Bir süredir sosyal mücadele zemininde öne çıkan bir kesim, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT). İllerde yerel toplantılar, sosyal medya kampanyaları, açıklamalar vb. derken, en son Ankara merkezli on binlerce insanın katıldığı kitlesel buluşma gerçekleşti. Bir talepleri var ve bu talebi kazanabilmek için örgütleniyorlar, seslerini duyurmaya çalışıyorlar, sokaklara çıkarak haklı ve meşru istemlerini dillendiriyorlar. Niteliğinden bağımsız olarak ortaya koydukları canlılık ve kitlesellik, emeklilik gibi milyonlarca işçi ve emekçiyi doğrudan ilgilendiren ciddi bir sorunu gündemleştirmeleri, üzerinde önemle durulması gereken bir yönü ve potansiyeli işaret ediyor. AKP’nin ve artık neredeyse tek ses haline gelmiş burjuva medyanın “yokmuş” gibi davranmasının gerisinde de bu potansiyel yatıyor.
EYT gündemi son birkaç seçim sürecinin önemli başlıkları arasında yer alıyor. Yaşa takılarak emekli olamayan kişi sayısının 4,5 milyon dolaylarında olduğu gerçeği, seçimler vesilesiyle ortaya çıkan “propagandanın” gerçek nedenini oluşturuyor. Burjuva muhalefeti için hükümeti sıkıştırmanın iyi bir ekmek kapısı olarak görülürken, sorunun istismarını oya tahvil etmenin de iyi bir aracı durumunda. AKP ise kimi zaman muğlak açıklamalarla kimi zaman ise “genç emeklilik, çifte emeklilik” vb. saldırgan söylemlerle karşısında yer alıyor, ortaya çıkan tepkinin gücünden kaynaklı çoğu zaman ise suskunlukla geçiştirmeye çalışıyor.
Özünde, iktidarı ve muhalefeti ile sermaye partilerini sorunun çözümünden çok istismarı ilgilendiriyor ve gündelik tutumlar da ona göre şekilleniyor. Şu sıralar yaşanan hareketliliğe CHP, İYİ Parti gibi partilerin verdiği destek bu kapsamda hayat buluyor. Sermaye partilerinin istismarı, yaklaşan seçimler vesilesiyle hükümeti sıkıştırarak adım atmaya zorlama ufkuna dayalı bakış vb. ne olursa olsun, işçi ve emekçiler açısından temel bir gündem olması, sosyal mücadele zemini açısından taşıdığı potansiyel, önemle üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu gösteriyor.
***
Türkiye’de emeklilik sistemi işçi ve emekçiler açısından önemli bir sorun alanını ifade ediyor. Çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün ağırlaşması ile paralel olarak, sosyal güvenlik mekanizması içi kof bir isimlendirmeden ibaret. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin büyük mücadeleler sonucu kazandığı haklar, neo-liberal saldırılar ile son birkaç on yılda kuşa çevrildi. Olduğu kadarıyla sosyal güvenlik tam anlamıyla yıkıma ve tasfiyeye uğradı. Kölece ve güvencesiz çalışma koşulları giderek daha katmerli bir uygulamaya dönüştü. Bu saldırı dalgasının en önemli başlıklarından birisi ve diğerlerinin tamamlayıcısı, 1999 yılında meclisten geçirilen ve haklı olarak “mezarda emeklilik yasası” olarak adlandırılan saldırı oldu.
Mezarda emeklilik yasası 1980 faşist darbesiyle başlayan ve IMF direktifleri doğrultusunda hayata geçirilen neo-liberal ekonomik-sosyal saldırıların bir parçası olarak gündeme getirildi. O dönem, saldırının ağırlığı işçi ve emekçilerde ciddi bir tepkiye neden oldu. Tabandan basınç ile sendikal bürokrasi adım atmaya zorlandı. Eylemler, tepkiler, yüz binlerce işçinin katıldığı Ankara merkezli mitingler yasanın kolay kolay geçirilemeyeceği bir atmosfer yarattı. Ağustos depremi hükümetin neredeyse imdadına yetişti. Deprem yıkıntıları arasından yasa meclisten geçirildi ve uygulamaya konuldu. Yine de tepkiyi hafifletmek için mevcut emeklilik hakkını kazananlara muafiyet, diğerlerine sigorta başlangıcına göre kademeli yaş arttırımı ve 2004’ten sonra sigorta başlangıcı olanlara ise tam “mezarda emeklilik” hükümleri uygulandı.
