Suriye’de IŞİD çetelerinin elindeki son toprak olan Baxoz Kampı 21 Mart’ta Demokratik Suriye Güçleri (SDG) tarafından ele geçirilirdi. Arama-tarama faaliyetlerinin ardından, 23 Mart’ta yapılan açıklama ile SDG bayağının buraya dikildiği belirtildi.
Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders 22 Mart’ta yaptığı açıklamayla ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) “IŞİD'in Suriye'de kontrol ettiği herhangi bir toprak kalmadığı” konusunda Donald Trump'a bilgi verdiğini söylemişti. Trump da ardından yaptığı açıklamada IŞİD’in elindeki toprakların “yüzde yüzünün” alındığını açıkladı.
Hem SDG hem de ABD tarafından yapılan açıklamalar bölgede IŞİD’in denetiminde herhangi bir toprak kalmadığını teyit etse de TSK destekli cihatçı çetelerin Suriye’deki varlığı devam ediyor.
SANA, Suriye ordusunun 22 Mart’ta Nusra Cephesi’ne bağlı gruplara karşı İdlib’de operasyonlarının devam ettiğini, Madik Kalesi ve Cisr Beyt el Ras, Huveyn, Um Celal, Firce ve Um Halahil beldelerinde bu grupların yok edildiğini açıkladı.
Türkiye elindeki çeteleri kullanmaya devam ediyor
IŞİD’in elindeki son kamp da alınmadan önce başlayan açıklamalar, Suriye’de bundan sonraki sürecin seyrinin daha çok müzakereler ve anlaşmalar yoluyla ilerleyeceğini yansıtıyor. Ancak Türk sermaye devleti kendi denetimindeki cihatçı unsurları kullanarak Kürtlerin bölgedeki kazanımlarını tehdit etmeyi sürdürüyor. Onun hem Kürtlerin kazanımlarına yönelik düşmanlığı hem de pastadan pay kapma hevesi, Rusya-Suriye cephesinin atacağı adımları daha temkinli atmasına neden oluyor.
Fehim Taştekin’in konuyla ilgili şu değerlendirmesi de yaşanan açmaza işaret ediyor:
“İdlib sahnesindeki son durumu özetlersek şunu söylemek mümkün: Rusya’nın harekât planına gönülsüzce sürüklenmesine rağmen Türkiye’nin kafasında hâlen HTŞ’nin görüntüden çıkması, ‘terör’ damgasından kurtulmuş yeni bir yapılanmanın İdlib’de kontrolü ele alması ve siyasi çözüme kadar statükonun korunması var. Bütün bunları kaçınılmaz son sahneyi geciktirme taktikleri olarak gören Rusya’nın kafasında ise Türkiye’nin bir an önce bölgenin Suriye ordusunun kontrolüne gelmesini sağlayacak katkılarını sunması var. Rusya, İdlib düğümünü çözümlerken üçüncü tarafları kışkırtmamak için Türkiye’nin yanında olmasını çok önemsiyor. Haksız da sayılmaz.”
Türkiye’nin yaklaşımını, 20 Mart’taki MGK bildirisinde ABD ile müzakerelerde PYD-YPG’nin korunmasına dönük herhangi bir hamlenin kabul edilmeyeceğinin belirtilmesi, Kürtlerin bölgeden çıkmadan “bölgede istikrarın sağlanmasının ve göç hareketliliğinin durdurulmasının mümkün olmayacağı” yönündeki açıklamalar da ortaya koyuyor. Ancak bu açıklamalar Türkiye’nin içinde bulunduğu açmaza, aynı zamanda ABD veya Rusya-Suriye cephesinin ortaya koyduğu “çözüm” programlarının kendisini ne kadar sıkıştırdığına da işaret ediyor.
Suriye’den Kürtlere: “Ya uzlaşma ya askeri operasyon”
Gelinen aşama bir yandan ABD ile yol yürüyen öte yandan Rusya aracılığıyla Suriye devleti ile müzakereler sürdüren Kürtler için de önemli tercihlerin ve sonuçlarının olacağı bir döneme girildiğini gösteriyor.
Suriye Savunma Bakanı Ali Abdullah, SDG’nin “ABD’nin elindeki son koz” olduğunu ancak Suriye toprakları üzerindeki kontrolü er ya da geç yeniden tahsis edeceklerini açıklarken, “Ya Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile uzlaşma yoluyla ya da askeri operasyonla toprakları kurtaracağız” diyerek, SDG’nin bir tercihte bulunmasının zorunlu olduğunu hatırlattı.
Kürtler cephesinden bu açıklamaya karşılık olarak “Rus yetkililerle her türlü teklifleri değerlendirmeye açığız” denildi.
***
Baxoz’un IŞİD’den temizlenmesi ile birlikte Suriye’de resmi sona gelinirken hem Kürtleri hem de Türkiye’yi kaybetmek istemeyen Rusya-Suriye cephesi müzakere ve anlaşma adımları ile ilerliyor. Kürtler ve Türkiye payına ise kaçınılmaz tercihler yapılmasını zorunlu kılıyor. Hem ABD hem de Rusya-Suriye ipinde aynı anda oynamaya çalışan bu iki odağın açmazlarının nasıl sonuçlanacağı henüz kesin olmasa da ABD’nin hâlâ askerlerini çekmeyi durdurması ve Trump’ın Golan Tepeleri açıklaması bölgede hiçbir şeyin bitmediğine işaret ediyor.