ABD, Suriye-Ürdün sınırındaki bir üssüne düzenlenen, üç askerinin ölümüne ve 30’a yakın askerin yaralanmasına neden olan saldırıya karşı Irak ve Suriye'de belli hedefleri vurarak “misilleme” yaptı. 2 Şubat’ta gece boyunca iki ülkede konuşlu İran Devrim Muhafızları Ordusu bağlantılı milis gruplara ait olduğu öne sürülen hedeflere yönelik en az 85 hava saldırısı düzenlendiği açıklandı. ABD'den kalkan uzun menzilli B-1 bombardıman uçaklarının da yer aldığı saldırılarda 40 civarında kişinin öldüğü iddia edildi.
İran’ın bombardımandan önce üst düzey askeri personeli ile “sahada ağır” silah ve mühimmatını hedef alınan tesislerden çektiği bildirildi. Saldırının ardından ABD’li yetkililer bunun, “bölge genelinde haftalar, hatta aylar sürecek bir saldırılar serisinin başlangıcı olduğunu” söyledi. Sonraki günlerde (3-4 Şubat) ABD ile İngiltere ikilisi Yemen’de başkent Sana dahil olmak üzere beş kente bombalar yağdırdı. ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan 4 Şubat Pazar günü saldırılara ilişkin yaptığı açıklamada, bunun verilecek yanıtın başlangıcı olduğunu ve saldırıların devam edeceğini söyledi.
ABD’nin Suriye, Irak ve Yemen’e yönelik saldırıları, son otuz yılda Ortadoğu’da milyonlarca insanın ölümüne ve toplumların acı ve açlığa maruz bırakılarak göçe zorlanmasına neden olan emperyalist barbarlığın bir üst aşamaya taşınmasına işaret ediyor. Washington, askeri saldırılarının ana hedefinin İran olduğunu belirtmekle birlikte, “İran’la doğrudan bir savaş istemiyoruz” deme iki yüzlülüğünü de sergiliyor. 4 Şubat Pazar günü Jake Sullivan, “ABD İran’a doğrudan bir saldırının içinde olur mu” sorusuna, “ABD’nin tepkisi söz konusu olduğunda, masada neyin olup olmayacağı konusuna girmeyeceğim” diye yanıtlayarak, açık kapı bıraktı. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Mike Johnson ise, “İran’a doğrudan saldırı yapılmasını istiyor musunuz?” sorusuna “bu ‘seçenek’ masada kalmalı” şeklinde cevap verdi. Beyaz Saray ve Temsilciler Meclisi yetkililerinin art arda yaptıkları açıklamalar, Ortadoğu’daki savaşın tırmandırılması konusunda görüş birliği içinde oldukları izlenimi veriyor. ABD emperyalizmi ve Joe Biden yönetimi, küresel bir savaş potansiyeli taşıyan bölgesel bir savaşı körükleyerek, barbarlıkta çıtayı yükseltiyor. ABD’nin İran’la doğrudan karşı karşıya geleceği bir savaş, 2003’te Irak işgalinin yol açtığı insani dram ve kırımı bile gölgede bırakacak sonuçlar doğuracaktır.
Beyaz Saray “İran ile doğrudan bir savaş arayışında olmadığını”, hava saldırılarının “ABD askerlerini korumak için ‘savunma’ amaçlı” olduğunu iddia etse de Irak, Suriye ve Yemen’e atılan her bomba bu ihtimalin olağan dışı olmadığına işaret ediyor. ABD’nin bölgede 50 bin civarında askeri, yüzlerce muharebe uçağı ve düzinelerce savaş gemisi bulunuyor. Washington’un bölgedeki bu askeri varlığı son on yıllarda bir milyondan fazla insanın ölümüne ve milyonlarcasının göçe zorlanmasına neden oldu ve olmaya devam ediyor.
İran kolay lokma değil
25 Aralık 2023’te St. Petersburg’da varılan anlaşmayla Avrasya Ekonomik Birliği’ne (AEB) giren ve AEB’nin Rusya, Belarus, Kazakistan, Ermenistan ve Kırgızistan’dan sonraki tam üyesi olan İran Avrasya’nın “kalbinde” yer alıyor. Diğer taraftan İran 2021’den beri, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan, Hindistan ve Pakistan’dan oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) içinde de yer alıyor. ABD’nin İran’ı hedef alan Ortadoğu’daki bu saldırıları, Rusya ve Çin’i de içine çekebilecek küresel bir savaşın fitilini ateşleme riskini arttırıyor. Avrasya’nın “kalbinde” yer alan İran’a doğrudan bir saldırı, ABD’nin “niyetlerini” aşan bölgesel bir savaşın küreselleşmesine de kapı aralayabilir. ABD ile vasallarının İran’a saldırı ve şantajlarının gerisinde Çin’i askeri olarak kuşatma ve ekonomik olarak boğma “niyeti” var. Washington ve şakşakçıları, İran’la Çin’in “arasını açmaya” çalışarak, Çin’in önemli petrol tedarikini kesmeyi de amaçlıyorlar.
