Akım 2’nin test edilmesi gerekir, projeden vazgeçmek çok karmaşık bir meseledir” diyerek pozisyonunu gerekçelendirdi. Rusya ve Doğu Avrupa’ya ekonomik nüfuz etme politikasına odaklanan Almanya’nın bazı tekel temsilcileri de Röttgen ve diğer transatlantikçilerin/Amerikancıların yaklaşımlarını reddediyor.

AB dışişleri temsilcisi Josep Borrell de, yaptırımlar konusunda "acele eyleme" karşı uyarıda bulunarak, ''ilk olarak, süreçlerin açıklığa kavuşturulması ve sorumluların şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi gerekir'', dedi.

Rusya "eksiksiz işbirliğine" hazırız

Rusya işin başında Navalni’nin zehirlendiğine dair hiçbir kanıt bulunmadığını, Berlin'in Moskova’ya kanıt sunmadığını söylerken, Almanya'nın söz konusu açıklamalarının ardından da olayın tamamen açığa çıkarılması için Rus Hükümetinin Berlin'le "eksiksiz işbirliğine" hazır olduğunu duyurdu.
Öte yandan Kremlin sözcüsü, federal hükümetin ve batılı emperyalist ülkelerin "provokasyonundan" bahsederek, Almanya'yı, Navalni’nin herhangi bir kanıt olmaksızın zehirlenmesini gündeme getirmekle suçladı. Alman hükümetinin, Novichok nörotoksininin büyük ölçüde Rus ordusu tarafından geliştirildiğine dair iddialarının kanıtı olarak gösterilmesini ise, Batılı gizli servislerin de bu zehri kullanma kapasitesine sahip olduğunu hatırlatarak yanıtladı.

ABD-NATO-AB Rusya karşıtlığında “omuz omuza”

İngiltere Başbakanı Boris Johnson olayı 'akıl almaz' olarak değerlendirirken, İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, olayın aydınlatılmasında ülkesinin Almanya ile "omuz omuza" olacağını ifade etti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ise olayı "şok edici ve sorumsuzca" diye değerlendirdi. İtalyan Dışişleri Bakanı, Navalni’nin zehirlenmesini ülkesi adına sert biçimde kınadığını duyurdu.

'AB'nin güç diliyle konuşması' nı isteyen militarist politika savunucularının önde gelen temsilcisi AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, "Bir kez daha alçakça ve ödlekçe bir hareket" ifadelerini kullandı. NATO'ya üye 30 ülkenin "dehşet verici bu cinayet teşebbüsünü" en sert biçimde kınadığını belirten NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de, sinir gazı kullanımının "uluslararası hukuku ağır bir biçimde yaralamak" anlamına geldiğini ve "uluslararası bir yanıt gerektirdiğini" vaaz ederek, saldırgan bir dil kullandı.

 Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Ullyot ise, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, "ABD bugün açıklanan sonuçlar konusunda derin kaygı duyuyor" diyerek, "Aleksey Navalni'nin zehirlenmesinin kınanması gerektiğini", Rusya'daki sorumluların bulunması için ABD'nin müttefikleri ve uluslararası toplum ile işbirliği yapacağını belirtti.

Propaganda savaşının kullanışlı aracı Aleksey Navalni kim?

 Federal Alman hükümetinin, “Putin rejiminin kritik bir rakibi" olarak kutsadığı Navalni üzerinden başlattığı propaganda savaşının burjuva anlamda bile demokrasiyle hiç bir ilişkisi yoktur. Putin'e karşı burjuva anlamda bile  demokratik bir ''alternatif'' olmaktan çok uzak. Göçmen işçileri “hamam böceği” diye aşağılayan bu figürana, batının yıldızını parlattığı batı yanlısı Navalni'nin icraatlarına biraz daha yakından bakalım.

2013 yılında  Moskova belediye başkanı adaylığı zamanında yabancı işçilere “hamam böceği” diyerek hakaret eden Navalni, petrol şirketi JUKOS adına çalışan bir  avukattır. Rus finans başkentiyle mükemmel bağlantılara sahip bu figüran, Rus ekonomisinin Batı sermayesine daha fazla açılmasını istiyor.

