NATO’yu bir aparat olarak kullanan ABD-İngiltere ikilisinin Ukrayna savaşını kışkırtmaları, savaş başladıktan sonra ise sürekli benzin dökmeleri bunların stratejisinin net olduğuna işaret ediyor. Rusya’yı zayıflatmak için her imkanı/aracı kullanmaya, bunun için Ukrayna’nın yakılıp yıkılması dahil her yola başvurmaya ve bu politikayı sonuna kadar götürmeye karar vermiş görünüyorlar. AB şeflerinin bir kısmı Amerika’nın savaş arabasına koşarak bindi, bir kısmı ise ayak sürüyerek. AB halen savaş arabasının peşinde yalpalayarak sürükleniyor.
Rusya’ya uygulanan ambargonun AB’nin en güçlü ülkesi Almanya dahil tüm ülkelerin ekonomilerini krize doğru sürüklediğini artık devletleri yönetenler de itiraf ediyor. Artık bu krizden çıkış yolu arayışına girenler de var. Zira Rusya’nın petrol ve doğalgazının AB ülkelerinin çoğunun ekonomilerinde önemli bir yeri var. Artık faturayı sadece emekçiler ödemiyor. Yanı sıra Rusya’dan alınan ucuz doğalgazla çalışan büyük sanayi işletmelerinin sahibi olan kapitalistler de sorundan yakınıyorlar. Birçok şirketin başka ülkelere taşınma planları yapmaya başladığına dair haber, yorum ya da spekülasyonlar da giderek yayılıyor.
***
AB üzerindeki hegemonyasını sürdürmeye çalışan ABD için Avrupa ülkelerinin ekonomik krize girmeleri işlevsel görünüyor. ABD medyasında Alman şirketlerine Amerika’ya taşınma çağrıları bile yapılmaya başladı. Ucuz doğalgaz, vergi muafiyeti gibi “özendirici” vaatlerde bulunmayı da ihmal etmiyorlar. İşin bu noktaya varması, ekonomik krizle boğuşan AB’yi denetleme konusunda Amerika’nın işini kolaylaştırır.
Sıkışan kapitalist işletmeler ve onların kaygılarını dikkate alan düzen siyasetçilerinin bir kısmı Rusya ile anlaşmanın yollarını aramaktan söz etmeye başladılar. Kış mevsimi yaklaşırken enerji krizinin yaratacağı sorunlardan da korkan, hatta “toplumsal ayaklanma” riskinin büyüdüğünü dile getiren düzen siyasetçilerinin sayısı artıyor, sesleri daha yüksek çıkıyor. AB’nin küstahlığına karşı bazı hamleler geliştirse de Rusya da ilişkilerin kopmaması için çaba harcıyor. Yani anlaşma her iki tarafın çıkarına uygun görünüyor. Süreci yakından izleyen ABD’nin ise bunu engellemek için elinden geleni yapması bekleniyordu. Zira zayıflayan hegemon gücünü korumak için savaşları kışkırtmak ve AB’yi savaş arabasına bağlamak Biden yönetimi için özel önem taşıyor.
***
ABD-İngiltere ekseni genelde Ukrayna’ya silah göndererek, savaşı finanse ederek, kukla yönetimin başında bulunan Volodimir Zelenski’nin Rusya ile anlaşmaya varmasını engelleyerek savaşı uzatıyordu. AB şefleri de şu veya bu şekilde savaş arabasının peşinden utanç verici bir şekilde sürükleniyorlar. Yani savaş ABD’nin istediği şekilde uzatılıyordu. Bu gidişatı bozabilecek önemli adımlardan biri, Almanya ile Rusya’nın yeniden bir şekilde anlaşmaya varmalarıdır. Rusya buna zaten hazır, Almanya’da ise egemen güçlerin en azından bir kesiminin bu yönde adım atılmasını istediği belirginleşmeye başlayınca Biden yönetimi yeni bir provokasyona girişti.
