TÜPRAŞ işçisi: Eylemlerimiz işçi sınıfı için kıvılcım olabilir!

TÜPRAŞ işçisi eğer o direngenliği gösterirse, o dört bölgenin sağladığı avantajla işçi sınıfına birleşmeyi ve topyekûn mücadeleyi getirebilir. Eylemliliğimiz işçi sınıfını harekete geçirebilir, bir kıvılcım olabilir, bunun için mücadele edeceğiz.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 11 Nisan 2019
  • 14:37

Toplu sözleşme süreci üzerine TÜPRAŞ işçisi Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Sendika Temsilcisi ile konuştuk…

- TÜPRAŞ işçisi sözleşme sürecine hangi koşullarda ve nasıl hazırlanıyor?

TÜPRAŞ işçisi: Sözleşme taslağını hazırlamak için bir A4’ü ikiye böldük, sol tarafına mevcut sözleşmenin maddelerini yazdık. Diğer tarafına da işçilerin talepleri doğrultusunda sadece başlıkları yazıp, altını boş bıraktık. Sonra dağıttığımız taslaklar, yaklaşık on beş gün belli birimlerde, ünitelerde kaldı. Bu taslaklarımıza arkadaşlarımız taleplerini yazdı. Sonra taslakları geriye toplayıp tekrar değerlendiremeye aldık.

Bildiğiniz gibi dört rafineri ve bunlara bağlı dört şubemiz var, Aliağa’nın taslağını bu talepler üzerinden şekillendirdik. Yaklaşık üç günümüzü aldı, tek tek bütün talepleri inceledik. Sonra Aliağa olarak birleştirdiğimiz talepleri tekrar işçi arkadaşlarımıza gönderdik, onlar da inceledi. Ardından genel merkezde dört şube bir araya geldik, dört taslağı uzun tartışmalar sonucunda ortak bir taslak haline getirdik. Artık oradan çıktıktan sonra bu Aliağa şubenin değil, Kırıkkale’nin, Batman’ın veya İzmit’in değil, Petrol-İş’in bir taslağı haline geldi. Genel merkez mühürlü bu resmi taslağı bütün ünitelere ve işletmelere dağıttık. Ve arkadaşlar sözleşme süreçlerinde geçen maddeleri, attığımız mesajlarda bu taslakların hem nasıl gittiğini hem de hangi maddelerin geçtiğini şu anda inceliyorlar.

- Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri nasıl devam ediyor? TÜPRAŞ yönetiminin talep ve dayatmaları nelerdir?

TİS süreci sıkıntılı devam ediyor. Sermayedar belli siyasi iktidar odaklarını da arkasına alarak kendini güçlü hissediyor ve bizlere dayatmalarda bulunuyor. Koç şirketinin, yani TÜPRAŞ’ın öne çıkan taleplerini söyleyecek olursak, şu anda sözleşme süresinin 3 yıllık olması dayatmaları var, bütün sermayedarların ortak talebi olduğu gibi. Bizim yaklaşık 40 yıldır devam eden bir vardiya düzenimiz var, 3 vardiya çalışan bir işletmeyiz. Bu vardiya sistemini PETKİM’in vardiya düzenine geçişle değiştirmek istiyorlar. Bir de bizim yıllık 8 gün, ayda bir defaya mahsus olmak üzere mazeret izni dediğimiz bir günlük izinlerimiz var. Bu izinlerin adedinden çok kullanım şekli noktasında bir dayatmaları var. Biz izinleri gece vardiyalarında kullandığımızdan, birebir çalıştığımız için mesai çıkıyor. Şirket yönetiminin talebi, 8 olan gün sayısı dursun ama sadece gündüz vardiyalarında kullanılsın şeklinde. Aslında süreç sermayedarın üstünde durduğu bu üç ayaktan geçiyor.

