Manuşyanlar göçmenlere yol gösteriyor!

Fransa resmi tarihi ve düzen temsilcileri unutturmaya, içini boşaltmaya çalışsa da Manuşyanlar dünya devrim tarihine ait değerlerdir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 05 Mart 2020
  • 22:01

Dünya yeni bir göçmen dalgası içerisinde insanlığın acıları üzerine dramatize edilmiş hikayelere odaklanıyor. Türkiye’nin açtığı sınırların hiçbir anlamı yok. O sınırlar kapalıyken de binlerce göçmen yine yollardaydı. Ve emperyalistlerin savaşlarından, kapitalizmin sömürüsünden kaçış arayışlarındaki göçmenlerin acı dolu nice hikayesi var. Akdeniz’in deniz yatağı göçmen mezarlığına dönerken, Avrupa kıtasına ayak basanların da çileleri bitmiyor. Fakat Türkiye’nin “sınırları açtık” demesinin üzerinden göçmenler yeniden tartışılırken, sanki tarih bize bir şey hatırlatmak istercesine sesleniyor. Aradan geçen yıllara rağmen göçmenler adına hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor.

21 Şubat 1944 tarihi, Fransa’da ikinci emperyalist paylaşım savaşı açısından direnişin simge tarihidir. Çünkü Fransa resmi tarihi artık onları gölgede bırakmış, General De Gaulle Fransa’nın kurtarıcı mesihi olarak yansıtılmış olsa da, “Kızıl Afiş” denildiğinde hala toplum içerisinde göçmenler hatırlanıyor. Nazilere karşı 24 değişik etnik kökenli göçmenden oluşan ve Misak Manuşyan grubu olarak bilinen bir grup Fransa’da direnişin ilk örgütleyicileridir. Ama 76 yıl sonra bu direniş artık partizanların direnişi olarak anılmıyor. Sadece Manuşyan üzerinden şair olması ya da Ermeni olması öne çıkarılıyor.

Bu sene Fransa’nın güneyindeki Valence kentinde gerçekleştirilen Manuşyan anması bu tablonun ibretlik bir özeti gibi. Valence kentinde bir heykel ile Manuşyan grubunun anılması başlangıçta ilginç görünüyor. Zira, direniş örgütü Paris’te oluşturulmuştur ve Valence kentinin konuyla tek bağlantısı Ermeni cemaatinin bu kentte yoğun olmasıdır. Olayın daha ilginç yanı, bu Ermeni cemaatinin talebiyle yaklaşık 20 yıl önce buraya bir plaket asılmış ve bugün “verilen değerden ötürü” bir heykelle anıtın daha görünür kılınmış olmasıdır. Politik içeriğinden yoksunlaştırılmış bir Manuşyan yaratan belediye başkanı, “Fransa için öldüler” ezberine sarılarak, Manuşyan’ın eşine yazdığı son mektupla günü kurtarıyor. Yerel seçim öncesi Ermeni oylarına talip olmanın yön verdiği bu pratik, geçmişin tüm izlerini ise örtmeye yönelik bir manipülasyon girişimidir. Yine bir Ermeni olan heykeltıraş Toros’un “insanlığın çektiği acı”yı temsil eden bir çalışması ile Manuşyan yad ediliyor. Diğer 23 yabancı ise anmada silikleştiriliyor.

Fransa resmi tarihi ve düzen temsilcileri unutturmaya, içini boşaltmaya çalışsa da Manuşyanlar dünya devrim tarihine ait değerlerdir. Bundan dolayı Manuşyanlar’ı anlamak, göçmenlerin toplumun dönüştürücü mücadelesinde özne olduğunu yeniden görmek için, onların pratiklerine yeniden bakmak gerekiyor.

***

Onlar Fransa’da yaşıyorlardı ve Fransa’daki ilk direniş grubuydular. Nazilerin azgın saldırganlığı karşısında burjuva Fransa teslim olurken, onlar komünist bilinçle örgütlendiler. Onlar hiçbir zaman sadece Fransa için dövüşüp, Fransa için ölmediler. Manuşyanlar için tek kurtarılacak toprak Fransa değildi. Manuşyan daha 30’lu yılların ortasında Komintern üyesi bir grupta mücadele yürütüyor, İspanya iç savaşı başladığında Cumhuriyetçilere yardım komitesinde yer alıyordu. Celestino Alfonso, doğduğu topraklara Cumhuriyetçilerin saflarında dövüşmek için dönmüş, faşistlerin toplama kamplarından kaçıp Fransa’daki direnişin parçası olmuştu. Kadın devrimcilerin örnek aldığı Olga Bancic ise 12 yaşında fabrikada çalışmaya başlamış, çocuk denilecek yaşta greve katıldığı için tutuklanmıştı.

