Sermaye iktidarı kadın düşmanı politikalarının dozunu günden güne arttırıyor. Tüm toplumsal yaşamı etkisi altına alan bu politikalarla kadınlar daha büyük tehditlerle yüz yüze bırakılıyor. Kadına yönelik şiddet fabrikada, işyerinde, sokakta, evde ve her yerde kitlesel bir boyut kazanmıştır. Artan kadın cinayetleri bu tablonun en yakıcı en vahşi kısmıdır. Ancak öte yandan şiddetin her türlü biçimi kadınların kölelik zincirlerini kalınlaştıracak bir yönelimle uygulanmakta ve sermaye düzeni tarafından desteklenmektedir.
Kölelik zincirlerini kabul etmeyen, hakları ve onuru için mücadele eden kadın işçi ve emekçilerin sesini susturmak amacıyla pervasız bir şiddet kullanılmaktadır. Düzenin her türden gerici ideolojisi ile aşağılanan ve ‘ikinci sınıf cins’ olarak görülen kadınlar adeta ‘toplu kıyımla’ köleliğe boyun eğmeye zorlanıyor. Bu çığırından çıkmış kadın düşmanlığının esas kaynağı dinci-gerici faşist sermaye düzenidir.
Tek adam dikta rejimi ile bu politikalar daha da ağırlaştırılmakta, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesini boğmak için fütursuzlukta sınır tanınmamaktadır. Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin kitlesel boyutlara vardığı bir süreçte, kapitalizmin yarattığı bir ucube olan AKP-MHP iktidarı uygulanmayan İstanbul Sözleşmesine dahi tahammülü edemiyor. Öte yandan işçi ve emekçileri sömürüye ve sefalete boyun eğdirmek için uygulanan faşist baskı ve zorbalık da çifte sömürüye karşı mücadelenin ön saflarında yer alan kadınlara çok daha yoğun bir şekilde uygulanmaktadır.
Çalışma yaşamında kadınlar patronları, yöneticileri, bölüm şefleri ve ustabaşıları tarafından şiddet, baskı ve mobbinge maruz bırakılıyor. Kadına yönelik şiddet ve saldırganlık çalışma yaşamında işçi ve emekçi düşmanlığı ile perçinleniyor. Şiddet ve cinsel taciz kadın işçi ve emekçileri sindirmek için kullanılan alçakça bir baskı yöntemidir. Kölelik zincirlerini parçalayan, özgürlük ve eşitlik için mücadele eden kadınlar da bu saldırganlıktan paylarını fazlasıyla alıyorlar.
Marmara adasında bir maden ocağında maden mühendisi olarak çalışan Canan Tosun’un darp edilmesi, tecavüz ve ölümle tehdit edilmesinden bir kaç gün sonra DEV TEKSTİL İstanbul Anadolu yakası temsilcisi Gülnur Ertaş İnce’nin SML Etiketin güvenlik şefi tarafından darp edilmesi bunun en somut göstergesidir. Sermaye iktidarının en tepesi olan saraydan başlayarak alta doğru yayılan kadını aşağılayan, yok sayan, kuluçka makinesi olarak görerek toplumsal yaşamın dışına iten politikalar yaygınlaştırılıyor. Bu ilkel-cinsiyetçi politikalar günlük hayatta kadınlara yönelik kaba şiddet olarak yansıyor.
İşçi Emekçi Kadın Komisyonları olarak 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü yaklaşırken haklarımızdan ve geleceğimizden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz. Tüm bu zorbalıklara karşı 8 Mart’ta ve her gün mücadele alanlarında özgürlüğümüz ve geleceğimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu vesileyle tüm ilerici-devrimci kurumları kadına yönelik şiddete karşı mücadele için işçi-emekçi kadınlarla birlikte alanlarda olmaya çağırıyoruz. Hiçbir baskı ve zorbalık kapitalizmin çifte baskı ve sömürüsüne karşı direnme kararlılığımızı yok edemez!
Haklarımızdan ve Geleceğimizden vazgeçmiyoruz!
Toplumsal yaşamda kadın erkek eşitliği!
İşçi Emekçi Kadın Komisyonları