Lahey Adalet Divanı son iki hafta içerisinde alışagelmiş ve gerçek sorumlulardan çok piyonların yargılanıyormuş gibi yapıldığı bir davaya ev sahipliği yapıyor. 1998-99 yıllarında Kosova ile Sırbistan arasında cereyan eden savaştan ötürü, eski Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi başta olmak üzere cinayet şebekesi UÇK’nın diğer yöneticileri hakkında savaş suçlusu olarak dava açılmıştı. Koruyucu bir elin yıllardır ertelediği bu davalar nihayetinde Lahey Adalet Mahkemesi’nde kabul edildi.
Yaklaşık 20 yıldır Kosova’da yapmadık kötülük bırakmayan işbirlikçi katil sürüsünün işlediği suçlar artık sınırları zorladığından, bu caniler gözden çıkarılmış bulunuyorlar. Yugoslavya’da yürütülen kirli savaşta işlenen suçları örtbas etmek konusunda oldukça mahir olan Lahey’deki kimi savcılar ve hakimler anlaşılan o ki bu şebekeyi koruyamaz hale gelmişlerdir. Savaş suçlusu olarak Sırp yöneticilere karşı oldukça cevval davranmayı bilen bu zatlar, UÇK söz konusu olunca yapılan şikayetleri hep hasıraltı etmişlerdi.
Savaş sonrası yaklaşık 20 yıldır Kosova’yı yöneten şebeke kan akıtmaya doymadı. Savaş suçlusu olarak davaya konu olan, yüzlerce sivilin katledilmesi olsa da savaş sonrası bu cinayet örgütü binlerce masum insanı katletti ve hala da buna devam ediyor.
Yugoslavya’nın parçalanması ve bütün Balkanlar’ın destabilize edilmesi adına ABD ve Alman emperyalizmine büyük bir sadakatle bağlı işbirlikçi bir çetenin bir başka örneği herhalde yoktur. Bu iki emperyalist gücün en az UÇK kadar savaş suçlusu olduğu ve Yugoslavya halklarının kanında parmağı olduğunu da hatırlatmak gerekir. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Maddeline Albright, Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, 2010 yılında Beyaz Saray’da katil Thaçi’ye “Sen Kosova’nın George Washington’ısın” diye övgüler dizen Joe Biden gibiler de o mahkemede yargılanmadığı sürece Lahey Adalet Divanı’nın zerre kadar ciddiyeti olmayacaktır. Bu cinayet şebekesini ulusal kahramanlar olarak selamlayıp, her türlü desteği sağlayan NATO ve bileşenleri de bu suçlardan azade değildirler.
Batılı emperyalistlerin, NATO’nun askeri müdahalesi ve UÇK sürüsü eliyle Balkanlar’da bir taraftan ikinci bir İsrail yaratmak, diğer taraftan bölgeyi arka bahçe haline getirme politikalarında oldukça mesafe aldıkları biliniyor. Ne var ki iktidarı son yirmi yıldır elinde bulunduran ve Kosova’yı bir mafya örgütünü yönetir gibi yöneten Thaçi ve adamları bulaşmadık suç bırakmayarak, yük haline de geldiler. 2015 yılından beri sayısız suçtan ötürü hakkında açılan davalar bazen delil yetersizliği, bazen de keyfi bir biçimde reddediliyordu. Fakat Sırbistan ile ABD ve AB arasındaki yakınlaşma ve ayrıca Sırbistan ve Kosova’yı barıştırma girişimleri, bu suç şebekesine bir operasyonu da zorunlu kılıyordu. Aksi taktirde Sırp kamuoyunu olası barış planlarına dahil etmek ve rızasını almak çok da kolay olmayacaktır.
Henüz çok belirgin bir çelişki gibi görünmüyor olsa da Kosova, ABD ve Almanya arasında her an ciddi bir krize dönüşme potansiyeli de taşımaktadır. UÇK’ya yönelik bu operasyon, bir başka boyutuyla da Avrupa Birliği’nin politik eğilimlerinden çok ABD’ye fazlasıyla teşne olan Thaçi ve yandaşlarına ders verme hamlesi olarak anlaşılabilir.
