Geride kalan günlerin en popüler konusu siyasal iktidarın instagramı bir gece ansızın kapatması ve sonradan neyin değiştiğini bilmediğimiz bir anlaşmayla yeniden açmasıydı. Ard arda değişik açıklamalar yapan iktidar temsilcileri bu yasaklamanın sebebi üzerine farklı senaryolar ürettiler. Erdoğan birçok olayda olduğu gibi gene manipülasyona başvurdu. Sorunu instagram ve diğer sosyal medya mecralarının Filistin halkının haklı davasına karşı uyguladığı sansüre bağladı. Bu arada hızını alamayıp işi Türkiye’yi hak ve özgürlükler alanında çağ atlattıklarını söylemeye vardırdı. Oysa aynı günler içinde bir kadın sokak röportajında dile getirdiği görüşler nedeniyle tutuklandı.
Gazetemiz yayına hazırlanırken gezi davasından tutuklanan, Hatay’dan milletvekili seçildiği halde serbest bırakılmayan, anayasa mahkemesinin kararına rağmen milletvekilliği düşürülen Can Atalay ile ilgili mecliste görüşme hazırlığı yapılıyordu. Bir çok işçi davasının ve hak arama mücadelesinin gönüllü avukatı olan Can Atalay uzun zamandır iktidar tarafından rehin tutuluyor.
Muhalefetin çağrısıyla yapılacak olan görüşmede anayasa mahkemesi kararına rağmen ne sonuç çıkacağı halen meçhul.
AKP’nin bir anda şapkadan çıkardığı hayvanları koruma kanundaki yeni değişiklik ile sahipsiz sokak hayvanlarının katledilmesinin önü açıldı. Ve ülkenin değişik yerlerinden katledilen sokak hayvanları ile ilgili haberler gelmeye başladı. Doğayı talan etmeye devam eden maden şirketlerine karşı direnen köylüler göz altına alındı…
Son 15 gün içinde gerçekleşen tüm bu olaylar elbette istisna değil. Saray rejimi ekonomik kriz derinleştikçe toplum üstündeki baskısını artırıyor. Her türlü hak arama mücadelesine fırsatını buldukça saldırıyor. Hele söz konusu olan işçi sınıfının sermaye karşısında giriştiği eylemler oldu mu bu pervasız saldırganlık daha da sertleşiyor. Halen direnişlerine devam eden Polonez işçilerinin sırf anayasal haklarını kullanıp direnişe geçtikleri için yerlerde sürüklendikleri görüntüler gözlerimizin önünde duruyor. Tıpkı Agrobay, Lezita ya da Antepli tekstil işçileri gibi.
Kapitalist sistemde temel kuraldır. Ne zaman kriz derinleşir fatura işçi sınıfı ve emekçilerin üzerine yıkacak düzenleme ve uygulamalar birbirini izler, iktidarın uyguladığı baskı ve terör de bunlara paralel olarak artar. Başta örgütlenme ve söz, basın, gösteri özgürlüğü olmak üzere demokratik hak ve özgürlükler daha da kısıtlanır.
Bu yüzden işçi sınıfının yalnız kendi emeği ve ekmeği için mücadele etmesi, eyleme geçmesi direnişe çıkması yetmez. Kendisinin ve tüm toplumun temel demokratik hak ve özgürlükleri için dövüşmeyen bir sınıf ekonomik hakları için de gereğince bir mücadele örgütleyemez.
Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçiler kendisine dayatılan sefalete ve sosyal yıkıma karşı mücadele etmek istiyorsa bu mücadelenin ayrılmaz bir parçası olarak siyasal hak ve özgürlükleri içinde mücadeleyi büyütmelidirler. Özgürlüğü için dövüşmeyen emeği için yürüteceği bir mücadeleyi kazanamaz.
Emeğin Kurtuluşu’nun 38. sayısından alınmıştır…