Ortadoğu’da savaş ve saldırganlığın tırmanmadığı, korona virüsü salgınının yayıldığı, krizlerin derinleştiği bir dönemde toplanan MYK’mız bir dizi tartışma yürütüp değerlendirmelerde bulunmuş ve aşağıdaki sonuçlara varmıştır.
Bu kirli çıkar savaşı bizim savaşımız değildir!
Ortadoğu emperyalist kapışmaların ve çıkar hesaplarının sahnesi olmaya devam ediyor. Başını Rusya ve ABD’nin çektiği bu kirli savaştan pay kapmak uğruna AKP-Erdoğan rejimi elinden geleni yapmaktadır. Cihatçı-gerici çeteleri yıllardır besleyen, İdlib üzerinde kontrol kurmaya çalışmalarına rağmen önce Esad’ın saldırıları sonrasında da Rusya ile masaya oturarak bütün dayatmaların kabul edilmesi ile geri adım atmışlardır. Binlerce asker Suriye’ye gönderilmiş, onlarcası ölmüştür. Ancak onlar için bunun bir önemi yoktur. “Şehitler tepesi boş kalmayacak!” diyerek, bu yolla kitleleri manipüle etmeye çalışmaktadırlar. Milyonlarca göçmeni pazarlık aracı olarak kullanmaktadırlar. Milyonların açlığı, ölümü üzerinden gelecek hedeflerini boşa çıkartacak olan bizleriz.
Bu kirli savaş, bizlerin savaşı değildir. Bu savaş emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin çıkar savaşıdır. Bu çıkar hesaplarını bozacak olan güç işçilerin birliği, halkların kardeşliğinin sağlanmasındadır. Bunun için de ses çıkarmak, sokağa çıkmak, harekete geçmek önemlidir. Biz sustuğumuz sürece bu kirli savaş insanlığı hedef alamaya, evsiz bırakmaya, öldürmeye, bunları başaramadığı yerde yozlaştırıp çürütmeye devam edecektir.
Korona virüsü değil, kapitalizm bizleri ölüme sürüklüyor!
Hızla tüm dünyaya yayılan Korona virüs salgını Türkiye’de de görülmektedir. İnsanlığı tehdit eden bu virüsün yayılmasına karşı alınacak önlemler çok basittir. Ancak kapitalizmin işleyiş yasaları bu önlemlerin alınmasındaki en büyük engellerdendir.
İyi bir beslenme ve temizlik gerekmektedir. Ancak kapitalizm milyonları açlığa-yoksulluğa mahkûm etmişken, Korona virüsü salgınını fırsata çevirip fahiş fiyatlar ortaya çıkmışken, kolonya bulunamaz, bulunduğu yerde 10-20 katı fiyatlara satılırken alınan önlemler yetersizdir.
Salgına karşı mücadele ettiklerini söyleyenler tüm temel tüketim maddelerini ve temizlik maddelerini ücretsiz sağlamadıkça, açlık sınırının altında yaşayan milyonlara çekecekleri nutuklar hariçten gazel okumaktır.
Okulların tatil edilmesi, eğlence mekanlarının kapatılması, kamuda önlemler alınması mümkün mertebe insanların bir araya gelmesini önleme ve salgının yayılmasına engel olmak içindir. Ancak milyonlarca işçi-emekçi fabrikalarda çalışmaya devam etmektedir. Yüzlerce-binlerce işçi fabrika yemekhanelerinde bir araya gelmektedir.
Okulları, sinemaları, tiyatroları, içkili yerleri tatil edenler fabrikalarda hiçbir önlem almıyor. İşçi-emekçileri sefalete mahkûm ettikleri yetmezmiş gibi, salgın karşısında korunaksız da bırakmaktadırlar. Acilen işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmalıdır.
İş kazaları ve cinayetlerinde gördüğümüz üzere bunlar sermayenin ve devletin gözünde gereklilik değil, yüktür. Bu önlemlerin alınmasını sağlamak için üretimden gelen gücümüzü kullanmaktan çekinmemeliyiz. Başta İtalya olmak üzere birçok ülkede işçiler önlemlerin alınması için greve gitmektedirler. Hayatımızı hiçe sayıp bizleri çalıştırmalarına izin vermeyelim. Korona virüsünden daha çok kapitalizmin kâr yasaları bizleri ölüme sürüklemektedir.
Krizin faturasını ödemeyi reddedelim!
Ortadoğu’daki gelişmelerin ve salgının etkileri ile var olan kriz daha da derinleşmektedir. Derinleşen krizin faturası bizlere kesilmeye çalışılmaktadır. İşsizlik ve enflasyon tırmanmakta, işten atmalar ve hak gaspları devam etmektedir. Birçok fabrikadan yansıyanlar sermayenin kârlarına kâr kattığı, işçi sınıfının sefaletinin katmerlendiğidir.
Birçok metal fabrikasında da durum farklı değildir. Özellikle MESS ile imzalanan sözleşmeler sonrasında sermaye kaşıkla verdiğini kepçeyle almanın derdindedir. Sözleşme maddelerinin uygulanmasında bile ayak diremektedirler. Farkları yatırmamak, işten atmak, promosyonları geciktirmek vb. uygulamalar metal işçilerine diz çöktürmek içindir.
Bu noktada sendikal bürokrasi de rolünü oynuyor. Harekete geçme potansiyeli olan metal işçilerinin ya karşısına dikilmekte ya da en hafifinden yanında yer almayarak yalnız bırakmaktadır. Her iki durumda da sınıfa ihanet etmektedir.
Bir yandan sırtımızdaki vergi yükü de artmakta, bir yandan da sermayeye teşvikler artmaktadır. Kıdem tazminatlarımızın gaspı halen gündemlerindedir. Son hazırladıkları raporlara göre emeklilik sistemini sırtlarında büyük bir yük olarak görmektedirler. Mezarda emeklilik yasaları yetmezmiş gibi, kesintileri arttırmayı, maaşları düşürmeyi, göstermelik verdikleri ikramiyeleri kaldırmayı hedeflemektedirler. Zorunlu BES ile bizleri ikinci bir yükün altına sokmaya çalışmaktadırlar.
Bütün bunlar yaşadıkları krizin yükünü bizlerin sırtına yükleme çabalarındandır. Birliğimizin zayıflığını fırsat bilmektedirler. Her türlü saldırıyı gerçekleştirmelerinin önünde bir engel görmemektedirler. Sermayenin saldırılarını geri püskürtecek, hakkımız olanı almamızı sağlayacak olan güç ellerimizdedir. Örgütlenmekten, birlik olmaktan başka çaremiz yoktur. Sustuğumuz her an, sömürü artmaktadır.
Metal İşçileri Birliği olarak bulunduğumuz bütün alanlarda fabrikalara yönelik sistematik çalışmamızı sürdüreceğiz. Sözleşme süreci sınırında mücadeleyi ele alanlar olabilir. Bizler biliyoruz ki, sınıf mücadelesi kesintisizdir. Belirli bir anda kazanım elde edebilmek, o ana kadar biriktirdiklerimizle mümkündür. Bugün yapılması gereken de bu birikimi güvenceye alacak komitelerimizi kurmak, güçlendirmektir. Örgütlenmek reçetemizdir. Buradan bir kez daha bütün metal işçilerini emeği ve geleceği için örgütlenmeye MİB saflarına katılmaya davet ediyoruz.
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu
17 Mart 2020