İşçi sınıfının parçası olarak göçmen işçiler

Hem bu saldırıların kalıcılaşmaması hem de mazlum halklara yönelik emperyalist savaşların son bulması ise ancak “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” bakışıyla örgütlü mücadeleyi yükseltmekle mümkün olacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 24 Mayıs 2021
  • 08:00

Emperyalist hegemonya ve bölgesel enerji kaynakları uğruna süren savaşlarda insanlar göçe mecbur bırakıldı. Milyonlarca kişinin göç yollarına düşerek terk etmek zorunda kaldığı ülkelerin başında Afganistan, İran, Irak, Libya, Filistin, Kürdistan ve Suriye gibi savaşların kızıştığı, saldırganlığın arttığı bölgeler geliyor.

Emperyalist işgal savaşlarının güncel örneklerinden biri olan Suriye’de yaklaşık 10 yılı geride bırakan iç savaş nedeniyle 13 milyon Suriyeli yerinden edildi. 45 farklı ülkeye gitmek zorunda bırakılan Suriyelilerin sığındığı ülkelerden biri Türkiye. Çok sayıda Suriyeli Türkiye’de yaşamak zorunda kalırken binlercesi de Türkiye’yi Avrupa’ya geçiş yolu olarak kullanıyor. Bu tehlikeli yolculukta Ege ve Akdeniz suları göçmen mezarlığına dönüştü. Batmayan gemiler ise devletlerin operasyonları ile ele geçiriliyor ve göçmenlere “kaçak” damgası vuruluyor.

Nisan 2021 itibarıyla Türkiye genelinde “geçici koruma” adı altında Suriyeli mülteci sayısının 3 milyon 670 bini bulduğu belirtiliyor. Bu kişilerin 1 milyon 739 bin 587’sini (%47,4) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 599 bin 756 kişi (%70,8). Türkiye’de çalışma çağındaki Suriyeli göçmenlerin oranı yüzde 17’yi aşıyor. Onların da içinde bulunduğu tüm Suriyeli göçmenler arasındaki işsizlik oranı yüzde 50’yi geçmiş durumda.

Milyonlarca göçmeni evsiz yurtsuz bırakan, sınırlarda ölüme terk eden, kamplarda yoksulluğa iten emperyalist kapitalist devletler göçmenleri kirli bir pazarlığın konusu haline getirdiler. AKP iktidarı AB’den gelebilecek para için göçmenleri şantaj malzemesi olarak kullanmaktan çekinmedi. Timsah gözyaşları döken Erdoğan “misafir” demagojisiyle göçmenlere kapıları açtı. Türkiye’ye gelen milyonlarca göçmen yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya kaldı, kirli pazarlıkların konusu oldu. Suriyeli göçmenler, ırkçı saldırılar, ayrımcılık, tecavüz, eğitimden yoksunluk ve gözaltında işkence gibi birçok hak ihlaliyle 10 yılı geride bıraktı. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere göçmenler cinsel saldırılara uğradılar. Barınma, beslenme gibi temel yaşamsal ihtiyaçları karşılanmadığı gibi fiziki ve psikolojik şiddete de maruz kaldılar.

Yedek işgücü göçmen işçiler

Göçmen emek gücü kapitalist gelişmenin her safhasında nüfus fazlası oluşumunda rol üstlenmiştir. Örneğin İngiltere, Fransa, Almanya gibi batı ülkelerinde sanayileşme süreçlerinin ana kaynağı göçmen emek gücü ve uluslararası göçmenlerden başkası değildir. Kapitalizmin 1945 sonrası genişleme evresinde de merkez ülkeler bu kez devletlerarası anlaşmalarla çevre ülkelerden uluslararası göçmenleri ülkelerine kabul etmiştir.*

Kapitalizmin her zaman ihtiyaç duyduğu ucuz iş gücü olarak görülen göçmenler ağır ve kölece çalışma koşullarında çalıştırılıyor, iş cinayetlerinde katlediliyorlar. Kayıt dışı çalıştırılan göçmenler ne işsizlik rakamlarına ne de iş cinayetlerine dahil ediliyor. Sermaye sınıfı, savaştan kaçmak zorunda kalan Suriyelileri kendisi için “fırsat”a dönüştürerek kayıt dışı çalışmayı yaygınlaştırdı. Bu alabildiğine “ucuz ve güvencesiz işgücü” bir yandan sigortasız ve güvencesiz düşük ücretlere çalıştırılırken, diğer yandan işçi sınıfı için bir tehdit unsuru olarak kullanıldı. Irkçılık körüklenerek, işsizliğin ve ağır çalışma koşullarının sorumlusu göçmenlermiş gibi gösterildi.

Organize sanayi bölgelerinde sayıca önemli bir yer tutan göçmenler genellikle tekstil, inşaat, gıda, petrokimya vb. sektörlerde çalıştırılıyor. Son derece ağır ve asgari ücretin altında çalıştırılan göçmen işçiler her an sınır dışı edilme tehdidi altındalar. Haksızlığa uğradıklarında bu korku ile sessiz kalan göçmen işçilerin örgütlenmesi ise büyük önem taşıyor. Güvencesiz ve esnek çalışma, ücretlerin düşürülmesi, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, sendikasız çalıştırmanın egemen kılınması göçmen işçiler üzerinden kalıcılaştırılmaya çalışılıyor.

Hem bu saldırıların kalıcılaşmaması hem de mazlum halklara yönelik emperyalist savaşların son bulması ise ancak “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” bakışıyla örgütlü mücadeleyi yükseltmekle mümkün olacaktır.

K. Düşgör

* http://cloudsdomain.com/uploads/dosya/12626.pdf