Tekstil İşçileri Birliği, yaptığı yazılı bir açıklamayla tekstil sektöründeki toplu iş sözleşmenin asalak tekstil patronları ile işbirlikçi sendika bürokratları eliyle bir satış sözleşmesi olarak imzalandığını açıkladı.
Emek ve sermaye çelişkisinin gün geçtikçe derinleştiği günümüzde, tekstil ve dokuma işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları giderek daha da ağırlaşmaya devam ediyor. Düşük ücret, ağır çalışma koşulları, baskı ve mobing, tekstil işçisinin belini büküyor. Bu tablo sendikasız-örgütsüz fabrika/işyerlerinde olduğu kadar, sendikalı fabrika/işyerleri için de geçerli. Zira, tekstil işçisinin örgütsüzlüğü ve mücadele deneyiminden yoksunluğu, uzlaşmacı-işbirlikçi sendikal bürokrasinin hakimiyeti ile birleşince, asalak tekstil patronlarının pervasızlığı karşısında tekstil işçisi var olan haklarını da bir bir kaybediyor, kırıntı düzeyinde haklarla yetinmeye mahkum ediliyor.
Grup Toplu İş Sözleşmesi’nin ardından...
Tekstil sektöründe 10 bin işçiyi kapsayan grup TİS’i son iki ay içinde imzalandı. Grup kapsamında 7500 işçinin örgütlü olduğu TEKSİF, sözleşme sürecinin koç başlığını yaparken, DİSK Tekstil ve Öz iplik-İş Sendikası az sayıda işletmeyle TEKSİF’i takip etti. Nisan ayının son günlerinde grup sözleşmesini imzalayan TEKSİF bürokratları, sözleşmeyi “çifte bayram” ve “zafer” olarak yansıtmalarına rağmen, tam anlamıyla ihanet sözleşmesinin altına imza attılar. Grup kapsamında tek bir fabrikada örgütlü olan DİSK Tekstil ise, aynı sözleşmeye imza attı ancak kamuoyuna bir açıklama bile yapmadı. Grup sözleşmesini yetersiz bulan Öz İplik-İş Sendikası ise 16 Haziran tarihinde sözleşmeyi imzaladı. Ancak sözleşme konusunda hiçbir açıklama yapmazken, halen neden sözleşmenin imzalanmasının geciktiği ya da nasıl bir sözleşmeye imza atıldığı hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Bundan önceki dönemin sözleşme deneyimleri bize gösteriyor ki, diğer iki sendikanın yönetimleri de “üye sayımız az”, “gücümüz yok” bahanelerine ardına saklanarak TEKSİF’in imzaladığı sözleşmenin fotokopisine imza atmaktan geri durmuyorlardı. Bugün karşı karşıya kaldığımız tablo da bundan farklı değildir.
* * *
2013 yılında gerçekleşen 6 günlük grevi saymazsak, grup kapsamındaki tekstil işçileri mücadele deneyimi açısından alabildiğine zayıftır. Bunun tek istisnası İpekiş işçilerinin bir önceki dönem ihanet sözleşmesinin ardından tepki olarak sendika değiştirme yönündeki girişimleridir. Sürece önderlik eden işçilerin atılmasının ardından günler boyunca direniş sürdürülmüş, ancak İpekiş işçilerinin satış sözleşmesine tepkisi sendika bürokratları eliyle sönümlenme ile karşı karşıya kalmıştı.
Tekstil işçisinin taban örgütlülüğündeki zayıflığı ve sınıf bilincindeki geriliğinden dolayı sendika bürokratları diledikleri gibi at koşturmaya devam ediyorlar.
Bundan önceki dönemlerde olduğu gibi, bu sözleşme de kapalı kapılar ardında hazırlandı. İşçiler görüşmelerin bir aşamasından sonra sözleşme taslağından haberleri oldu. Patronların dayatmalarını bilen ve ona göre davranan sendika bürokratları asgari taleplerle masaya oturdular. Tüm sözleşme süreçleri işçilerden özenle gizlendi. Ayrıca belirtelim ki, DİSK Tekstil ve Öz İplik-İş sendikaları taslakları dahi kamuoyuna açıklamadılar.
