Ekonomik kriz, hak gaspları, baskı ve yasakların arttığı, yaşam şartlarının kötüleştiği bir dönemde gerçekleşen seçimler geride kaldı. Emek düşmanı AKP ve sermayenin tek adam rejiminin temsilcisi Erdoğan, sandıkta üstünlük kurdu. On yıllardır işçi sınıfı ve emekçilere zerk edilen milliyetçi-şoven duygulardan, din istismarına dayanan bir söylem yelpazesinde burjuva partilerin yarışına şahit olduk. Yaşadığımız sorunlar ise seçim mezesi haline getirildi. Tepki duyduğumuz her sorun için bekleme öğütleri verildi, sandık adres gösterildi. Birbirlerinden farklı gibi gözükse de kazanan iki tarafın da bekası için savaştığı kapitalist sistem olmuştur. Maalesef işçi sınıfı ve emekçiler seçimde o veya bu burjuva partiye güven tazeleyerek esası kaçırmıştır. Hangi partiye oy verirse versin sorunlarımız ortaktır ve ortadadır. Herkes bir değişim beklemekte, kimi bunu iktidarda kimi de muhalefette aramakta hata yapmıştır. Oysa köklü bir değişimin kendisini sınıf mücadelesi belirler ve bu hiç de hangi burjuva partisinin kazandığıyla ilgili bir durum değildir. Artık sermayenin gerçek gündemleri bulandırıp suni ayrımlarla şekillendirdiği, sandıkla sınırlanan ve umut tacirliği yapılan bu düzene bel bağlamamalı, bağımsız sınıf siyasetini ortaya koymalıyız. Ne emek düşmanı iktidardan ne de eni sonu “tek bir rahat nefes”i bizlere reva görenlerden medet umamayız.
Mücadeleci bir sınıf ve örgütle yarınları kazanalım!
Ülkede, sendikada, mahallede sürekli birilerin gelip sorunları çözmesini, bunu da belli aralıklarla önümüze koyulan sandıklardan bekliyoruz. Grev yasaklarından düşük ücretlere, uzun çalışma saatlerinden iş cinayetlerine, baskı ve yasaklara karşı bugüne kadar ya sermayenin çizdiği sınırlarda durduk ya da oturduğumuz yerden çözülmesini bekledik. Ya da en kolayından “bu işçiden bir şey olmaz” deyip bizleri yönetenlerin istediği o umutsuz ruh haline büründük. Ancak yaşadıklarımız bir görüngüden ibarettir. Yeter ki her çeşitinden burjuva partilerin hegemonyasından kurtulalım, yeter ki ayrımcılığa karşı duralım, yeter ki kaderimizi kendi elimize alalım. Dünya ve Türkiye işçi sınıfı tarihi bizlere her hakkın, her rahat nefesin ancak ve ancak mücadeleyle geldiğini göstermiştir. Geride bıraktığımız 1 Mayıs ve 8 saatlik iş günü mücadelesi bunun en önemli örneğidir. Bu topraklarda yaşanan 15 16 Haziran Büyük İşçi Direnişi kapitalistlerin kabusu olmuştur, işçiler mücadele örgütünü burjuvaziye teslim etmemiş ve geleceği kazanmıştır.
Bütün sorunlar orta yerde durmaktadır ve gidişat emekçiler adına zor günler geleceğini göstermektedir. Birilerinin bizi sandıkta ya da masa başında kurtaracağı hikayelerinden sıyrılıp topyekûn bir sınıf olarak mücadele seferberliğine girişmeliyiz! Kapitalistlerin bizlere reva gördüğünü değil, insanca yaşamak için bir adım atalım, bahanelerden sıyrılıp cesaret edelim. Çağrımız sınıfın öncülerinedir; yarını kazanmak için fabrikamızda, mahallemizde, havzamızda örgütlerimizi inşaa edelim, mücadele saflarına katılalım! Unutmayalım, değişim bir kişinin değiştirme kuvvetiyle başlayacak, bu kuvvet işçi sınıfını sömürünün boyunduruğundan kurtaracak günleri getirecek. Ya ezileceğiz ya da ayağa kalkıp hakkımız olan için direneceğiz. Ya zulme boyun eğeceğiz ya da bu sermaye düzeninden çıkış için emeğin kurtuluşu mücadelesini hep birlikte büyüteceğiz!
Gelin omuz omuza verelim, sermaye sınıfının insanlık dışı rejimine karşı işçilerin birliğini örgütleyelim.
Petrokimya İşçileri Birliği
Mayıs 2023