Salgın süreci kapitalist kar hırsının nasıl gözü dönmüş bir vahşilikle sürdüğünü tüm çarpıcılığı ile gösterdi. Zira, böylesi bir süreçte insanlık aşırı kar hırsının kurbanı yapılarak koyu bir karanlığa mahkûm edilmeye çalışılıyor. Kapitalist barbarlığın yarattığı bu karanlıktan çıkış ise; vahşi sömürü sarmalına karşı sınıf hareketinin dünya ve Türkiye cephesinden vereceği yanıta bağlı olacaktır.
Salgın öncesinde de krizin çok yönlü faturası işçi ve emekçilere ödetiliyordu. Fakat, bu faturanın çok daha yıkıcı boyutlara tırmanabileceğini salgın süreci bir kez daha gözler önüne serdi. İşçi sınıfı ise kapsamlı yıkım saldırıları karşısında örgütsüz ve dağınık olduğu için henüz güçlü bir direnç ortaya koyamadı.
Emeğin korunması mücadelesi kapsamında Fransa ve İtalya’da sınırlı da olsa yapılan eylem ve grevler dışında insanca çalışma koşulları için verilen mücadele zayıf bir seyir izledi. Bu tablonun oluşmasında salgın nedeniyle sosyal temasın minimuma inmesinin etkisi olsa da sorunun bunun ötesinde olduğu açıktır. Zira, işçilerin virüs tehdidiyle burun buruna üretime sürüldüğü fabrikalar ve işletmeler sınıf mücadelesinin en temel mevzileridir ki, buralarda karantina koşullarının yarattığı bir izolasyondan bahsetmek mümkün değildir.
Türkiye’de de tablo farksız. “Durmak yok, üretime devam” şiarını düstur edinen AKP iktidarı ve sermayedarlar işçileri fabrikalarda ölümle burun buruna çalıştırıyorlar. İşçileri servislerde tekli oturtarak, fabrikalarda ateş ölçümü yaparak vb. uygulamalarla Türkiye’de de meta üretimine ara vermeden devam ediliyor. Kapitalist üretim çarkları gerçek anlamıyla işçi kanı emiyor. İşçiler sınıf bilincine ve tabana dayalı bir örgütlülüğe sahip olmamaları nedeniyle adeta virüs mü işsizlik mi ikilemine sıkıştırılmış durumdalar.
***
İşçi sınıfı bugün yakıcı sorunları için çözümü kendi dışında aramakta, sermayedarlardan, sermaye iktidarının dümeninde oturan AKP’den ya da sendikal bürokrasiden medet ummaktadır. Lakin, sorunun kaynağı olanlar çözümün odağı olamaz. Böylesi bir beklenti içine girmek, sermaye sınıfının milyonlarca işçiyi kolaylıkla sömürmesi için uygun koşulları yaratmaktan öteye bir sonuç doğurmamaktadır.
Sermayenin egemenliği işçi sınıfının toplumsal köleliğine dayanır. Sermayenin işçi sınıfını yıkıma uğratan, bilincini körelten saldırılarına karşı işçi sınıfının elindeki en önemli silahi ise birliği ve üretimden gelen gücüdür. Buradan hareketle, işçi sınıfının kapitalist üretimdeki vazgeçilmez rolünün ve buna dayanan yıkıcı gücünün farkına varmasını sağlayacak bir mücadele hattının örülmesi günün en temel görevidir.
Bu görevi yerine getirmek için, fabrikalarda işçilerin yakıcı talepleri etrafında örgütlenmesini ve harekete geçmesini sağlayacak bir çaba içerisine girilmelidir. Böylesi bir çaba üzerinden gelişecek bir mücadele, salgın döneminde emeğin koruması kapsamında önemli kazanımlar elde edilmesinin de önünü açacaktır.
M. Devrim