Hakkındaki suçlamalardan ve gözaltı kararından sonra cumhurbaşkanlığından istifa ederek teslim olan Thaçi bir kara kutudur ve muhtemelen kendisine ancak belli sınırlarda dokunulabileceği garanti edilmiştir. Aksi taktirde, ki zayıf bir olasılıktır, öyle bir tavır alması söz konusu dahi olamazdı. Şayet anlaşmalı bir durum değilse, Thaçi ve hakkında yakalama kararı olan diğer yöneticilerin konuşmasını engellemek için de her türlü oyuna başvurulacaktır. Çok daha önceleri Sırbistan eski Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç’in savaş suçlarından ötürü yargılanmasını kabul eden aynı mahkeme heyeti Thaçi ve karanlık tayfası hakkındaki yargılama kararını reddetmişti. Daha sonra da Thaçi sırasıyla kariyer basamaklarında hızla yükselmeye başlamıştı. Önce UÇK sözcüsü, sonra Dışişleri Bakanı ve defalarca Başbakan olan Thaçi, nihayet 2016 yılında da Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Thaçi’nin politik kariyerindeki hızlı yükselişi ile Kosova’daki dramatik toplumsal ve siyasal koşullar ters bir paralellik içinde oldu. Ne kadar çok UÇK ve Thaçi o kadar çok istikrarsızlık ve bunalım hali toplumu sarmalayıp durdu. Gelinen yerde de toplumun “Kosova devlet-mafya”sının keyfi yönetimine ve zorbalığına ne dayanma gücü ne de tahammülü kalmıştır. Yıllardır aşırı milliyetçi ideolojik jargonlarla kuşatılan ama devasa sorunların da bir o kadar biriktiği toplumda, patlama dinamikleri hareket halindedir ve nereye evrileceği henüz çok belirgin değildir.
Kosova’yı bir çeşit emperyalist ağababaları adına işgal etmiş olan UÇK mafyası, 2008 yılındaki “bağımsızlık” ilanından sonra daha da pervasızlaşmaya başlayarak, bölgede bir istikrarsızlık kaynağı haline dönüştü. Özellikle Alman sermayesinin arka bahçesine dönüştürdüğü ve fonlarıyla sınırsızca desteklediği Kosova yönetimi tolere edilebilir sınırları aşınca, operasyon da bir ihtiyaç haline geldi. Kapsamlı bir soruşturmaya konu edilmeyeceği, adil bir yargılamanın ise söz konusu dahi olmayacağı bir hukuk skandalının yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Zira Thaçi ve hempaları “Pandora’nın kutusu”dur ve açılmasına müsaade edilemez. Ayrıca Kosova’da yıllardır yaşanan keyfi faşizan uygulamalardan zerre kadar rahatsız olmayanların ve yıllardır bu davaları hukuksuz bir şekilde engelleyenlerin geriye dönük savaş suçlarıyla ilgili bir kaygıları olamaz. İşin özü, davanın açılması emperyalist güçler ve bölge ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklansa da Kosova’daki terör rejiminin zorladığı sınırlarla yük haline gelmesi de önemli bir faktördür.
UÇK iktidarı Kosova’da tam bir kriminal şebeke gibi çalışmaktadır. Binlerce muhalif insanı (ki bunlar daha çok Sırplar, Arnavutlar ve Çingenelerden oluşmaktadır) gözaltında kaybeden, sayısı dahi bilinmeyen tutuklamalar gerçekleştiren bu yönetim aygıtı, Kosova’yı gerçek manada organ ticaretinin yapıldığı bir üs haline getirmiştir. Yine kadınların seks kölesi olarak çalıştırılması, uyuşturucu ticareti vb. suçlar ile mafya örgütleri “Kosova devleti”yle iç içe geçmiştir. Öyle ki Interpol tarafından hazırlanan kimi raporlarda adı sıklıkla geçen Kosova, Avrupa’nın kara para cenneti ve bütün kriminal şebekelerin toplanma alanı olarak değerlendirilmektedir.
