Cihatçı saldırılar fırsata çevriliyor

Paris’teki saldırı Türkiye ile Fransa arasındaki gerilimi de tırmandırdı. Bu gerilim hem Erdoğan’ın hem de Macron’un işine geliyor. Her ikisi de dikkatleri içerde yaşadıkları sıkışmışlıktan dışarıya çekme peşindeler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 09 Kasım 2020
  • 08:00

Pandemi nedeniyle yeni bir kapanmaya hazırlanan Fransa bir kez daha cihatçı saldırı ile sarsıldı. Başkent Paris'te bir öğretmenin başının kesilerek öldürülmesinin şoku atlatılamamışken, Nice kentinde yeni bir saldırı daha gerçekleşti.

Nice'de incelemelerde bulunan ve “bu bir İslamcı terör saldırısıdır”, “Saldırıya uğrayan, açıkça Fransa'dır” diyen Macron, okul, ibadet yerleri gibi mekanlarda güvenlik önlemlerinin artırılacağını ve asker konuşlandırılacağını söyledi. Daha sonra yaptığı bir açıklamayla, “operasyon kapsamında asker sayısının 3 binden 7 bine çıkarıldığını” duyurdu.

Cihatçı saldırıları fırsat bilen Macron ve hükümet, liberal sol, bazı sendikalar, “cihat mı cumhuriyet mi” söylemiyle yabancı düşmanı, ırkçı-şoven propagandayı tırmandırıyorlar. Böylece toplum, işçi ve emekçiler tahakküm altına alınmaya çalışılıyor.

Nice’teki saldırıdan sonra bir bildiri yayınlayan Yeni Anti-Kapitalist Parti (NPA) bu duruma dikkat çekti. Bildiride, “Bu cinayetlerin cihatçılar tarafından İslam adına işlendiği anlaşılıyor. Bu cinayetleri en sert şekilde kınıyor, saldırıda hayatını kaybedenlerin aileleri ve sevdikleriyle dayanışmamızı ifade ederken, Macron hükümetinin ülkede savaşçı bir ruh hali yaratma yönündeki ikiyüzlü politikalarını da en sert şekilde kınıyoruz.” denildi. Macron ve hükümetinin bu olaylar bahane edilerek “polis devleti aygıtını” genişletmeyi hedefledikleri vurgulandı.

Son saldırılar, polisiye tedbirlerle bu tür eylemler engellenemediğini bir kez daha göstermiştir. Ancak saldırıları bahane edilerek “sivil koruma” adı altında muhbir mekanizmaları oluşturulmaya çalışmakta, “gizli iç savaş” olduğu algısı yaratılarak polis devleti uygulamaları kabul ettirilmek istenmektedir.

Cihatçı saldırılar, Covid-19 salgınındaki başarısızlığı ile bilinen Macron ve hükümetinin yardımına yetişmiş görünüyor. Macron'un ulusa sesleniş konuşması, ulusal birliğin mutlak bir gereklilik olduğu fikrinin pekiştirilmesini ve hükümete yönelen eleştirilerin “iç tehdit” olarak algılanmasını hedefliyor. Saldırılar baskıcı rejimin güçlendirilmesinin ve Müslüman karşıtı ırkçılığın tırmandırılmasının bir aracına dönüştürülüyor.

Irkçı Marine Le Pen ve partisi hızla Macron’un imdadına yetişti. “İslamcıları zarar veremeyecek hale getirmek için” Macron’un “savaş yasası” isteğine tam destek verdi. Irkçı partinin bir milletvekilinin, İslam, göçmenler ve terörizmin birbiriyle bağlantılı olduğuna ilişkin açıklaması, Macron’un “savaş yasası” niçin istediğinin yanıtı oldu. 

Düzen solu ve bazı sendikalar tarafından da desteklenen, pandemi önlemleri çerçevesinde ilan edilen “gece sokağa çıkma yasağı”nın, salgından ziyade polisiye önlemlerin “olağan” hale getirilmesi için alındığı belirtiliyor.

Daha önce “Sarı Yelekliler” hareketi bahane edilerek “savaş yasası” çıkarılmak istenmişti. Bu süreçte Sarı Yelekliler hareketinden 12 kişinin güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi nedeniyle, liberal sol ile Le Pen’in bu isteğe destek vermesi mümkün olmamıştı. 

Macron ve hükümeti, son saldırıların uyandırdığı duyguları istismar ederek, toplumu, işçi ve emekçileri arkasında durmaya çağırıyor. Irkçı, yabancı düşmanı, İslamofobik politikalar ve “savaş yasası”nı topluma kabul ettirilmeye çalışılıyor. Marine Le Pen, “askerî harekât, şüphesiz özgürlüklere birtakım kısıtlamaların getirilmesine yol açar” sözleri, hedeflenenin ne olduğunu yeterli açıklıkta ortaya koyuyor.

Ağırlaşan sorunların üstü örtülmeye çalışılıyor!

Paris’teki saldırı Türkiye ile Fransa arasındaki gerilimi de tırmandırdı. Macron’un saldırıyı “İslamcı terörizm” olarak nitelemesi, kendisini “İslam aleminin önderi” sayan AKP şefinin öfkelenmesine yol açtı. Macron’a ağır hakaretler yağdıran Erdoğan, bir kez daha kaba saldırganlığını gösterdi. Karşılıklı suçlamalarla tırmanan gerilimle birlikte saray rejimimin başı Fransız mallarını boykot etme çağrısı bile yaptı.

Bu gerilim hem Erdoğan’ın hem de Macron’un işine geliyor. Her ikisi de dikkatleri içerde yaşadıkları sıkışmışlıktan dışarıya çekme peşindeler.

Türkiye’de kriz derinleşirken, işsizlik tırmanırken, açlık ve yoksulluk yaygınlaşırken, TL sürekli değer yitirirken, pandemi kontrolden çıkmışken, Macron’la kavgayı kızıştıran AKP şefi de, alabildiğine ağırlaşmış bulunan sorunların üstünü örtmeye çalışıyor. 

Erdoğan rejiminin cihatçı çeteleri himaye ettiği bir sır değil. Karabağ’a transfer edilen cihatçıları paralı asker olarak kullanıyor. Bundan dolayı Fransa, Avusturya ve Hollanda’da gerçekleştirilen saldırıların “olağan şüphelisi” ilan edilmesi şaşırtıcı olmadı.