Siyonist İsrail rejiminin, Filistin halkının işgale karşı direnişini kırmak için geliştirdiği terör yöntemlerinden biri de suikastlardır. Bu katliamlarda sadece direnişin öne çıkan simge isimlerini değil gazeteci, yazar, sanatçı, bilim insanı gibi farklı alanlarda çalışan pek çok kişi de hedef alınmıştır. Yazar Gassan Kanafani, karikatürist Naci el Ali gibi siyonist işgale karşı tutum alan nice ilerici şahsiyet İsrail savaş aygıtı tarafından katledildi.
Siyonist rejim, bu terör yöntemine bazı dönemler sık başvurduğu gibi, kısmen geri çektiği süreçler de oldu. Ancak belli şahsiyetleri katlederek işgal karşıtı direnişi zayıflatacağını var sayan İsrail, bir cinayet şebekesi gibi çalışmaktan hiçbir zaman vazgeçmedi. Son günlerde gerçekleştirdiği suikastların ise öncekilerden farklı amaçları da var. Suriye’deki İran Devrim Muhafızları temsilcisini katleden İsrail, Beyrut’ta (Hizbullah’ın etkin olduğu Dahiya bölgesinde) ise Hamas’a ait ofisi SİHA ile vurdu. İsrail, aralarında Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el-Aruri'nin de bulunduğu yedi kişiyi katletti. İki saldırının ardından İran’da eski Devrim Muhafızları Komutanı General Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde düzenlenen anmada kitleyi hedef alan iki bombalı saldırı da düzenlendi. Son haberlere göre saldırılarda 84 kişi katledildi, 284 kişi ise yaralandı.
Siyonist rejimden çifte provokasyon
Gazze’de soykırım saldırısını sürdüren İsrail; Suriye, Lübnan ve İran’da gerçekleştirdiği saldırılarla terör eylemlerinden vazgeçmeyeceğini birkez daha ilan etmiş oldu. Saldırıların provokatif olması ve zamanlaması, Tel Aviv’deki savaş çetesinin kan dökmeye doymadığını “daha çok kan daha çok cinayet” histerisinin devam ettiğine işaret ediyor. Hedef alınan kişilerin niteliği, saldırıların peş peşe düzenlenmesi, Kasım Süleymani anmasının hedef alınması, katliamların belli bir plana dayandığını, bu suçları işleyen İsrail’in savaşı yayma histerisi içinde olduğunu gösteriyor.
Bu katliamlar serisinin, yedi Ekim saldırısında imajları çizilen İsrail istihbaratı ile ordusunun cinayet işleme kapasitesinin yerli yerinde durduğunu kanıtlamak gibi bir hedefi de var. Hamas liderlerinden birini katletmek, dinci-faşist Netanyahu hükümeti tarafından iç kamuoyunda propaganda malzemesi olarak kullanılabilir. Cinayet işleme konusundaki pervasızlığını sergileyen İsrail, hiçbir uluslararası kural ya da yasayı tanımadığını birkez daha dünyaya ilan etmiş de oldu. Aynı anda hem İran’ı hem Hizbullah’ı provoke etmek ise ABD ile batılı emperyalistlerin desteğini alarak savaşı bölgeye yayma çabası olarak değerlendirilebilir. Aksi durumda çifte provokasyonu göze alması mümkün olmazdı. Zira İsrail, Hizbullah ve İran bir yana, Gazze’deki soykırım savaşını bile batılı emperyalistlerin desteği olmadan üç ay devam ettiremezdi. ABD’nin dikkatini İsrail’e vermiş olmasını istismar etmeye çalışan Netanyahu yönetimi, savaşı bölgeye yayma provokasyonlarına ağırlık vermiş görünüyor.
Siyonistler ABD’yi bölgesel savaşa çekmeyi deniyor
Yedi Ekim saldırısı, siyonist rejimin hem askeri hem istihbarat alınanda iddia edildiği gibi her şeye hakim her şeyin üstesinden gelebilecek bir güç olmadığını gözler önüne serdi. Gazze’deki Filistinli direnişçilerin saldırısı karşısında hezimete uğrayan siyonist rejimin Hizbullah ya da İran’la tek başına savaşabilmesi mümkün değil. “Direniş ekseni” ile çatışmanın kaçınılmaz olduğunu var sayan siyonist savaş aygıtının şefleri, savaşı bölgesel alana yayarak ABD emperyalizmini içine çekmeye çalışıyor.
