Evvel Temmuz Festivali üzerine

Evvel Temmuz Festivali denilince herkesin aklına kültür gelir, birlik olmak gelir, 5 gün de olsa insanların dillerini yaşattıkları, halaylar çektikleri şenlikler gelir. Her ne kadar bomba korkusu yaşansa da, birçok insan bu yıl da birlik olabildiler.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 23 Temmuz 2016
  • 07:13

Evvel Temmuz (Rumi Takvim’e göre Temmuz ayının ilk günü anlamına gelir) festivali, Antakya ve yöresinde Roma İmparatorluğu zamanındaki (yaklaşık 4 bin yıl önce) halkın hasat dönemi bittikten sonra bir sonraki hasat döneminin bereketli geçmesi için bereket tanrısı Temmuz’a kurban bahşedilmesi, hem dinlenmek için hem de bir nevi eğlenmek amacı ile kendi arasında toplanıp günlerce süren gelenekselleşmiş şenliklerdir. Oyunların, türkülerin ve yemeklerin olduğu bu gelenek, Antakya civarında sonradan yerleşen halklar tarafından da benimsenip devam ettirilmiştir. Özellikle de Arap-Alevi halkı ve Antakya’nın bir çok yerinde yaşayan halklar, çoğunluğu bir tarım toplumu olduğu için bu gelenekten etkilenerek, hasat zamanı bitiminden sonra, Temmuz ayının 14, 15’i gibi (Hicri Takvim’de 1 Temmuz) Samandağ’daki sahilde toplanırlar, geleneksel bir yemek olan ‘hrisi’ yaparlar, ortak sofralar kurarlar, halaylar çekerler. O sene hasatta kendilerinin ürettikleri manileri, mavval (Arap ezgileri) şarkıları söylerler, günlerce kolektif bir biçimde kutlarlar. Esasen festival halk tarafından kültürel, geleneksel olarak kutlanırken, yöre halkının özellikle 70’lerdeki devrimci yükselişle beraber hızla politikleşip devrimci harekete yakınlaşması, bu geleneğe de zamanla politik bir biçim vermiş, 90’lı yılların sonlarına doğru da devletin yasaklamalarına rağmen bölgedeki ilerici devrimci güçlerin mücadelesi ve girişimi ile festival daha düzenli bir şekilde örgütlenmiştir.

'99’dan beri düzenli olarak yapılan Evvel Temmuz Festivali’nin, bu yıl 17.’si gerçekleştirildi. Her yıl kitlesel bir şekilde gerçekleştirilen festivale (geçmişte on binlerce insan katılıyordu), bu yıl 600-700 kişi katıldı. Elbette bunun nedeninin dönemin siyasi atmosferiyle dolaysız bir bağı vardır. Seçimler sonrası sermaye devletinin azgınca saldırılarını arttırması, her yeni güne insanların bombalarla uyanmasının yarattığı korku, kumsalda gerçekleşen festivalin güvenliğinin alınamayacağı düşüncesi, özellikle festivalden 1 hafta önce Reyhanlı’da iki IŞİD’linin bomba hazırlarken bombaların patlaması ve yerel medyanın bunu festival için hazırlık olarak yorumlaması insanlarda doğalında tedirginlik yarattı. Mücadelelerle kazanılmış bu festival, bu yıl bir dizi reformist hareketin de içinde bulunduğu tertip komitesinin devletten ‘izin almasıyla’ gerçekleştirildi. Şüphesiz bombalarla yaratılan korkunun yanında reformistlerin iradesizliği festivalin sönük geçmesinde bir etkendir. Polis barikatlarının çepeçevre sardığı alanda, zayıf bir kitleyle gerçekleştirilen bu yıl ki festival sönük geçti. Saat 20.00’de başlayan konsere sadece 20-30 kişinin gelmesi, ilerleyen saatte ancak belli bir kitleye ulaşabilmesi yaratılan korkunun boyutunu gösteriyor.

Evvel Temmuz Festivali denilince herkesin aklına kültür gelir, birlik olmak gelir, 5 gün de olsa insanların dillerini yaşattıkları, halaylar çektikleri şenlikler gelir. Her ne kadar bomba korkusu yaşansa da, birçok insan bu yıl da birlik olabildiler. Suriye halkıyla tek yürek olduklarını, Kürdistan’da katledilen halkın yanında olduklarını her defasında dile getirdiler. Lazkiye’den Cizre’ye, Gazze’den Suruç’a, Ankara’ya seslerini çıkarıp katliamlar karşısında isyanlarını alkışlarla, zılgıtlarla dile getirdiler.

Devletin Arap-Alevi halkı üzerinde uyguladığı asimilasyon politikaları ve Antakya’yı cihatçı çetelerin üssü ve operasyon odası haline dönüştürmesi, özellikle hemen sınırda Lazkiye köylerinde yine sermaye devletinin desteğiyle  gerçekleştirilen Alevi katliamları festivale katılan halkın öfkesini büyüttü.

Düzen, uyguladığı baskıcı politikalar ve krizlerin faturasını işçi ve emekçilere ödeterek kendisine yönelik öfkeyi büyütüyor. Gelecek yıl, devlet festivali yasaklayabilir de. Böyle olduğu takdirde gelecek sene yeni mücadelelere gebe bir dönem olacaktır.

Bu yanıyla Arap-Alevi emekçiler, tıpkı tarihlerinde egemenler tarafından gerçekleştirilen katliamlara direnerek kültürlerini, dillerini Lazkiye Dağları’ndan Antakya’ya uzanan bu coğrafyada korudukları gibi; Haziran Direnişi’nde Armutlu sokaklarını şehitler vermesine rağmen direnişin kalesine çevirdikleri gibi, yeni dönemde de gelebilecek her saldırıya karşı bu direnişçi kimliklerini kuşanarak gerekli cevabı verecektir.

Antakya’dan bir Kızıl Bayrak okuru