Belarus’ta (Beyaz Rusya) 9 Ağustos’ta yapılan seçimlerde Devlet Başkanı Alexander Lukaşenko’nun yüzde 80 oyla seçimin galibi ilan edilmesinin ardından, ülke genelinde başlayan protesto eylemleri devam ediyor. Seçimlerde hile yapıldığını öne süren göstericiler Lukaşenko’nun istifasını ve seçimlerin yenilenmesini istiyorlar.
Protesto eylemlerinin giderek grevlerle birleşmesi, Lukaşenko’nun iktidarda kalmasını iyice zora sokuyor. İlerici alman gazetesi Junge Welt (JW), “Yerel basın Minsk sanayi işletmelerinde grevlere katılım sayısının sınırlı kaldığını, pazartesi günü en fazla birkaç yüz kişinin diğer şirketlerden heyetler olarak Minsk Otomobil Fabrikası’na (MAZ) hareket ettiğini bildiriyorlar” diye yazdı. Fabrikalardan gelen sınırlı haberlere göre, en azından şimdilik Lukaşenko’dan desteğini çeken işçi sınıfı AB uşağı burjuva muhalefete de tam bir destek vermemiştir.
Muhalefetin sokak gösterilerine karşı taraftarlarını alanlara çağıran Lukaşenko, pazartesi günü grevde olan işçileri ikna etmek için gittiği Minsk Otomobil Fabrikası’nda işçilerin protestosuyla karşılaştı. Konuşmasını da “İstifa!” sloganları altında yapabildi. İstifayı veya seçimlerin yenilenmesini reddeden Lukaşenko, her ikisinin de “ülkenin sonu” anlamına geleceğini iddia etti. En fazla bir anayasa reformu çerçevesinde yetkilerin yeniden dağıtılması hakkında konuşulabileceğini söyledi. İstifa çağrısı yapan grevdeki işçileri de grevin devam etmesi durumunda işten atmakla tehdit ederek, “Beni öldürene kadar başka bir seçim olmayacak” dedi.
Lukaşenko’nun çağrısıyla, 16 Ağustos Pazar günü Minsk’teki hükümet binası önünde düzenlenen mitinge, resmi rakamlara göre 65 bin kişinin katıldığı söylenirken, gazeteler sayının daha düşük olduğunu bildirdiler. JW’nin yazdığına göre burada da kendisini Belarus devletinin varlığının devam etmesinin tek garantörü olarak tanımlayan Lukaşenko, milliyetçi-ırkçı tonda bir konuşma yaparak, yurttaşları ülkenin varlığını savunmaya çağırdı.
Aynı gün hükümet binasına yakın bir alanda yapılan karşı mitinge ise yaklaşık 200.000 kişinin katıldığı tahmin ediliyor. Miting sonrasında çok sayıda gösterici de tutuklandı.
Yanına, azılı anti-komünistler olarak Batılı emperyalistler için çok değerli figüranlardan olan Nobel ödüllü Svetlana Aleksiyeviç ve insan hakları(!) aktivisti Ales Bjalazki ikilisini alan AB yanlısı aday Svetlana Tihanovskaya, Litvanya’da yaptığı açıklamada “ulusal lider” rolünü üstlenmeye hazır olduğunu belirtti. Ayrıca “İktidar Değişikliği Koordinasyon Konseyi” kurulması çağrısında bulundu. Seçime katılmasına izin verilmeyen ve Ukrayna’da sürgünde bulunan Valery Zepkalo ise bir “Ulusal Kurtuluş Cephesi” kurulduğunu ilan etti.
Burjuva politikacıların boş gürültüleri
“Beni öldürmediğiniz sürece başka seçim olmayacak” sözleriyle karalılık pozları takınan Lukaşenko, içerde yükselen halk hareketi ve dışarıda batı emperyalizminin baskısı altında yeni manevralar yapıyor. Anayasa değişikliği yapılmasının ardından gerekirse devlet başkanlığı ve diğer önemli görevlerin bırakılmasını da mümkün kılacak seçimlere gidilebileceğini açıklayarak, durumu kontrol altına almaya çalışıyor. Ancak çok geç. Belarus halkı, seçimlerde yapılan hileden dolayı, batı emperyalizminin ikiyüzlülüğüne rağmen Lukaşenko tayfasının çırpınışlarına tam bir destek vermedi. Batı emperyalizminin Boris Yeltsin gibi uşaklar aracılığıyla ülkelerini nasıl haraç-mezat yağmaladıklarını unutmayan Belarus halkı, Lukaşenko yönetimine bir dönem rıza göstermiş olsa da artık aynı noktada durmuyor. İşçi ve emekçi kitleler, devlet kapitalizminin çürümüşlüğünün etrafa saçtığı rüşvet, adam kayırmacılık, yoksulluk ve sefalet gibi pisliklerinden duyduğu rahatsızlıklar seçim hileleriyle de birleşince, Lukaşenko’ya olan desteğini geri çekti. Boşlukta kalan Lukaşenko ise attığı perendelerle kuru gürültü kopartarak, burjuva politikacılığının tipik bir örneği olarak hafızalara kazındı.