Biz ilk görüşmeden itibaren, bedeli her ne olursa olsun 3 yıllık süreyi kesinlikle kabul etmeyeceğimizi, keza vardiya sistemini de kabul etmeyeceğimizi defalarca söyledik. Somut olarak vardiya sistemini değiştirme konusunda çok mantıklı verilere dayanmıyorlar. İki somut iddiaları var. Birincisi, iş güvenliğinden bahsediyorlar. Onların iddialarına göre mevcut sistemde çok yoruluyormuşuz ve bu da kazalara davetiye çıkarıyormuş. Bu iddia zaten tutarsız bir iddia. İstedikleri PETKİM örneğine bakacak olursak, PETKİM’de de ciddi iş kazaları var. İkincisi, biz on yıl sonra bile hangi vardiyaya gideceğimizi mevcut çizelgeyle bilecekmişiz. Bu onları değil, bizi ilgilendirir. Zaten şu anki düzende de bunu bilebiliyoruz. Biz görüşmelerde vardiya düzenini değiştirmek için öne sürdükleri iki doneyi de çürüttük.

Son görüşmeye kadar herhangi bir zam teklifleri yoktu. 7. oturumda zam tekliflerini yaptılar. Biz açıklamamızda demiştik ki “yetkili yetkisizler” var karşımızda. Bu çok zorlarına gitmiş, hayır biz yetkiliyiz demişler. 7. oturumdayız, bize hâlâ zam teklifinde bulunamıyorsunuz, bu nasıl bir yetkidir? Bir önceki oturumda ellerinde teklif yoktu.

Son oturumda tekliflerini sundular ama tam bir skandal. Herhangi bir oran yok, “Sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle biz size, her birinize bir maaş brütünüzü net olarak yatıralım, saat ücretinize herhangi bir zam yapmayalım, diğer geri kalan 6 aylarda da enflasyon oranında zam yapalım” dediler. Biz bunu “Bu sıfır zam değildir, bu rüşvettir!” şeklinde değerlendirdik. Yani diyorlar ki biz size yaklaşık 5 bin lira rüşvet verelim, siz de alacağınız parayla idare edin… Bu teklif bizden ciddi anlamda tepki gördü. Kabul edilebilir olması mümkün değildir.

Bunu neye dayanarak yapıyorlar? TÜPRAŞ’ın tarihinde bu sözleşmede ilk defa bir şey yaşanıyor, KİPLAS’a üye oldu TÜPRAŞ. Kiplas’ın nasıl bir yapıda olduğu, nasıl bir siyasi oluşum olduğu, siyasi iktidarın o yapıyı nasıl ele geçirdiği malum. KİPLAS bize yapılan bu aynı teklifi PETKİM’de son sözleşmede, görüşmelerin başında yapmıştı. Bu tekliflerin KİPLAS’ın bir dayatması olduğu anlaşılıyor. Biz bunu masada söyledik, “siz siyasi bir oluşumsunuz” dedik, KİPLAS yetkilileri ayağa fırladı. TÜPRAŞ bunu nereye kadar sürdürebilir, KİPLAS’ın dayatmalarını nereye kadar sürdürebilir? TÜPRAŞ, yani rafineri KİPLAS’ın bir ilaç sektörü gibi yönetebileceği bir sektör değil.

Şunu da yaşıyoruz, karşımızda yönetim olarak rafinerinin r’sinden anlamayan bir ekip var. Şu anda genel müdürlük çerçevesinde çekirdekten yetişmiş mühendislikten gelen bir tane müdür yardımcısı var, geriye kalan hepsi iktisatçı ve insan kaynaklarından. Böyle olunca da rafinerinin şartlarını, durumunu, çalışma tehlikelerini hem biz anlatmakta zorlanıyoruz hem de onlar anlamıyorlar. Çünkü bütün dertleri sayılar. TÜPRAŞ tarihinde bir ilktir, son genel müdürümüz mühendis olmayan biridir, Koç Holding’den gelen bir iktisatçı. Süreç ana hatlarıyla bu şekilde.

- TÜPRAŞ işçisinin TİS talepleri ve kırmızı çizgileri nelerdir?