Binlerce masum insanı katleden bu çete hakkında henüz yargılamaya geçilmeden, mahkeme heyetinin elindeki gizli belgelerin Kosova’daki bazı mafyatik grupların eline geçtiği ortaya çıktı. Bu arada Lahey’deki davaya şahitlik yapacak olanlar tehdit edilmekte, şahitlikten vazgeçmeleri için baskı yapılmakta ve kendilerine aleni bir şekilde şiddet uygulanmaktadır. Öyle ki skandalın büyüklüğü karşısında burjuva basın dahi belli ölçülerde tepki göstermek durumunda kaldı. “Kosova’daki etnik gruplara karşı temizlik harekatı uyguladıkları ve muhalefete tahammülsüz davrandıkları” tarzında ince dokundurmalar yazılıp çizilmeye başlandı. Kuşkusuz bu tür değerlendirmelere çok fazla anlam yüklenemez ama belli sınırlarda da olsa bu şebekenin teşhiri açısından işlevsel bir yanının olduğu da bir gerçek.
En başta eski Cumhurbaşkanı Thaçi olmak üzere UÇK yöneticilerini gözaltına alan, eldeki gizli delilleri açık eden ve bunlara düne kadar ulusal kahramanlar payesi biçenlerin bu tür karanlık güç odaklarını adilce yargılaması beklenemez. Yalnız ortaya saçılan ve artık gizlenebilir olmaktan çıkan bu durum karşısında hiçbir şey olmamış gibi de davranamazlar. UÇK’ya, belli sınırlarda kalmak kaydıyla bir diyet ödetecekleri anlaşılmış bulunuyor. Ama işbirlikçiliği ve sadakati tartışmasız olan bu gücü toplamında kolayca gözden çıkarmayacaklardır. Hem ABD hem de Almanya’nın büyük yatırım yaptıkları ve uç beyliği unvanı ile şereflendirdikleri UÇK ve benzeri suç örgütlerine her dönem ihtiyaçları vardır.
Yugoslavya’nın 1991’den 2001 yılına kadar aralıksız iç çatışmalara itilerek parçalanması süreci büyük acıların yaşanması ve halklar arasında tarifi zor büyük düşmanlıklara yol açtı. Adriyatik Denizi’nin kuzeydoğusu boyunca uzanan eski Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, Avrupa’nın en güzel ülkelerinden biriydi ve hatta en güzeliydi. 1946 yılındaki kuruluşundan 1991 yılına kadar onlarca ulusun ve etnik topluluğun kolektif cumhuriyeti olan Yugoslavya’nın dağıtılması bir anda bu aynı ulus ve toplulukların yaşadığı bir cehennem haline getirildi. Ne yazık ki bu süreç hala da kapanmış değil. Emperyalist kapitalist düzenin ezilen emekçi halklara verebileceği tek şeyin kan ve gözyaşından ibaret olduğunun en somut örneği Yugoslavya’dır. Bu resmi tamamlayan bir başka şey ise, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Ortadoğu’dan Afrika’ya dünyanın dört bir yanında ezilen mazlum halklara reva görülenlerdir.
Lahey’de sergilenecek tiyatro oyunlarıyla çözülebilecek tek bir sorun yoktur, olmamıştır. Veciz bir sözdür, “Şahlar kendilerini korumak için bazen veziri feda ederler ama nihayetinde her şey yine eskisi gibi devam eder.” Bugün UÇK temsilcileri hakkında açılan davalar da böyle anlaşılabilir. Emperyalistlerce uşaklarının alternatiflerini oluşturmak ve onları hizaya sokmaktan, en fazla kendi gerçek rolleri anlaşılmasın diye bazı işbirlikçilerin feda edilmesinden ibaret bir operasyondur.
Gerçek çözüm Yugoslav halklarının bütün milliyetçi önyargılarını bir kenara bırakarak ortak tarihlerinde var olan sosyalist cumhuriyet deneyimini daha ileriden örgütlemeleriyle mümkün olacaktır. Emperyalist gericilik ve onun işbirlikçilerinden kurtulmanın ve onları halkların devrimci mahkemelerinde yargılamanın biricik yolu da budur.