Şu sıralar EYT olarak taleplerini dillendiren kesimler işte bu “mağduruyeti” o gün değil ama bugün somut sonuçlarıyla karşılaştıklarında derinden hissetmeye başlayan işçi ve emekçilerden oluşuyor. Sermayenin saldırılarında yıkımın ağırlığının sonradan hissettirilmesi yönteminin çok sık kullanıldığını biliyoruz. Şu sıralar kıdem tazminatının gaspı için yine aynı tartışmaların sürdüğünü belirtmekte fayda var. “Mevcut haklar korunacak, bundan sonra işe girecekler için geçerli olacak” vb. boş söylemler gelebilecek tepkiyi hafifletmek, saldırının hayata geçirilmesi için uygun zemini yaratmak için kullanılıyor. Bilinç ve örgütlülük olarak zayıf bir işçi sınıfı kitlesinin, kendine dokunulmayacağını düşündüğü saldırılara kayıtsız kalması gerçeği sermayenin önemli avantajı durumunda. Mezarda emeklilik yasası da bir yandan bu gerçek, bir yandan da depremin yarattığı ağır yıkımın etkisi ile, daha binlerce insan moloz yığınlarının altında iken geceli gündüzlü çalışılarak meclisten geçirilmişti. Dönemin Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan ile dönemin Türk-İş Başkanı, tescilli sendika ağası Bayram Meral kapalı kapılar ardında yaptıkları görüşme ile “mutabakata” varmış, el ele işçi ve emekçilere bu yasayı kabul ettirmişlerdi. İşte bugün EYT’ler bu yıkım yasasının sonuçlarını ortadan kaldırmayı istiyorlar. Giderek kitleselleşen bir tepki ortaya koyuyorlar.
***
Çapı ve sınırları ne olursa olsun bu ülkede milyonlarca işçi ve emekçiyi doğrudan ilgilendiren emeklilik gündemi üzerinden bir hareketlilik yaşanıyor. Talepleri sadece bugün için kapsama giren işçi ve emekçilerin haklarını kazanmak sınırında. Fakat toplam olarak emeklilik ve sosyal güvenlik açısından yaşanan sorunların gündemleştirilmesi ve giderek sınıf mücadelesinin ortak bir zeminde güçlenmesine vesile olacak önemli bir dinamiği ve gündemi içinde barındırıyor. Yıllardır hapsolduğu duvarları yıkamayan, talepleri üzerinden genel bir mücadele hattını ortaya çıkartamayan sınıf hareketi açısından emeklilik gündemi birleştirici bir zemin olma imkanlarını fazlasıyla barındırıyor.
Yıllardır yaratılan yapay ayrımlar, sınıf mücadelesinin zayıflığının getirdiği bölünmüşlük, dağınıklık, geri algılar EYT üzerinden yaşanan sosyal hareketlilik içinde yavaş yavaş aşılmaya başlıyor. İşçi ve emekçilerin yaşamsal ihtiyaçları ve bu eksende başlayan mücadele içinde AKP’li, CHP’li vb. ayrımlar giderek silikleşiyor. Ankara buluşmasında AKP karşıtı slogan atan emekçiler de, “Reis’ten yasayı çıkartmasını rica eden” emekçi de yan yana bulunuyor. Bu durum sınıf eksenli mücadelenin birleştiriciliğinin yanı sıra, ülkenin politik atmosferine müdahalenin de ancak sosyal mücadele zemini ile işçi ve emekçilerin kitlesel tepkisini ortaya koyabildiğimiz oranda gerçekçi olacağını gösteriyor.
Bu sınırlarda kimin ne dediği, kafalardaki önyargıların ne olduğu değil, ancak işçi ve emekçileri doğrudan ilgilendiren bir talep ekseninde yan yana gelinmesi ve kalkıp Ankara yollarına düşebilecek bir hareketlilik yaratabilmesi yakalanacak halkadır. Zira emekçilerin kendi haklı ve meşru talepleri ekseninde ülkenin farklı noktalarından yan yana gelerek aynı talepleri haykırmaları uzun süredir yaşanmayan bir gelişmedir ve sınıf mücadelesi için bir dayanak noktası olabilir.
Burjuva muhalefet partilerinin istismarından kurtulabilecek bir bakış ve hat ortaya koyabilmek, buna uygun bir örgütlülük yaratabilmek önemli bir noktada duruyor. Tek başına AKP’yi sıkıştırarak taleplerin kazanılması mümkün değildir. Haklı ve meşru olandan hareketle kararlı bir mücadele örgütlenmeden, üstelik içinden geçtiğimiz şu günlerde, AKP kimseye bir şey veremez. Kapsam dahilindeki 4,5 milyon kişinin yaratacağı ek mali yük, özellikle bugünkü kriz koşullarında elbette kolay kabul edebilecekleri bir yük değildir.
Bundan daha da önemlisi, yıllardır yaratılan kölece çalışma ve yaşam koşulları içinde bir gedik açılması anlamına gelecek bir gelişme, sermayeyi ve AKP’yi çok daha fazla tedirgin ediyor. Bugün EYT’lerin taleplerinin kabul edilmesi; toplam emeklilik düzenlemelerinin ve bununla beraber çalışma koşullarının sorgulanmasına, işçi ve emekçilerin taleplerinin, istemlerinin artmasına, hatta giderek ortak mücadele zeminlerinin güçlenmesine bir itilim kazandırmaya adaydır. EYT mücadelesi içindeki işçi ve emekçiler bu gerçeğe göre adımlarını atabilmelidir. Taleplerini kendi dar sınırlarından çıkartarak, işçi ve emekçilerin geniş kesimleriyle birleşmeye vesile olacak bir mücadele ile adım atılmadan sorun çözülemez. Bugün değilse bile yarın aynı kaderi yaşayacak milyonlar hesaba katılmadan, onları kapsayacak, birleştirecek, harekete geçirecek bir perspektif ortaya konulmadan, sermaye düzeninden hiçbir hak koparılıp alınamaz.