Manuşyanlar’ın her biri mücadelelerin içerisinden gelmiş, göç ettikleri topraklardan kavga rüzgarını getirmişlerdi. Fransız değillerdi ama Fransa’dan kaçmak yerine direnişi örmeyi seçtiler. Onlar inandıkları düşüncenin insanlığın kurtuluşunu getireceğini bilerek, kızıl bayrak altında dövüşüp, kızıl afişle uğurlandılar. Onlar sadece Manuşyan’a bağlı bir insan grubu değillerdi. Fransız Komünist Partisi’ne bağlı olarak örgütlenen Paris Silahlı İşçi ve Partizan Grupları’ndandılar. Manuşyan Göçmen Emekçiler’den bu gruba katılmıştı. Manuşyan da, onu gruba katan Yahudi Boris Holban da göçmendi. Grup üyeleri Ermeni, İtalyan, Polonyalı, Macar, Rumen ve İspanyol ve Fransız’dı (24 kişiden 3’ü Fransız’dı). Ancak onların ilk sıfatları etnik kimlikleri değil, komünist olmalarıydı. Şiddete mesafeli olan Manuşyan, bu direniş örgütünün neferliğini de üstlendi, günü geldi komutanı da oldu, Direniş grubunun Nazilerin resmi teşhirindeki bilançosu, 56 suikast, 150 ölü, 600 yaralıydı. Nazi komutanlarına Paris sokaklarında korku saldılar. Bir günde işgal edilen Paris’te faşistleri elleri tetikte gezmek zorunda bıraktılar. General avcısı komünistler olarak, Nazileri cephe gerisinde çatışmaya zorladılar. Hitler’in imha savaşına karşı doğudaki orak-çekiçli direnişin batıdaki yüzü oldular.

Göçmen işçilerle başlayan direniş günbegün büyürken, Fransız burjuvazisi Nazilerin yanında saf tutmuştu. Vichy hükümeti Nazilere hizmeti, onlar yerine Drancy’de toplama kampı kurmaya kadar vardırmış, Manuşyanlar’ı yakalamak için büyük polis operasyonları başlatmıştı. Manuşyan grubu bu cenderede yakalandı. Manuşyan ve 22 yoldaşı Mont Valerien’deki zindanda aylar süren işkenceler ve yargılamaların ardından 21 Şubat günü infaz edildi. Grubun tek kadın üyesi ise toplama kampında, savaşın kaybedilmesi yakınlaştığında, giyotinle infaz edildi.

Manuşyanlar’ı katleden faşistler 15 bin afişle bunu herkese duyurmak istediler. Fakat kızıl afiş o günden bugüne uzanan bir direniş öyküsü oldu. Nazilerin teşhiri işçi ve emekçilere direnişin fedakar yüzlerini taşırken, mücadeleye katılımı arttırdı. Ve Nazilerin yenilgisinde tüm ülkelerin partizanlarının ortak ismi oldu. Göçmen olmaları vurgulanarak yabancı düşmanlığı kışkırtılmak istenirken, aslında onların gerçek değeri öne çıkarıldı.

Manuşyan bu direniş örgütündeki komutanlığıyla öne çıktı. Aynı zamanda şair olması ile yansıtıldı. Manuşyan sadece şair değildi. Osmanlı topraklarında ailesini 1915 soykırımında kaybetmiş, birçok Ermeni gibi kurtuluş umuduyla Fransa’ya göç etmişti. Fakat daha geldikten 4 yıl sonra gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldı. Göçmen olmanın, ezilen sınıf olmanın yanında ikinci bir ezilmişlik anlamına gelmesi Fransa’da da aynen karşısındaydı. İlk ekonomik krizde işten atıldı. Ancak etnik kimlik ayrımcılığına düşmeden mücadeleyi seçti. Sendikal çalışmalar yürütürken kendisi gibi Ermeni göçmenlerin örgütlenmesine ağırlık verdi. Marangoz ustası oldu. Sonra tornacılığa başladı. O şairdi, Ermeniydi ama hepsinden önce sınıf bilinçli bir komünistti. 6 Şubat 1934 krizinden sonra komünist hareketin anti-faşist militanlarına katıldı. Hiçbir zaman komünist partisi kimliğini bir kenara bırakmadı.

Manuşyan ismi Türkiye tarihi açısından da bir göç hikayesini barındırıyor. 1915 Ermeni Soykırımı’ndan kaçan Ermeni ailelerden biridir Manuşyanlar. Ve Fransa’ya sadece iki kardeş ayak basabilmişti.

Yani Manuşyanlar’ın kaderi değişmiyor sadece ismi değişiyor. Şimdi karşımıza Suriyeli bir aile olarak çıkıyor olabilirler. Fakat göçler tarihten de eski. Ve bugünün yanılsamasıyla emperyalist merkezler hala kurtuluş toprakları olarak görülebiliyor. Fakat gerçek kurtuluşun başka bir ülkeye göçte olmadığını, sosyalizm için mücadele etmek olduğunu Manuşyanlar çok iyi anlattı. İşte bugün onun için sadece şair ya da Ermeni olarak anmaya çalışıyorlar. Ve biz de bundan dolayı, bugünün göçmenlerinin de kurtuluşunun sosyalizm mücadelesinde olduğunu söylüyoruz. Manuşyanlar hem göçmenlere hem de işçi sınıfına bayrak olup dalgalanıyor. Onların mücadele yolundan geçilmeyen hiçbir göç hikayesi kurtuluşa varamıyor!