Öğrenciler başta olmak üzere üniversite bileşenlerinin, Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyım rektöre karşı “özerk-demokratik üniversite” talebiyle başlattığı direniş Boğaziçi’ni aşarak tüm üniversitelere ve toplumun geniş kesimlerine yayıldı.
Direnişe bir destek de sinemacılardan geldi. Oyuncu, yönetmen, senarist, set emekçilerinin de aralarında olduğu 160’ı aşkın sinemacı bildiri yayımlayarak direnişe destek verdi.
“Durduğumuz yer tam da burası, asla kıpırdamayacağız”
“Boğaziçi öğrencileri demokratik, özerk üniversite istemlerinde sonuna kadar haklıdırlar” denilen bildiride, öğrencilere ve akademisyenlere yönelik suçlamalar, tehditler, polis saldırıları, ayrımcı söylemler kınanarak “Durduğumuz ve asla kıpırdamayacağımız yer tam da burasıdır” denildi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
“Biz sinemacılar; hep ışığa bakmayı, ufka bakmayı, hayallerimize ve geleceğe bakmayı biliriz. Hikayelerimiz bu bakışlarda gizlidir. Aşağı bakmamızın yegâne nedeni ise, ancak yerdeki karıncayı incitmemek olabilir.
“Biz sinemacılar; inanıyoruz ki gençler bu ülkenin aydınlık hayalleridir. Işık da, gelecek de onlardadır. Boğaziçi öğrencileri demokratik, özerk üniversite istemlerinde sonuna kadar haklıdırlar. Bu nedenle anayasaya uygun, yasal, hukuki, meşru ve barışçı eylemlerini sürdürmek haklarıdır. Bu haklarını kullandıkları için suçlanamazlar.
“Biz sinemacılar; direnen gençlerimizin yanında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz. Seçim hakkının kayyım düzeni ile değiştirilmesine, öğrencilerin isteklerinin itham, tehdit ve kaba kuvvetle baskı altına alınmasına, hapsedilmelerine itiraz ediyoruz. Saygın, değerli, intihale asla tenezzül etmemiş ve etmeyecek hocalarımızın hedef gösterilmesine de itiraz ettiğimizin bilinmesini isteriz.
“Biz sinemacılar; cinsel yönelimler, inançlar, etnik kimlik ya da düşünceler üzerinden ayrımcılık yapmanın “halkın bir kesimini, diğer bir kesim aleyhinde kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçu” olduğunu düşünüyoruz. Adil bir yargının bunu tespit ederek harekete geçmesi gerekirdi.
“Durduğumuz ve asla kıpırdamayacağımız yer tam da burasıdır. Durduğumuz noktadan görünen ise üniversitelerin kendi seçimleri olmayan ve dışarıdan atanmış kişilerce yönetilmeye çalışılmasının ne kısa ne de uzun vadede Türkiye’ye hiçbir yararı olmayacağıdır.”