Savaş, yoksulluk, gelecek kaygısı, yaşama umudu bugün milyonlarca mültecinin yaşadığı ve hissettiği ortak kaygılardan en önemlileridir. Milyonlarca insan farklı nedenlerden dolayı doğdukları topraklardan göç etmek zorunda kalıyor. Nedeni ne olursa olsun, bunların hepsinin temel kaynağı içinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist sistemdir. Emperyalist-kapitalist sistem, doğası gereği açlığı yoksulluğu arttırır. Savaşlar yaratır, savaşlar sonucunda birçok insan katledilir. Birçoğu da yaşama umuduyla düşer yollara…
Bugün 20 Haziran Dünya Mülteci Günü. 4 Aralık 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “farkındalık yaratmak için” 2001 yılı itibariyle 20 Haziran tarihini Dünya Mülteciler Günü ilan etti. Emperyalist devletlerin yayılmacı politikalarının, savaş ve saldırganlığın üstünü örtme ve yapılanlara yasal kılıf uydurma işlevi taşıyan Birleşmiş Milletler kurumu, aslında emperyalist saldırılar sonucu halkların mülteci konumuna itilmesinin temel sorumlularından biridir. Mülteciliğe dair bir farkındalık yaratabilecek en son yapıdır BM. Ancak yine de bu kuruluşun mültecilerle ilgili örgütü olan UNHCR tarafından her sene paylaşılan kısmi veriler, dünya genelinde mülteci sorununun geldiği boyutu gözler önüne sermektedir. UNHRC’nin geçtiğimiz sene yayımladığı “Küresel Eğilimler” raporunda, 2019 yılı sonu itibariyle 79,5 milyon insanın yerinden edilmiş olduğu bilgisi yer aldı. Devamında açıklanan bilgiler, vahim tabloyu ayrıca gözler önüne sermektedir:
· Son 10 yılda en az 100 milyon insan, ülkeleri içinde ya da dışında sığınma arayışı içinde evini terk etmek zorunda kaldı. Bu, dünyanın en kalabalık 14. ülkesi olan Mısır’ın nüfusundan daha fazla insanın evlerini terk etmesi anlamına geliyor.
· 2010 yılından beri zorla yerinden edilme durumları neredeyse ikiye katlandı. (2010 yılında 41 milyon kişiye karşı bugün 79,5 milyon)
· Dünyada yerinden edilmiş kişilerin %80’i şiddetli gıda yetmezliği ve kötü beslenme etkisi altındaki ülkeler veya bölgelerde yaşıyor. Bu ülkelerin çoğu iklim değişimi ve diğer afet riskleriyle yüzleşiyor.
· Dünyadaki mültecilerin dörtte üçünden fazlası (%77) uzun süreli yerinden edilme durumu içinde. Örneğin Afganistan’daki durum 50 yılı aşkın süredir devam ediyor.
· Her 10 mültecinin 8’inden fazlası (%85) gelişmekte olan ve genellikle terk etmek zorunda kaldıkları ülkeye komşu olan ülkelerde yaşıyor.
· Dünyada yerinden edilmiş insanların üçte ikisi toplamda 5 ülkeden geliyor: Suriye, Venezuela, Afganistan, Güney Sudan ve Myanmar.
Özellikle, emperyalist ülke olan ABD’nin ve onun güdümündeki ülkelerin Suriye’ye yönelik 15 Mart 2011 tarihinde başlattıkları savaş sonrası milyonlarca insan ya yaşamını yitirdi ya da göç etmek zorunda kaldı. Savaş yer yer devam ederken, Suriye’de birçok yerleşim harabeye çevrildi. Suriyeli mülteciler ise yaşama umudu ile Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak gibi komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldılar. Türkiye’de şu anda kayıtlı olan Suriyeli mülteci sayısı 3 milyon 664 bin 873'tür. Türkiye mülteci barındırmada birinci olmakla övünse de mültecilerin yaşamlarının AKP-MHP iktidarı tarafından pazarlık konusu haline getirildiği herkesin malumudur.
Avrupa Birliği, Avrupa'ya gelen mülteci akınlarının azaltılması karşılığında Türkiye'ye mülteciler için harcanmak üzere 3 milyar euroluk maddi yardım sağlamak konusunda anlaşmıştı. Teklif edilen maddi yardımın tamamının karşılanmaması üzerine de Türkiye sık sık Almanya’ya tehditler savurmuştu.
Emperyalist devletler bugün hala da mültecilerin yaşamlarını pazarlık konusu yapmakta, mültecilerin yaşadıkları sorunlara BM çatısı altında “timsah gözyaşları” dökmektedirler. Mülteciler ise, arkalarında sevdiklerini bırakarak, büyük yıkımlarla ve gözyaşlarıyla göç yollarına düşmekte, gittikleri ülkelerde yaşam mücadelesi vermektedir.
AKP-MHP iktidarı tarafından Suriyeli mülteciler ilk zamanlarda hem oy potansiyeli olarak hem de para sızdırma malzemesi ve emperyalist ülkelere karşı kullanılacak koz olarak görüldüler. Daha sonra diğer ülkelerden beklenen yardımlar alınamayınca, Suriyeli mültecilere karşı toplumda ırkçılık tırmandırıldı. Suriyeli mülteciler sokaklarda dövüldüler, öldürüldüler, işyerlerinde aşağılanıp, dışlandılar. Diğer yandan ucuz işgücü olarak görülen mülteciler, patronlar tarafından işçi ve emekçileri ağır çalışma koşullarına razı etmenin aracı olarak kullanılmakta, işçi ve emekçiler ise yaşadıkları sorunların asıl kaynağına öfke duymak yerine hınçlarını mültecilerden çıkarma yoluna gitmeye devam etmektedirler.
Bugün 20 Haziran Mülteciler Günü. 2015 yılında ailesiyle birlikte bindiği şişme botun batması sonucu ölü bedeni Bodrum kıyısına vuran 2 yaşındaki Aylan bebek… Geçtiğimiz sene, Adana’da tekstil işçisi 18 yaşındaki Suriyeli Ali El Hemdan’ın, kendi yaş grubuna konulan sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde, işine gizlice gitmek zorunda kalırken polis tarafından kalbinden vurularak katledilmesi ve daha nicesi… Bugün dünyanın birçok yerinde mülteciler botlarda, hırçın dalgalarla boğuşmaya, yaşama umuduyla yollarda kırılmaya devam ediyorlar. Yaşayabilenlerin çoğu da gittikleri ülkelerde aşağılanıyor, şiddet görüyor, kimisi de öldürülüyor.
Kapitalizmin kâr sağlayabileceği veya çıkarları gereği ilan ettiği “özel günler” ile duyguların istismar edilmediği, emperyalist savaşların olmadığı, insanların doğdukları veya yaşamak istedikleri yerlerden zorla göç ettirilmediği bir dünya ancak sosyalizmle mümkündür. Ve insan yaşamının pazarlık konusu haline getirilmemesi ancak işçi sınıfının devrimci düzeninde sağlanabilir.