Tuzağın farkında olduğu görülen Joe Biden yönetimi ise, yedi Ekim’den beri bunu engellemeye çalışıyor. Çünkü hegemonya savaşında Çin’e odaklanmak isteyen ABD, siyonist rejimin istediği gibi Ortadoğu’da bir savaşa girişmek istemiyor. Biden yönetimi şimdilik Filistin halkının direnişinin kırılması hedefini yeterli görüyor. Dolayısıyla savaşın bölgesel bir boyuta taşınmasına meydan vermeyecek bir şekilde idare edilmesini istiyor. Buna rağmen siyonist rejim ABD’yi böyle bir bataklığa çekmek için hamleler geliştiriyor.
Göründüğü kadarıyla siyonistlerin giriştiği çifte provokasyon, öncelikle Hizbullah’ı savaşı genişletmeye zorlamayı, ardından İran’ı da çatışmanın içine çekmeği hedefliyor. O durumda ABD’nin İsrail’i kurtarmak için doğrudan savaşa girmek zorunda kalacağını var sayan siyonistler, “fırsat bu fırsat” yaklaşımıyla savaşı bölgeye yayma denemeleri yapıyorlar.
İsrail’in girişimlerini izleyen Biden yönetimi, İsrail katliamlarına tam destek verirken, Hizbullah’a elçi üzerine elçi göndererek “savaşı büyütmeyin” mesajları iletiyor. Bu mesajlara tehditler eşlik ettiği gibi bazı vaatler de ekleniyor. Beyrut’taki katliamın ardından da benzer mesajlar ileten Biden yönetimi, “Saldırının Hizbullah’la bir ilgisi yok. Bu Hamas ile İsrail arasındaki bir sorundur” diyerek çatışmanın büyümesini engelleme girişimlerini sürdürdü. Ancak verili koşullarda savaşa girmek istemeyen Hizbullah’la İran’ın İsrail’in küstahlığına daha ne kadar tahammül edecekleri belli değil. Savaşın başlaması durumunda ise çatışmanın bölgesel sınırların da ötesine geçip küresel bir boyuta taşınması da ihtimaller arasında sayılmaktadır.
Hasan Nasrallah sert bir şekilde uyardı
Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde uzun bir konuşma yapan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail’in işlediği cinayetlerin karşılıksız kalmayacağını, bu ağır suçların bedelini ödeyeceğini vurguladı. Hizbullah’ın İsrail’in cinayetlerini karşılıksız bırakması mümkün değil. Zira Salih el Aruri’nin Beyrut’ta Hizbullah’ın etkin olduğu Dahiya’da öldürülmesi es geçilecek bir olay değildir.
Cinayetlerin hesabının sorulacağını ilan eden Nasrallah, kendilerine karşı saldırıya geçmeyi düşünenleri ise sert ifadelerle uyardı. “Kim bizimle savaşmayı düşünürse pişman olacaktır” ifadelerini kullandı, “direniş ekseni” ile savaşa girişecek olanların ağır bedeller ödemek durumunda kalacaklarını söyledi.
İsrail’in bölgesel savaş ateşini fitilleme çabalarına atıfta bulunan Nasrallah, savaşa girişmeleri durumunda bunun bir sınırı, kuralı, zamanı olmayacağını, tüm güç ve imkanlarını düşmana karşı sefer edeceklerini belirtti. Hem savaşı kışkırtan İsrail’i hem olası bir savaşta siyonist rejimi kurtarmak için savaşa katılma ihtimali yüksek olan ABD’yi uyaran Nasrallah’ın tehdit tonu ilk defa bu kadar sert oldu.
Siyonist rejimin cinayetlerine ve savaş kışkırtıcılığına sert bir üslupla yanıt verilmesi tesadüf değil. Bu, bölgesel savaş riskinin artmakta olduğunun işaretidir. İsrail’in yeni provokasyonlara girişmeye devam etme ihtimalinin yüksek olduğunun farkında olan Hizbullah lideri, ABD’ye “siyonistlerin savaş planına dahil olursan sen de ağır bir bedel ödeyeceksin” mesajı vermeye çalışıyor. Hizbullah da “direniş ekseni” de savaşa girişmek istemiyor. Ancak tüm hazırlıklarını bölgesel bir savaş ihtimaline göre yapıyorlar. Nasrallah, böyle bir savaşın “ölüm/kalım, varlık/yokluk” savaşı olacağını, şimdiden muhataplarına ilan ediyor.
Siyonist rejim kendi sefil bekası için Ortadoğu’yu savaş ateşine atmak için çaba harcamaya devam edecektir. Biden yönetiminin bu küstahlığı frenlememesi durumunda ise savaş ateşinin yayılma riski baki kalacaktır. Siyonist rejimin ve onu himaye eden batılı emperyalistlerin Ortadoğu halklarını savaş cehennemine atma riski hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Dolayısıyla bölge halklarının temel öncelliği emperyalist/siyonist güçlere ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı mücadeleyi yükseltmek olmalıdır.