Bazı yöneticilerin bir kısım yolsuzluk ve rüşvet olaylarını açığa çıkartıp, kendi bloğunda yayınlayan Navalni, batı medyası tarafından parlatılarak, “demokrasi kahramanı” diye pazarlanmaya başladı. Siyasi kariyerine burjuva-liberal Yabloko partisinde başlayan Navalni, 2007'de giderek ivme kazanan milliyetçi pozisyonlar ve faaliyetleri nedeniyle partiden dışlandı. Çeşitli siyasi gruplarda, DPNI (Yasadışı Göçmenlik Karşıtı Hareket) gibi açıkça neo-faşist güçlerle çalıştı. “Geleceğin Rusya'sı” partisinin başına geçti, NATO ve batılı emperyalistlerin desteğine yaslanarak kendisine misyon biçti.

Rusya Komünist İşçi Partisi, 2017 tarihli bir yorumunda, onun hakkında şunları yazmıştı: “Navalni, Kremlin için savaşı asla kazanamayacak bir figür olarak önemli. Belirli bir popülerliğe ve seçmenlerin desteğine sahiptir ve oynadığı rolle de seçimlere meşruiyet kazandırıyor.”

Çelişkiler kızışıyor…

Dünya emperyalist sisteminde sarsılan dengeleri Corona krizi daha belirgin bir hale getirdi. Rusya'ya yönelik saldırgan tavırlar belirginleşirken, Rusya ve Çin aleyhine olan her olay batı basınında hem şişiriliyor hem kışkırtıcı üslupla sunularak propaganda savaşına dönüştürülüyor. Bu provokatif yaklaşımın NATO içindeki çatlak seslerin daha çok arttığı bir dönemde gündeme gelmesi tesadüf değil. ABD, yükselen çatlak sesleri bastırmak için Çin-Rusya korkuluğunu kullanıyor. Rusya'nın sınırlarındaki askeri yığınağı kışkırtıcı bir şekilde artırıyor. Belarus'da birikmiş sorunların  seçim sahtekarlığıyla birlikte sokaklara taşmasını, Alman askeri laboratuvarından alınan bir belgeyle Aleksey Navalni'in olayıyla birleştirerek Rusya'yı daha çok yıpratmayı amaçlıyorlar.

Diğer burjuva devletler gibi Putin'in de rakiplerine karşı her türlü hile, bastırma ve yok etme yollarına başvurmaktan kaçınmayacağı bellidir. Buna karşın ABD'nin Maduro'ya karşı gerçekleştirdiği suikast girişimi, Bolivya darbesi, Almanya ve Fransız devletlerinin Mali veya Afganistan gibi ülkelerde emperyalist amaçlar için ordu konuşlandırırken demokrasicilik oynamaları kaba bir riyakarlıktır. NATO’daki ortakları Türk sermaye devletinin seçilmiş belediye başkanlarını darbeyle görevden alamsına karşı sesiz kalanların, rakip kamplarda ortaya çıkan olayları 'demokrasi' bayrağı altında sunmaları tam bir rezalettir. Burjuva demokrasisinin ne anlama geldiğini ve işlerine geldiği zaman bir kenara atmaktan geri kalmayacaklarını sayısız olay göstermektedir. Suriye’ye karşı savaşta IŞİD gibi bir ölüm makinesini desteklemeleri bu güçlerin ‘demokratlığını’ anlamak için yeterlidir. Trump'ın, müritlerine “hem posta yoluyla oy kullanın hem de seçim günü merkezlere gidip oyunuzu verin” diye talimat vererek seçimlere hazırlanması gibi örnekler de, batılı emperyalistlerin ‘demokratlığı’ hakkında fikir veriyor.

Zehirlenme olayının, emperyalist savaş aygıtı NATO ve ona bağlı Alman askeri kurumunun laboratuvarında yapılan test sonuçlarına dayanarak kanıtlandığını ileri sürmek, ortada ucuz bir senaryo olduğuna işaret ediyor. Hal böyleyken insanlardan bu palavraya inanmalarını istemek tam bir politik dolandırıcılıktır. Onlar, rekabet savaşlarına emekçi halkları alet etmek istiyorlar.

Kan ve alınteriyle büyüyen sermaye ve onun temsilcilerinin hiç bir yalanına pirim vermeden, onların propaganda savaşlarının aldatıcılığını işçi sınıfı ve emekçilere açıklayarak devrim ve sosyalizm davasında işçi sınıfı ve emekçilerin enternasyonal birliğini sağlamak bir görev olarak karşımızda duruyor.