Tam bu noktada Rusya’dan Avrupa’ya gaz taşıyan Kuzey Akım 1, Kuzey Akım 2 boru hatlarında sızıntıların olduğu ve bunların sabotajdan kaynaklandığı açıklandı. Bu açıklamayı sadece Rusya değil, Avrupa Birliği de yaptı.
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, gaz akışının bilerek kesintiye uğratılması söz konusu olursa bu duruma “en kuvvetli şekilde yanıt verileceğini” söyledi. Tabii sabotajcı ABD olunca der Leyen’in sözlerinin arkasında durması kolay olmayacak.
Almanya, Danimarka ve İsveç de Kuzey Akımı’nın iki büyük boru hattından Baltık Denizi’ne saldırı sonucu sızıntıların gerçekleştiğini açıkladılar. AB şeflerinin bu sızıntıların arkasındaki sebepleri araştırdığı söyleniyor.
Rusya’ya karşı kaba ırkçılık noktasına varan politikalar uygulayan AB şefleri, sabotajdan dolayı Putin yönetimine bir suçlamada bulunmadılar. Zira “olağan şüpheli” Biden yönetimidir. ABD Başkanı Biden, Rusya’yı Ukrayna’ya saldırtmak provokasyonlar organize ettiği günlerde basına verdiği bir demeçte boru hatlarına sabotaj düzenleyebileceklerinin ipucunu vermişti. Rusya Ukrayna’ya saldırırsa, Kuzey Akımı hatlarından Avrupa’ya doğalgaz satışı yapılmasını engelleriz demişti Biden.
Göründüğü kadarıyla bu sabotaj önden planlanmış ve AB ile Rusya arasında anlaşma ihtimalinin oluşmaya başladığı anda saldırı gerçekleştirildi. Pentagon sabotaj eylemini üstlenmedi, ancak bazı İsveçli kaynaklar, Eylül ayı başlarında Amerikan ordusuna ait helikopterlerin sabotajın gerçekleştiği bölgede günlerce manevra yaptığını açıkladılar.
***
Sabotajların ABD-İngiltere işi olduğundan şüphe etmek için bir neden bulunmuyor. Biden’ın geçmişte Kuzey Akım hattıyla ilgili açıklamalarına değinen Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov da ABD’yi doğrudan suçlamadı ama olası faili dolaylı da olsa işaret etti. Danimarka ve İsveç’ten bilgi beklediklerini ifade eden Peskov, sabotajı yapanların teknik olarak kolayca tespit edilebileceğini belirtti.
Provokatif sabotajlar Donetsk, Lugansk, Zaporojye ve Herson'da Rusya'ya katılım referandumu yapıldığı günlere denk getirildi. Rusya’yı provoke etmek için hazırlanan bu saldırının, hegemonya çatışmalarına benzin dökmekten başka bir anlamı bulunmuyor. Zira bu, Rusya’yı şu veya bu şekilde karşılık vermeye zorlayacak türden bir sabotaj. Nitekim bu gelişmelerin ardından ABD, İngiltere ve Doğu Avrupa’daki Amerikancı rejimler vatandaşlarına Rusya’yı terk etme çağrısı yaptılar. Rusya’dan yansıyan haberlere göre ise, Putin yönetimi de şehirlerdeki sığınakların kullanılabilecek şekilde hazırlanması için talimat vermiş. İngiltere Başbakanı Lis Truss’un yaptığı açıklama ise tüm bunların üzerine “tüy dikti”. Ukrayna’daki kukla rejimin başı Zelenski ile telefon görüşmesi gerçekleştiren Truss, “Rusya’yı yenilgiye uğratana kadar Ukrayna’ya destek vermeye devam edeceğiz” dedi.
NATO’yu bir aparat olarak kullanan ABD-İngiltere cephesi, savaşı genişletme aşamasına gelmiş görünüyor. Bu hamlelerle sıkıştırılan Putin’in gerekirse nükleer silah kullanabileceklerini söylemesi, tehlikenin vardığı boyut hakkında fikir veriyor. Bu ise emperyalist savaş karşıtı mücadelenin önemini kat kat arttırmaktadır.