70 yıl önce daha çok Cenevre Mülteci Sözleşmesi olarak bilinen “Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme” imzalandı. Sözleşmenin 70. yılı kutlanıyor.
Uluslararası mülteci hukukunun temelini oluşturan Cenevre Mülteci Sözleşmesi, 28 Temmuz 1951’de, Birleşmiş Milletler’in özel bir konferansında kabul edildi. 22 Nisan 1954’te de yürürlüğe girdi. Sözleşme, ırkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi inançlarının ne olduğu gözetilmeksizin kimin mülteci olduğunu ve mültecilerin hangi koruma, hak ve yardımı alması gerektiğini belirliyor. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) çalışmaları için merkezi yasal temeli oluşturuyor.
Başlangıçta sözleşme, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki mültecilerle sınırlıydı. Ancak 1967 yılında Sözleşme’yi zaman ve coğrafya açısından genişleten “Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Protokol” ile bu durum değişti. Bugün sözleşmede 149 imzacı ülke bulunuyor ve sözleşme kağıt üzerinde de olsa mülteci koruması için en önemli uluslararası belge olmaya devam etmektedir.
Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin 70. yılının kutlandığı bugünlerde ve son yetmiş yılda, esas olarak savaş, şiddet veya siyasi zulüm ve açlık nedeniyle yerini yurdunu terk etmek zorunda kalanların sayısı artmaya devam ediyor. Sayıları 82 milyona ulaştığı belirtilen bu insanların büyük çoğunluğu komşu ülke ve bölgelerde koruma aramaktadırlar. Mülteci ve yerinden edilmiş kişilerin sayısının son on yılda ikiye katlandığı göz önüne alındığında, Cenevre Mülteci Sözleşmesi, mülteci koruması için en önemli uluslararası belgedir ve mültecilere koruma talep ettikleri devlette asgari hakları “garanti” etmektedir. Zulüm ve şiddet nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca insanı korumak ve onlara bakmak için yasal çerçeveyi oluşturmaktadır.
Sözleşmenin imzalanmasının 70. yıldönümünde, mülteci sözleşmesiyle ilgili en temel sorun, bu belgenin uygulanamamasıdır. Mülteci sözleşmesinin Avrupalı kurucu “babaları”, imzaladıkları belgeyi çoktan unutarak, sözleşmeden uzaklaşmış oldular. Sözleşmenin imzalanmasının 70. yıldönümünde, Avrupa ve diğer ülkeler giderek artan bir şekilde yükümlülüklerinden kaçıyorlar. Sözleşmeyi ilk kabul eden ülkeler mültecileri dışlıyor ve onları diğer ülkelere yeniden dağıtıyor ya da zorla geri gönderiyorlar. Mülteciler hayatlarını tehdit eden zorlu yollara ve insan kaçakçılarının insafsız pençesine itiliyor. Durumun genellikle insanlık dışı olduğu insan hakları belgeleriyle ortadadır. Koruma arayan insanlar, tehlikede olup olmadıklarına bakılmadan zorla geri gönderiliyorlar.
70. yılı kutlanan söz konusu sözleşme, bugün dünyadaki imzacı çoğu ülke tarafından bile kullanılmıyor. On yıllardır koruma sağlamayan Japonya gibi ülkeler var. Mülteci kabul eden AB’deki ülke sayısı da son yıllarda giderek küçülüyor. Avusturya İçişleri Bakanı Avusturya’da hedefin sıfır sığınmacı olduğunu söylüyor. Aynı ses Danimarka’dan da yükseliyor. Aynı ses İngiltere’den de duyuluyor. Avustralya sekiz yıldır kimsenin Avustralya’ya ulaşamayacağını sağlayacak çok sert bir politika izliyor. ABD ve AB başka ülkelerle sınırlarında aşılmaz duvarlar örüyorlar.
Şu anda dünyanın herhangi bir yerinde koruma bulmak için neredeyse hiç kimse sınırları geçemiyor. Sınırların aşılmasını engelleyecek her türlü yollar deneniyor. Son dört yılda neredeyse kimsenin Avrupa’ya mülteci olarak ulaşmayı başaramadığı iddia ediliyor. Avrupa Birliği üye devletleri de başta olmak üzere tüm ülkeler Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ediyor. Uluslararası Af Örgütü’nün yeni araştırması, Yunan sınır yetkililerinin mültecileri deniz ve kara sınırlarında sistematik olarak yasa dışı ve zorla Türkiye’ye geri gönderdiğini gösteriyor. Geçen yıl, AB sınır koruma ajansı Frontex’in bu geri göndermeleri bizzat uyguladığına dair kanıtlar belgelendi. Daha da vahşice olan şey, mültecilerin görevliler tarafından denizin derinliklerine gönderilme girişimlerinin sıkça gündeme geliyor olmasıdır. Zaten denizlerin dibi mülteci mezarlığına dönüşmüş durumda.
Akdeniz’de, Libya sahil güvenlik görevlileri birçok durumda Libya üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan insanları durduruyor ve onları zorla Libya gözaltı merkezlerine geri getiriyor. Uluslararası Af Örgütü’nün raporları oradaki erkek, kadın ve çocukların ciddi insan hakları ihlallerine maruz kaldığını belgeledi. Buna sistematik işkence, cinsel şiddet ve zorla çalıştırma da dahildir. Libya sahil güvenlik görevlilerinin denizdeki yasadışı davranışlarına ve Libya’daki gözaltı merkezlerindeki sistematik insan hakları ihlallerine dair ezici kanıtlara rağmen Avrupa Birliği Libya ile işbirliğini sürdürüyor. Aynı rezalet İtalya ve Balkanlarda da yaşanıyor.
İltica kamplarındaki yaşam koşulları ise dayanılmaz durumdadır. Derme çatma çadırlarda, ayazda veya kavurucu sıcaklıklarda, en temel insani haklardan yoksun yaşamak zorunda bırakılan mülteciler adeta hayvan muamelesi görmekteler. Uyuşturucunun, fuhuşun, insan tacirlerinin kucağına itilmektedirler.
70. yılı kutlanan Cenevre Mülteci Sözleşmesi, geçen on yıllar içinde adeta geçersiz kılınmıştır. Sözleşmenin Batılı temsilcileri, ülkeleri savaş ve işgallerle harabeye çevirerek, büyük bir insani, maddi ve kültürel yıkım yaratarak, sömürü ve yağma yoluyla milyonları açlığa ve yoksulluğa mahkum ederek onların yaşam alanlarını yok etmekte, hayatlarını da tehlikeye sokmaktadırlar. Güvenli yer arayışıyla yollara düşen onmilyonlarca insana tel örgülerle, aşılmaz çelik duvarlarla, savaş gemileriyle ve skandallara konu olan Frontexlerle yanıt veriyorlar. Onları gerisin geri geldikleri cehenneme gönderiyorlar. Gönderemediklerini ise çadır kentlerde adeta ölüme terk ediyorlar.
Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin 70. yılında tablonun özü özeti budur.