Petrokimya İşçileri Birliği'nin DYO'daki işten atma saldırısı üzerine yaptığı yazılı açıklama şöyle:
DYO Boya’da bir ayı aşkın süredir işten atma saldırısı ve buna karşı mücadeleyi konuşuyoruz. Geldiğimiz noktada sendikayla DYO yönetimi arasında yapılan görüşmeler sonucunda atılan 21 işçiden sadece İzmir fabrikasında çalışan 8’inin işe geri alınacağı duyuruldu. Ancak geri alınanlar eski bölümlerine değil, kötü koşulların bulunduğu Toz Boya bölümüne kaydırılmış oldu. Dolayısıyla alınan işçilerin de büyük kısmı işe geri dönmeyi kabul etmedi.
Sendikayla işverenin anlaşmasından sonra mesaiye kalmama protestosu da sonlandırılmış oldu. Ama mücadele bitmedi, aslında daha yeni başlıyor. Önümüzde sözleşme süreci var. Bu açıdan ek zam talebiyle başlayan, işten atmalarla devam eden bu süreci çok yönlü irdelemek, nerede eksik yaptığımızı, nerede hatalı davrandığımızı, neyi güçlendirmemiz gerektiğini anlamak, buradan ders çıkartmak oldukça önemli bir yerde duruyor.
DYO işçisi diğer işçi kardeşleri gibi ekonomik krizin bedelini ağır biçimde ödüyor. Ücretler asgari ücret sınırında kalırken, alım gücü her geçen gün düşüyor. Bu nedenle ek zam tartışması açılmış, yeterince güçlü olmasa da aylara yayılan eylemsel bir süreç yaşanmıştı. Bu eylemli sürecin ürünü olarak sermayenin gündeme getirdiği “prim verelim” önerisi sendika tarafından kabul edildi. Bu dönemde bir grup arkadaşımız daha etkili eylemlerin yapılması gerektiğini söylerken, bir kesim de işten atılma riski varken sürecin uzatılmaması ve sözleşmenin beklenmesi taraftarıydı.
Biz ise bu geri adımın sermayeye cesaret vereceği ve saldırılarının dozunun artmasına yol açacağı konusunda DYO işçisini defalarca uyarmıştık. Yapılması gerekenin iç birliği güçlendirerek daha etkili eylemler yapılması olduğunu söylemiştik. Nitekim DYO sermayesi bu geri adımdan cesaret alarak her türlü baskıyı artırdı ve İzmir’de 21, Gebze’de 8 işçi arkadaşımız işten attı.
Bu işten atmaların gerekçesi ne olursa olsun yönetimin gayesi işçilerin birliğini bozmak, mücadeleci bir kısım işçiyi ‘temizlemek’ ve böylece sözleşme öncesinde işçileri korkutup sindirmekti. Böylece sözleşme sürecinde de kendi isteklerini kabul ettirebilecekti. Bu durumda yapılması gereken işten atma saldırısına karşı derhal üretimi durdurmaktı. Önemli sayıda işçinin eğilimi bu yönde olsa da bütün arkadaşlarımız bu fikre kazanılamadı. Ve sendikanın bilinen uzlaşmacı tavrı aşılamadı.
Bunda hala kırılmayan bazı davranış ve alışkanlıklar rol oynadı. Hemen her işçinin “saldırının sadece atılan arkadaşları hedeflemediği esas hedefin sendikal örgütlenme olduğunun farkında olduğunu” söylemesine rağmen, süreç atılan işçilerle çalışan işçilerin ortak mücadelesi biçiminde yürütülmedi. Oysa yapılması gereken alınacak tutumunun ve buna dayalı eylem programının bir fabrika toplantısıyla karara bağlanmasıydı. Bu yapılmadığı için atılanlar çalışanlardan, çalışanlar sendikadan sürekli bir hamle bekler haldeydi. Belirsizlik, karasızlık ve bunların ürünü atalet hem içeriyi hem de dışarıyı esir aldı. Böyle bir ortamda her şey görüşmelere bırakıldı. Üstelik sözde iyi niyet göstergesi olarak eylemlerin düzeyi geri çekildi.
Oysa ki yapılması gereken tam tersiydi. Kapıdaki direniş organize hale getirilmeli, içerdeki eylemlerin düzeyi adım adım yükseltilmeli, görüşme masasına eylemleri sonlandırarak değil eylemlerin gücü ile oturulmalı, tüm bunları yaparken de başta petrokimya işçileri olmak üzere işçi sınıfı ve emek kamuoyundan destek talep edilmeliydi.
DYO süreci gösteriyor ki sadece temsilcileri ya da şube yönetimini değiştirerek yılların ürünü “mücadele” alışkanlıklarını değiştirmek mümkün değildir. Esaslı bir değişim ancak tabandaki işçinin edilgen halden çıkarak örgütlülüğüne ve söz-karar hakkına sahip çıkmasıyla sağlanabilinir. Diğer ders ve örnekler bir yana yakın zamanda yaşanılan TPI fiili grevinin de en önemli dersi budur.
Bir kere diş gösterip geri çekilerek kazanmanın sınıf mücadelesi tarihinde anlamlı bir örneği yoktur. Hele ki günümüz Türkiye’sinde şartlar sertleşmiştir, kriz ve baskı ortamında mücadele etmeden masa başı yöntemlerle uzlaşma arayarak kazanım elde etmek artık mümkün değildir. Ortacı tutumların geride bırakılması, belirsizlik yerine kararlı bir sınıf mücadelesinin örgütlenmesi gerekmektedir.
Tüm bunların yanında geçmişe nazaran DYO işçisinin mücadele ve direnmeye olan inancının arttığını biliyoruz. Sınırlı eylemler bile bunun göstergesidir. Ancak bilinç ve deneyimle ilerletilmeyen her inanç geçicidir. DYO işçisinin tam sözleşme öncesinde yenilgi ruh haline ihtiyacı yoktur. Bu en fazla işçi düşmanlarını sevindirir. DYO kapitalistinin hedeflediği tam da budur. Bu yüzden yaşanan sürecin dersleri ile davranılmalı, eksiklikler hemen tamamlanmalı, komite etkin hale getirilmeli, hemen bir eylem programı oluşturulmalı, işçinin onayı olmadan hiçbir anlaşmaya imza atmaması konusunda sendika yönetimi uyarılmalı ve ne olursa olsun insanca bir yaşam ve çalışma koşulları için ortaya konulacak olan taleplerin arkasında kararlılıkla durulmalıdır. Elbette her sözleşme süreci bir “uzlaşmayla” bitecektir. Bu uzlaşmadan kimin kazanımla çıkacağını ise kimin daha örgütlü, kararlı ve güçlü olduğu belirleyecektir. Güçlü olan DYO işçisidir. Eğer bu gücünü ortaya koyarsa kazanacak olan da o olacaktır.
Petrokimya İşçileri Birliği
25 Ocak 2023