ABD ile batılı emperyalist güçler Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı yürüttükleri savaşta büyük bir hezimet içindeler ve Rusya’ya karşı çatışmada “son Ukraynalıya kadar savaşa devam” derken, İran hedefe konularak bölgesel bir savaşa da kapı aralamaktalar. Jake Sullivan 4 Şubat’ta yaptığı açıklamada, “ABD’nin Yemen’e yönelik saldırılarının ve İran’la yaşanan çatışmanın İsrail’le kesinlikle hiçbir ilgisi olmadığını” iddia etse de bunun böyle olduğunu “dost da düşmanda” biliyor.
Washington, Suriye, Yemen, Irak ve İran’la savaşmak için İsrail’in Gazze’yi harabeye çevirmesinin önünü açmıştır. Filistin’de soykırım uygulatarak “Filistin sorununa nihai çözüm” getirmek yoluyla Ortadoğu’yu kendi egemenliği altında yeniden dizayn etmek istemektedir. Washington, İran’a karşı uzun süredir var olan savaş planlarını hayata geçirmek için türlü entrikalar çeviriyor. ABD’nin Ortadoğu’da, devasa donanmalardan, savaş uçaklarından, denizaltılardan oluşan askeri varlığı sadece “İsrail’i korumak, desteklemek” veya “güç gösterisi” amaçlı olmadığı görülmüştür. Washington buradaki askeri varlığını Irak ve Suriye’yi defalarca bombalamak için kullanırken, Yemen’e yönelik saldırıları ise günlük rutin bir hale gelmiş bulunuyor. ABD emperyalizmini böyle bir savaşa girişmekten uzak tutabilecek temel şey hem kedisinin hem İsrail’in ağır bir bedel ödeyecek olmasıdır.
***
ABD’deki siyaset kurumunun Demokrat kanadı yaklaşan Başkanlık seçimlerinde palyatif bir vakaya dönüşen Biden’dan başka aday bulamıyor. Cumhuriyetçiler cephesi ise bu yarışta psikiyatrik bir vaka olduğu ispatlanan Trump’tan başka aday çıkartamadı. Bu tablo, sistemdeki çürümenin derinliğini göstermesi açısından çarpıcıdır. Emperyalist Amerikan rejimi biri fiziksel öbürü ruhsal bakımdan çökmüş iki figür dışında başkan adayı bulamıyor.
Amerika’nın derin devleti, Cumhuriyetçileri ve Demokratlarıyla yaklaşan Başkanlık seçimi öncesinde onları iç siyasette kıyasıya kapıştırırken, Ortadoğu’da ve dünya genelinde emperyalist saldırganlıkta uzlaştırıyor. İçerde ekonomik ve siyasi kriz derinleştikçe, ABD ve onun derin devleti içerde artan toplumsal gerilimleri dışardaki saldırganlıkla örtmeye çalışıyor. Irak’tan çekilme tartışmalarının yapıldığı bu süreçte ABD Irak, Suriye ve Yemen’de İran’a ait ve İran destekli askeri yapıları hedef alarak, haftalar ve aylar süreceği söylenen bir saldırı serisi başlatmış bulunuyor. ABD ve İran’ın “itinalı” karşılıklı atışma ve çatışmaları nasıl sonuçlanır, kestirmek kolay değil. Burası Ortadoğu, renkler hep karışık. İşin ucu nereye varır, kestirmek zor. Ancak ABD’nin bu süreçte Irak’tan hemen çekilmeyeceğini söylemek zor değil. ABD “hala” Batı ve NATO’nun emperyalist lider gücü olsa da “dünya jandarmalığı” konumunda değil artık. Her ne kadar Washington yeni saldırılar serisi ile bölgeyi kendi egemenliği doğrultusunda yeniden dizayn etmeye yeltense de bu konuda başarılı olma ihtimali giderek düşüyor. Buna karşın, Washington’un bölgedeki çatışma ve gerginliği “sona erdirebileceği” beklentisi bölgenin gerçeklerine uymuyor. Bu, diğer küresel güçlerin ABD’nin yerini alacağı anlamına gelmiyor. Ne Avrupa ne de Çin, ABD’nin etkisi azalsa bile, doğaları gereği sorunlara çözüm odaklı değil, çıkar odaklı yaklaşacaklardır. Nihayetinde çözüm, bölge halklarının ve emekçilerinin emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı geliştirecekleri birleşik direnişe bağlı olacaktır.