Biz 3 yıllığı kesinlikle kabul etmiyoruz. Biz sendika olarak 3 yıllığa şu noktadan bakıyoruz: sözleşme zamanları, işçiyle sendikanın birbirine daha da yaklaştığı, birbirini daha çok sorguladığı, eleştirdiği, taleplerini ortaklaştırdığı bir dönem. Aslında sendikaların 3 yıllığı istememesinin ana sebebi budur. Bu dayatmanın karşısında kırmızı çizgi diyebileceğimiz bir duruşumuz var. Vardiya sisteminin değiştirilmek istenmesine de karşı bir duruşumuz var. 40 yıldır uygulanan vardiya sistemi ile sosyal ve ekonomik hayatımızı belirliyoruz, belli bir alışkanlığımız da var. Ve tabi ki bütün işçi sınıfının da hakkı olan bir ücret. Bugün enflasyon son 6 ayda 10,6 çıkabilir ama biz biliyoruz ki ne çarşı enflasyonu ne market enflasyonu ne de kullandığımız elektrik, doğalgaz vb. bütün giderlerimiz %10,6. Açıklanan rakamlar gerçek enflasyon değeri değil. Biz taslağımıza %50 yazdık. Bu zam talebimize karşı TÜPRAŞ Genel Müdürü, “Taslağı okuyunca anahtarı yanımda getirecektim” dedi. Biz de dedik ki, “Bu anahtar zaten bizde, maddi olarak, sahibi olarak sizde olabilir ama fiiliyatta bizdedir. Bu işletmeleri biz çalıştırırız, ölen biziz, yaralanan biziz, meslek hastalıklarına kapılan biziz.” Mazeret izinlerimizi, ki zaten yöneticilerin onayına bağlı değildir bu izinler, gece vardiyası zaten biyolojik ve sosyolojik açıdan insani bir vardiya olmadığı için genelde geceleri kullanıyoruz. Rafineride bir tabir vardır, gündüz vardiyasına geçtiğimizde insan vardiyasına geçtik deriz. 3 yıllık süre, vardiya düzeni, mazeret izinleri bunlar kırmızı çizgimizdir.

- TÜPRAŞ’ın dört rafinerisinden işçiler geçtiğimiz sözleşmelerde birlikte hareket etme konusunda sıkıntılar yaşıyordu. Bu dönem bu sorunu ortadan kaldırmak için birlikte hareket etmek adına neler yapılıyor?

Benim ilk görev dönemim bu. Geçmiş dönemlerde dört rafineride birbirinden kopukluklar, farklı eylem metotları, farklı zamanlarda eylemler gibi bizi başarıya ulaştırmayacak şekilde devam etmiş. Göreve geldiğimizden beri Aliağa şube olarak yaklaşık bir yıldır, en ufak bir sorunda, bu ister Aliağa’nın, ister Kırıkkale’nin, ister Batman’ın, ister İzmit’in sorunu olsun, bunu ortaklaştırmak için ciddi çaba sarf ettik. Başarılı olduk mu? En azından tavırlar, masada söylenenler, tek yumruğu bir yere vurma tutumunda şu ana kadar güzel gidiyoruz.

Örneğin son görüşmedeki zam teklifine karşı tepkimizi belirttiğimizde, KİPLAS’a “siz bir siyasi oluşumsunuz” diyerek eleştiri getirdiğimizde, “siz süreci bir yere götürmeye çalışıyorsunuz, evet biz PETKİM’de KİPLAS’la birlikte o süreci yaşadık, gözaltılar yaşandı, çevik kuvvet ve TOMA getirdiler.” dediler. Üç şube Batman, Kırıkkale, İzmir şube başkanlarının verdiği cevap şu oldu: “O zaman Aliağa tek başınaydı PETKİM’de ama şunu çok iyi bilin Aliağa’ya yapılacak her şeyi bize de yapmanız gerekiyor. İster TOMA’larınızla gelin ister çevik kuvvetle gelin. Şunu göreceksiniz dört rafineri aynı anda duracak, buyurun yapabiliyorsanız yapın”.

Son düzlüğe girdik, şu ana kadar uyumlu şekilde gidiyoruz. İlk defa sözleşme görüşmelerinden önce bir saat önce bir araya geliyoruz, birlikte fikir alışverişi yapıyoruz, söyleyeceklerimizi harmanlıyoruz. Sözleşme görüşmeleri süresince tavrımızı devam ettiriyoruz, birbirimizle çelişkiye düşmeden. Oturumlardan sonra da önümüzdeki süreçte ne yapılması gerektiğini, eylemsellik süreci olsun, diğer sözleşme oturumuna nasıl bir tavırla gelinmesi noktasında olsun, tutumumuzu ortaklaştırmak için gene toplantı yapıyoruz. Dört rafineride de aynı pankartı kullanarak sözümüzü tok söyleyeceğiz. Eminim son ana kadar böyle gideceğiz. Biz Aliağa olarak son ana kadar böyle gidebilmek için elimizden gelen her çabayı sarf edeceğiz.

