Kapitalist düzende ancak emek-gücünü satarak hayatta kalabilen işçiler, üretim sürecine katılmak zorundadırlar. Bundan dolayı işsizlik, üretim ve geçim araçlarından yoksun olan işçilerin en büyük korkusu olagelmiştir. Bunu bilen asalak kapitalistler, işten atma tehdidiyle işçileri hak arama mücadelesinden uzak tutmaya çalışır. Bir sistem olarak kapitalizm ise, işsizliği sürekli yeniden üretir.
Teknolojideki muazzam gelişim ve artan emek üretkenliği ile üretilen servet dünyada yaşayan tüm insanların ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ancak üretim araçlarının mülkiyetinin özel ellerde toplandığı, büyük servetlerin burjuvalar ve tekelci işletmeler tarafından ele geçirildiği kapitalizmde bu mümkün olmuyor. Tersine, halen hem yoksulluk hem işsizlik artıyor.
Pandemi süreci, kapitalizmin bu yapısal hastalığını daha depreştirdi. Bütün dünyayı etkisi altına alan salgında devletler kapitalistleri kurtarmak için harekete geçti. Emekçilerin payına ise bazı kırıntılar düştü. Fatura esas olarak emekçilerin sırtına yıkıldı/yıkılıyor. Türkiye gibi ülkelerde ise bu çok daha pervasız bir şekilde yapıldı. Sömürü çarkı dönmeye devam etsin diye, pandemi tehlikesine rağmen işçiler zorla çalıştırıldı. “Normalleşme” kararı da risk ortadan kalktığı için değil, duran bazı çarklar bir an önce dönmeye başlasın diye erken alındı. Bu süreçte işsizlik felaket boyutuna varmışken, AKP-MHP rejimi, işsizliği tek haneli rakamlara indirmek iddiasıyla “istihdam paketi” ilan etti.
***
Türkiye’de saray rejiminin şarlatanları 2009’dan bu yana neredeyse her yıl ‘istihdam paketi’ açıklıyor. İşsizliğe çare bulacaklarını iddia ediyorlar. Oysa yüksek işsizlik oranına çözüm üretilemiyor. İşsizlik, salgın süresince yaşanan ekonomik daralmanın da etkisiyle had safhaya ulaştı. Hal böyleyken saray rejiminin aparatı TÜİK, işsizlik oranının %13,2 olduğunu ve mart ayında azaldığını iddia ediyor. TÜİK’in işsizlik belirleme kıstasları, oranları düşük göstermeye ayarlanıyor. Oysa DİSK-AR’ın araştırmalarına göre, salgın döneminde -var olanlara ek olarak- milyonlarca kişi işsiz kalmıştır.
İlan edilen “istihdam paketleri”nin yüksek işsizlik oranlarına çözüm üretmediği ortadadır. Zira böyle bir hedefleri yok. Bu paketleri hazırlayan AKP-MHP iktidarının derdi kapitalistlere ‘teşvikler’, ‘vergi indirimleri’ adı altında kaynak aktarmaktır. Örneğin 2009’da açıklanan “istihdam paketi” ile kapitalistlere verilen teşviklerdeki sınırlama kaldırılmış, aynı anda farklı teşviklerden yararlanmaları sağlanmıştır. Sonraki paketlerde de vergi indirimleri, ucuz krediler, sigorta prim indirimi gibi kapitalistlere yarayan icraatlar devreye sokulmuştur. İşsizliğin azaltılacağı iddiası ve “istihdam” kampanyaları ise görüntüyü kurtarma çabasından, dolayısıyla da sahtekarlıktan başka bir şey değildir.
Sarayın damadı Berat Albayrak’ın Maliye Bakanı olmasıyla kapitalistlere sunulan teşvikler zirve yaptı. Örneğin 2019’da “Burası Türkiye, burada iş var” adlı “istihdam paketi”yle kapitalistlere 3 aylık süre için vergi, sigorta ve ücret desteği verilmeye başlandı. Hızını alamayan damat bir yıl içerisinde 2,5 milyon kişiye istihdam sağlayacağız yalanını üfürdü. Oysa TÜİK rakamlarının da göstereceği üzere salgın öncesine kadar dahi böyle bir istihdam artışı söz konusu değildi. İşsizlik oranı TÜİK’in manipülasyonlarına rağmen yüzde 13’ün üzerin kaldı.
AKP iktidarının açıkladığı her “istihdam paketi” görüldüğü üzere işsizliğe bir çözüm olamamıştır. Çünkü dert istihdamı arttırmak değil, krizin etkisiyle kapitalistlerin azalan kârını arttırmaktır, sermayeyi kurtarmaktır. Bunu da faturayı işçi ve emekçilere keserek, ülkeyi ‘ucuz işgücü cenneti’ durumuna getirerek yapıyorlar.
Türkiye’de son yıllarda açıklanan her istihdam paketi ile ücretler düşürülmüş, çalışma saatleri arttırılmış, esnek/telafi çalışması gibi yöntemlerle sömürü katlanmıştır. İşçilerin bu sorunlara karşı en küçük hak arama mücadelesi ise işsiz bırakma tehdidiyle kırılmak istenmiş, bu yetmediğinde ise yasaklar ve baskılar devreye sokulmuştur.
Kapitalist düzen yıkılana kadar işsizlik var olmaya devam edecek. Çünkü azami kâr hırsı, tek tek kapitalistlerin niyetlerinden bağımsız olarak, işsizliği döne döne yeniden üretir. Gerçekte iş-gününün saatleri kısaltılarak herkesin çalışması sağlanabilir. Ancak kapitalizmin işleyişi buna engeldir. Bundan dolayı iş saatlerinin kısaltılması mücadelesi, işçi sınıfı tarihinin en şanlı günlerinden bir olan 1 Mayıs’a kaynaklık etmiştir. Kapitalistler ve onları temsil eden devletler ancak işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle basınç altına alınarak, iş saatlerini kısaltmaya mecbur edilebilirler. İşsizliğin gerçek çözümü ise, üretim araçları ve birikmiş servetler toplumsal mülkiyete geçirildiğinde, yani sosyalizmde mümkün olacaktır.