Hugo Boss İzmir fabrikası, “Yardım Fonu” adı altında bir fon oluşturmak için geçtiğimiz günlerde fabrikada çalışmalara başladı. İşçilere dağıtılan belgelerde fonun niteliği ve amacı, “HB İzmir çalışanlarını ve ailelerini, hayati tehlike arz eden sağlık problemlerinin, trafik kazalarının, doğal afetlerin veya ölümlerin oluşturduğu beklenmedik masraflar karşısında desteklemek amacıyla çalışanlar tarafından oluşturulmuş gönüllü bir fondur” diye tanımlanıyor. Ayrıca fonun temel şartları kısmında, “Fon bağışı aylık 3 TL ve her fona üye olan işçiden kesilir, işten çıkan ya da çıkarılan fona üye çalışanlarımızın önceki döneme ait tüm bağışları yine fona hibe olarak kabul edilecek, geri ödemesi mümkün olmayacaktır” ibareleri ile fonun nasıl oluşturulacağı anlatılıyor.
Bu tanımlamaya bakıldığında Hugo Boss’un “Yardım Fonu”, kapitalizmin geliştiği ilk yıllarda öncelikle İngiltere’de işçiler tarafından kurulan yardım sandıklarını anımsatıyor. Ancak o dönem kurulan sandıklar, çalışma koşulları ve yoksulluk nedeniyle hastalanan, iş göremez hale gelen işçilere yardım etmek için bizzat işçiler tarafından kurulmuştu. İşçilerin kendi bağımsız iradeleriyle örgütledikleri bu sandıklar zamanla dönüşüm yaşayarak, işçilerin grev ve direnişlerinde de kullanıldılar. İşçi hareketinin giderek güç kazanmasının ardından köklü bir dönüşüme uğradılar ve zamanla işçi sınıfının en önemli örgütlenme ve mücadele araçları olan sendikalar haline geldiler.
Yardım sandıklarının örgütsel bir biçime dönüşmelerinin ve patronların karşısında güçlenmelerinin en temel nedenlerinden biri, örgütlenme, eylem ve talepler konusunda başından sonuna kadar sadece işçilerin iradesine dayanmalarıydı. Bu tutum, işçilerin patronlar karşısında giderek bağımsız bir sınıf olarak güçlenmesini sağladı.
İşçi hareketinin kendiliğinden bir ürünü olarak ortaya çıkan yardım sandıklarının ortaya çıkış amacı ve biçimiyle kıyaslandığında, bugün BOSS patronu tarafından “Yardım Fonu” adı altında ortaya konan uygulama, işçilerde yanılsama yaratmaktan başka bir amaç taşımamaktadır. Fon planının amaçlarından biri elbette ki “patron işçilerini düşünüyor” algısı yaratarak, işçilerin parasıyla prim yapmaktır. Fonun nasıl kullanılacağını görmek için ise ülkede işçilerden kesilerek oluşturulan fonların akıbetine bakmak yeterlidir.
Bunun dışında bu manevrayla öncelikle iki şey hedefleniyor. Birincisi, BOSS işçilerine “Bir araya gelecekseniz, dayanışacaksanız, yardımlaşacaksanız, bu ancak benim denetimimle ve rızamla olabilir” denilmektedir. Böylesi bir anlayışa dayalı bir uygulamanın, bugün performans dayatmasından ücretlerin erimesine, haksız yere işten atmaktan mobbinge birçok sorunla boğuşan BOSS işçisinin patron karşısında kendi bağımsız taleplerini belirlemesini ve eylem hattını geliştirmesini engellemek dışında bir işlevi olmayacaktır.
“Yardım Fonu” uygulamasının ikinci hedefi ise, kökeninde ve özünde bu amaçları taşıyan sendikalara “ihtiyacınız yok” algısını yaratmaktır. BOSS patronu bunu sendikaların da misyonu olan yardımlaşma ve dayanışma gibi işlevleri söz konusu fona yükleyerek yapmaya çalışmaktadır. Sendikaların verili durumu ve BOSS’ta başarısız bir örgütlenme deneyimine imza atan TEKSİF, patronun oluşturmaya çalıştığı bu algıyı güçlendiriyor olabilir. Ancak sendikaların verili durumu ne olursa olsun sendikalar işçilerin öz örgütlülükleridir. Tarihsel olarak işçi hareketine çok şey kazandırmışlardır. Gerçek sınıf örgütleri olarak hareket etmelerinin önündeki en büyük engel sermaye uzantısı bürokratik şebekedir. Sendikaları bu şebekeden kurtarmak ise sınıf mücadelesinin temel bir boyutudur ve tüm işçilerin sorumluluğudur.
BOSS patronu işçilerde yanılsama yaratıp bu temel sorumluluğu unutturmanın yanı sıra, “Yardım Fonu Komitesi”ni de keyfince belirlemek istiyor. Plana göre, 9 üyeden oluşacak komitedeki 6 üye saat ücretli çalışanlardan, 3’ü ise aylık ücretli çalışanlardan (müdürler, CEO’lar vb. de olabilir) seçilecek. Dolayısıyla, işçinin mevcut örgütlülük ve bilinç düzeyi düşünüldüğünde fonun denetimi aslında şirket yönetiminde olacak. Ayrıca işçilerden kesilen para üzerinde patron hangi hakla söz sahibi olabilir, sorusu da orta yerde duruyor.
Asıl soru ise BOSS işçisinin birliğinin ve gerçek örgütlülüğün nasıl kurulacağıdır. BOSS işçisinin birliği ancak işçilerin sınıf çıkarları temelinde bir araya gelmeleri, kendi aralarında özgürce tartışıp amaçlarını, hedeflerini, yollarını belirlemeleri, ortak çıkarlar için birlikte karar alabilmeleri, gerektiğinde birlikte hareket edebilmeleri, üretimden gelen güçlerini her an hissettirebilecekleri örgütsel mekanizmaları yaratmaları sayesinde oluşacaktır. Bu sayede işyerinde patronun uygulamaları ve mekanizmaları arkasında yedeklenen değil, kendi bağımsız politikasını oluşturan ve bağımsız örgütlenmesini adım adım ören bir güç haline gelebileceklerdir. Tüm işçiler gibi BOSS işçileri de kapitalizmin ve patronların yıkıcı etkisinden ancak böyle korunabilir.