Batı emperyalizminin demokrasi dalaveresi
ABD’den AB’ye batılı emperyalist cephe, hep bir ağızdan Belarus’ta seçimlerin “özgür ve adil olmadığı”, “seçimlerde hile yapıldığı” çığırtkanlığı yapıyor. Belarus’ta yapılan seçimler “özgür ve adil olmadığı” gibi “hile yapıldığı”na da kuşku yoktur. Ancak bu duruma itiraz etme hakkı olmayan birileri varsa, onlar da öncelikle bu emperyalistlerin ta kendileridir. Karanlık ve kanlı tarihlerini eşeleyerek ortaya dökmek bu yazının sınırlarını aşıyor. Kapitalist ülkelerde yapılan seçim kampanyalarının hangi kara paralarla yürütüldüğünü, devrimci-komünist güçlere karşı medya gruplarının devlet terörü eşliğinde nasıl karalama kampanyaları sürdürdüğünü de bir an için unutalım.
Birkaç güncel örneği hatırlatmak, demokrasi havarisi kesilen bu yarasaların döktükleri gözyaşlarının sahteliğini fazlasıyla kanıtlamaya yetecektir. Venezuela’da seçilmiş başkana karşı yaptıkları provokasyonlar ve darbe girişimleri, Brezilya’da Bolsonaro’yu iktidara getirmek için çevirdikleri dolaplar, şantaj ve tehditler, Bolivya’da gerçekleştirdikleri darbe ve darbeci rejimin devlet terörü eşliğinde seçimleri yaptırmamak için yaptığı manevralara verdikleri tam destek, Küba’nın çökertilmesi için uygulanan ekonomik, diplomatik ve ticari boykot son yılların ilk akla gelen örnekleridir. Irak, Suriye, Libya ve Afganistan halklarına yıllardır çektirilen acılar, Balkanlar’ın parçalanması, Ukrayna’nın ateş çemberine atılması diye uzayıp gidiyor liste. Bunlar batı emperyalizminin son yirmi yılının “demokrasi, insan hakları ve barış” bilançosunun özetinin özetidir sadece.
Batı emperyalizminin bitmeyen tarihsel korkusu ve kini
Belarus’ta adil ve özgür bir seçimin olmadığı doğrudur. Fakat bir o kadar doğru olan bir başka gerçek de Belarus’ta batı emperyalizminin kanatları altında “demokrasiye” yelken açan burjuva muhalefetin miting ve eylemlerinde taşınan Hitler sembolleri ve gamalı haçlardır. Ukrayna’da gördüğümüz sahneler bugün muhalefetin Belarus’taki gösterilerinde tekrarlanıyor.
AB dışişleri bakanlarının Belarus krizini görüşmek üzere 19 Ağustos günü video konferans aracılığıyla toplanacağını duyuran Avrupa Birliği (AB) Konsey Başkanı Charles Michel, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, Belarus halkının “geleceği hakkında karar verme ve liderlerini özgür bir şekilde seçme” hakkına sahip olduğunu söylüyor. Elbette. Fakat bu kadarı, bu bayların sahtekarlıklarını gizlemek için kullandıkları örtüden başka bir şey değil. Ukrayna ve Belarus’ta AB uşağı burjuva muhalefetin eylemlerinde gamalı haçların boy göstermesi, emperyalist sahtekarların dillerine pelesenk etikleri demokrasinin içeriğine yeterince açıklık getiriyor.
Kapitalist tekeller süngü, panzer ve bombalara rağmen Sovyetlerde dalgalandıramadıkları Hitler faşizminin bayrak ve sembollerini, şimdilerde uşakları aracılığıyla ve “demokrasi” görünümü altında eski Sovyet topraklarında dalgalandırmak için çırpınıyorlar. SSCB halklarının Hitler faşizmi şahsında emperyalist dünyaya karşı kazandığı zaferi sindiremeyen ABD ve AB emperyalistleri, tarihi yenilgilerinin rövanşını almak için tam bir birlik içinde davranıyorlar.
Eski SSCB içerisinde yer alan Belarus, Ukrayna veya diğer ülkeler üzerinde süren emperyalist egemenlik çatışmasının, batılı emperyalistler için ayrıca böylesi bir tarihsel hınç ve kine dayalı arka planı vardır. O topraklarda yaşayan halkları köleleştirip tarihi belleklerini silerek, kapitalist sistemi temellerinden sarsan Ekim Devrimi’ni unutturmak onların en büyük özlemidir.
Beyaz Rusya işçi sınıfı ve emekçi halkları Lukaşenko gibi kalıntılara karşı mücadelesini ancak batı emperyalizminin bitmeyen kin ve nefretine karşı da yönelttiği zaman gerçek bir çözüme doğru yol alabilecektir.