Geçtiğimiz günlerde AKP’nin İnsan Hakları Eğitim Programı’nda konuşan Erdoğan “Türkiye, hak ve özgürlükler alanında tartışmasız bir şekilde çağ atlamıştır.” cümlesini kullandı. Korku duvarlarını yıktıklarını, vesayeti gerilettiklerini, eşit vatandaşlık temelinde devlet-birey ilişkisini yeniden düzenlediklerini söyledi. Bunlarla da yetinmeyip “Klavyeler, kelimeler, harfler, düşünceler üzerindeki kısıtlamaları, bir daha geri gelmemek üzere biz kaldırdık. Hiç kimseyi dışlamadan, kimseyi ötekileştirmeden, 85 milyonun her bir ferdini aynı samimiyetle bağrımıza bastık.” dedi. Erdoğan aynı konuşma içerisinde bir gerekçe gösterme ihtiyacı bile duyulmadan gerçekleştirilen Instagram yasağı ile ilgili de konuştu. Tam da tek adam rejiminin mantığına uygun bir şekilde manipülasyonlara baş vurarak Instagram yasağı Filistin halkının haklı ve meşru mücadelesine dayandırıldı. Instagram’da Siyonizm eleştirisiyle ilgili sansür uygulamasını bahane ederek yasağı gerekçelendirmeye çalıştı. Yasağı eleştirenlere hakaret ederek “cibilliyeti bozuk”, “Batıdan çok batıcı”, “İsrail'den çok İsrailci” dedi, “ev zencisi” tanımını kullandı.
Başta Erdoğan olmak üzere AKP temsilcileri buldukları her fırsatta Siyonistleri ve emperyalistleri Filistin konusunda yerden yere vurmakta ancak İsrail’le askeri, siyasi vb. hiçbir ilişkiyi kesmemekte, ticareti artırarak sürdürmektedir. Durum buyken Erdoğan’ın emperyalistlerin sosyal medya platformlarında gerçekleştirdikleri Filistin sansürü eleştirmesinin hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Tek adam rejimi Filistin halkının haklı ve meşru mücadelesini suistimal ederek kendi baskı ve yasak politikalarının gerekçesi haline getirmeye çalışmaktadır.
Erdoğan’ın hak ve özgürlükler ile ilgili dediklerini duyunca insanın “bu kadarına da pes doğrusu” diyesi gelmektedir. Erdoğan ve diğer AKP temsilcilerinin bu konuda konuşabiliyor olması en hafif tabirle yüzsüzlükten başka bir şey değildir. Türkiye, AKP’li yıllarda giderek artan şekilde başta söz, basın, örgütlenme alanlarında olmak üzere insan haklarının ihlali konusunda rekorlar kırmaktadır. Son yaşanan Instagram yasağı bunun sadece bir örneğidir. Sözde insan hakları eğitimleri düzenleyenler, “düşünceler üzerindeki kısıtlamaları biz kaldırdık” diyenler Instagram yasağını bir sokak röportajında eleştiren genç bir kadını tutuklatmıştır.
İnsan Hakları Derneği’nin yayınladığı “2022 Yılı Hak İhlalleri Raporu”nda ifade ve örgütlenme özgürlüğünün hiç olmadığı kadar ağır bir baskı altında olduğu örnekleriyle anlatılmaktadır. Raporda uluslararası sözleşmeler ve iç hukukun uygulanmadığı belirtilmektedir. “Kişiler, yazdıkları yazılar, yaptıkları konuşmalar, attıkları tweetler nedeniyle sorgusuz sualsiz tutuklanmakta” denilerek birçok aydın, yazar ve sanatçının cezaevinde mahpus olarak tutulduğu söylenmektedir. Hasta mahpusların yaşadığı sorunlar, gözaltında ve hapishanelerde uygulanan işkenceler, basın açıklamalarına yönelik yasak ve saldırılar, kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemleri, sendikal örgütlenmeye yönelik tahammülsüzlük ve saldırılar raporun diğer öne çıkan başlıklarıdır.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye 180 ülke içerisinde ancak 158. sırada yer alabilmektedir. Akademik Özgürlük Endeksi 2023 raporuna göre Türkiye 179 ülke arasında 166. sıradadır. ITUC Küresel Haklar Endeksi 2023 Raporu’na göre ise Türkiye işçi hakları konusunda 149 ülke içerisinde en kötü 10 ülkeden birisidir. Türkiye’de yaşanan hak ve özgürlüklerin gaspıyla ilgili örnekleri çoğaltmak mümkündür. AKP iktidarı ekonomik, siyasi vb. her alanda yaşadığı krizden çıkmanın yolunu baskı rejimini güçlendirecek adımlar atmakta bulmaktadır. Bu kapsamda her türlü hak ve özgürlüğe saldırmakta, yasak ve korku atmosferi ile ayakta kalmaya çalışmaktadır.
AKP iktidarının hak ve özgürlüklere yönelik saldırılarından en çok etkilenen kesim olarak biz işçi ve emekçilerin bu gidişata “Dur!” demekten başka çaremiz yoktur. Çünkü insanca yaşayabileceğimiz bir dünya kurabilmek için hak ve özgürlüklere en çok biz işçi sınıfının ihtiyacı bulunmaktadır. Çalışma ve yaşam koşullarımızı düzeltmek için verdiğimiz mücadelenin bir parçası olarak taleplerimize sahip çıkalım, mücadeleyi büyütelim:
-Sendikal örgütlenme ve faaliyetlerin önündeki her türlü hukuki ve idari engel kaldırılsın!
-Faşist-gerici-şoven baskılara ve anti-demokratik uygulamalara son!
-Sınırsız grev ve genel grev hakkı!
-Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü!
Emeğin Kurtuluşu’nun 38. sayısından alınmıştır...