Sözleşme, asalak patronların kârlarına kâr eklediği, işçilerin ise pandemiyle büyük kayıplar yaşadığı, yeni yıldan itibaren artan enflasyon ve hayat pahalılığıyla birlikte daha da yoksullaştığı koşullarda imzalandı.
Sözleşmenin öngünlerinde tekstil patronları sıfır zam dayatırken, sözleşme %4 zam oranıyla imzalandı. TEKSİF, tekstil patronlarının tüm dayatmalarına teslim oldu. 3 yıllık sözleşmeye yeniden boyun eğmesini ise büyük bir sessizlikle geçiştirdi.
Tüm bunlara rağmen TEKSİF, laf cambazlığı ve matematik oyunlarıyla ilk 6 ay için geçerli olan zam oranını yüksek göstermeye, böylelikle algı operasyonu yapmaya çalıştı. Önceki sözleşme kapsamındaki 31 Mart günü alınan enflasyon oranını yani %43,84’ü yeni sözleşmede alınmış gibi yansıttı. Oysa ki, gerçeklere baktığımızda alınan zam sadece %4’tür. Diğer 6 aylık dilimler için ise enflasyon +%2’dir.
Sendika bürokratlarının sözleşmeyi “zafer” olarak yansıtmalarının gerisinde ise, sözleşme zamlarının enflasyona endeksli olması ve yüksek enflasyonla birlikte zam oranlarının ortalama %45 bandında seyrediyor olması yatmaktadır. Zevahiri kurtarmak adına enflasyona sarılan, adeta yüksek enflasyondan medet uman sendika bürokratları, böylelikle, işçilerin sefaletine nasıl onay verdiklerini gizleme telaşına düştüler.
Temmuz başında asgari ücrete gelen zam ile birlikte, toplu sözleşmeyle elde edilen kazanımlar yok olma noktasına gelmiştir. Sendikalı işçilerin ücretleri, neredeyse asgari ücret artı ikramiye seviyesine gerilemiştir. Gerçek enflasyonun çok altında ilan edilen enflasyonla ücretler çoktan erimiştir. Büyük bir zafer olarak yansıtılan toplu iş sözleşmesi, üzerinden 2 ay geçmişken, çoktan açlık sınırı seviyesinde seyretmektedir.
Tekstil işçisi köle değildir!
Gerek grup sözleşmesi öncesi gerekse de sözleşmenin imzalanmasının ardından tekstil işçileri gelişmeleri büyük bir sessizlikle izlediler. Sözleşme imzalanmadan önceki dönemde, sürece müdahil olmaktan uzak durdukları gibi, ihanet sözleşmesinin imzalanmasının ardından bireysel huzursuzluklar dışında hiçbir tepki açığa çıkmadı. Bu tablonun en temel nedeni ise, tekstil işçisininin bilinç düzeyinin geriliği ve taban örgütlülüğünden yoksunluk ile sendika bürokratlarının işçiler üzerindeki denetimidir. Sınırlı sayıda işçi tarafından gerçekleşen İpekiş direnişinin patron-sendika bürokratları eliyle kötürümleştirilmesi ise bir kesim tekstil işçini olumsuz olarak etkilemiştir. Ancak bu kaderi değiştirecek olan yine de tekstil ve dokuma işçilerinin tabandan örgütlü birliği ve mücadelesi olacaktır.
Tekstil İşçileri Birliği olarak, tekstil işçilerini toplu sözleşme sürecinin her aşamasında kendi sınıf çıkarları için mücadeleye çağırdığımız gibi, bundan sonra da örgütlenme ve mücadele çağrlarımızı sürdüreceğiz.
Tekstil işçisi, asalak tekstil patronlarının kölesi değildir. Bu boyunduruk elbette parçalanacaktır!
Tekstil İşçileri Birliği
10 Temmuz 2022