- Ekonomik kriz tüm işçi sınıfının yaşamını derinden etkiliyor. Asgari ücretin belirlenmesi, TİS süreçleri bu krize karşı işçi sınıfının durumunu da ortaya koyuyor. Öne çıkan birleşik, kitlesel bir hareket örülemiyor. Sizler TİS görüşmelerini sürdürürken bu sürece dair neler yapıyorsunuz?

Şu an Petrol-İş’in bağlı olduğu, görüşmeleri devam eden 62 tane işyeri var. En son demir-çelikte MESS’le sözleşme devam ederken, bu sektörde çalışan işçilerin mücadelesini sahiplenmezsek biz de başarıya ulaşamayız dedik. Topyekûn mücadele noktasının olması gerekiyor diye devamlı arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Somut olarak diğer sektörlerden kısmi ve temsili olarak ördüğümüz şeyler var. Mesela asgari ücretin belirlendiği süreçte Aliağa’da asgari ücretin insanca yaşanabilir olması, gelir vergilerinin %15’te sabitlenmesi için imza kampanyası yaptık. Bu kampanyayla amacımız mücadeleyi topyekûn bir noktaya getirebilmek, Aliağa’da bir gündem yaratabilmek, asgari ücretli işçiyle de, sendikalı işçiyle de yani emeğiyle geçinen herkesle bir diyalog kurabilmekti. İşçi sınıfının kurtuluşu topyekûn mücadeleden geçmektedir.

Bizim rafinerilerin şöyle bir avantajı var. Türkiye haritasını göz önüne getirince Batman, İzmir, Kırıkkale, İzmit her coğrafyayı kucaklayan bir durum var. Geçen sözleşme döneminde işyerine kapanma, işyerini terk etmeme kararı alınmıştı. Yine bu sözleşmede olan dayatmalar vardı. Biz daha içeride bir gün bile kalamadan sermayedardan hemen teklif geldi, “biz bütün isteklerimizi geri çektik, gelin ücreti konuşalım” diye. Bu aslında işçi sınıfının gücünü gösteriyor. Ben inanıyorum ki TÜPRAŞ işçisi eğer o direngenliği gösterirse, o dört bölgenin sağladığı avantajla işçi sınıfına birleşmeyi ve topyekûn mücadeleyi getirebilir. Eylemliliğimiz işçi sınıfını harekete geçirebilir, bir kıvılcım olabilir, bunun için mücadele edeceğiz. Diğer sendikalarla, demokratik kitle örgütleriyle, hatta siyasi partilerle kamuoyu yaratmak adına şimdiden sınırlı da olsa görüşmelere devam ediyoruz. Karşımızda Koç Holding var, Türkiye sermayesinin koç başı. En önemsedikleri şeyin başında prestijleri geliyor. Bizim eylemlerimizi kamuoyuna yansıtmamız lazım. Ulusal basının dikkatini buraya çekebilmek gibi çabalarımız var.

- İşçi sınıfının mücadelesi sermaye iktidarı tarafından bastırılmaya ve ezilmeye çalışılıyor. Tekel eylemleri aradan 9 yıl geçmesine rağmen yargılanmak isteniyor. Greif’te benzer durumu yaşadık. Yakın zamanda PETKİM TİS sürecinde gerçekleştirilen eylemler için davalar açılıyor. Bu noktada TÜPRAŞ işçisi ne yapmalı?

Siyasi iktidarın baskıları, eylemlere yönelik davalar devam ediyor. Bu durum bizi çok da korkutmuyor. Biz biliyoruz ki sendikacılık, işçi sınıfı mücadelesi doğası gereği yasa dışıdır. Yasa dışılık yanlış anlaşılmasın, işyerine zarar vermekten bahsetmiyoruz. Çünkü o fabrikalar zaten bizim. Genel müdüre verdiğimiz cevapta belirttiğimiz gibi, o anahtar zaten bizde. Eğer biz yasalara takılır, açılacak davalardan, alınacak cezalardan korkarsak zaten bu işi yürütemeyiz. Son olarak bu sadece sözleşmeye dönük bir tutum değil, fabrikalarda devam eden mücadelenin bir parçası.

Kızıl Bayrak / İzmir