Frankfurt’ta 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle bir yürüyüş düzenlendi.
Alman Sendikalar Birliği (Deutscher Gewerkschaftsbund - DGB) 25 Kasım’a hazırlık aşamasında oluşturduğu “kadın hakları birliği”nin kurulmasında bir yandan öncülük yaparken, diğer yandan da 25 Kasım yürüyüşünün çağrısında ve organizasyonunda bu yıl ilk kez aktif ve yönetici bir rol aldı. DGB’nin bu rolü, 25 Kasım’ın anlam ve öneminin içini boşaltmak için üstlendiği mitingde gözler önüne serildi.
Frankfurt Willy Brand Platz durağında başlayıp, opera meydanındaki bir mitingle devam eden yürüyüşe, yaklaşık 500 kişi katıldı.
Miting alanında önden belirlenmiş konuşmacılar arasında, Frankfurt için Kadın Hakları’ndan (Frankfurt für Frauen*rechte) Ursula auf der Heide, Afgan Kadın Haklarını Koruma Derneği’nden (Hilfsorganisation zur Förderung der Rechte afghanischer Frauen e.V.) Nadia Qani-Schwarz, ZONTA Club Frankfurt am Main’dan Renate Mack, Uyuşturucu Bağımlılarını Destekleme Kurumu’ndan (Integrative Drogenhilfe e.V.) Gabi Becker, Göçmen Kadınlar Birliği’nden (Migrantinnenverein Frankfurt e.V.) Gülşen Balaban, Lezbiyen Enformasyon ve Danışmanlık Kurumu’ndan (Lesben Informations-und Beratungsstelle e.V.) Maike Erdt, Broken Rainbow’dan Theresia Krone, Kadın Kadına Yardım Derneği’nden (Frauen helfen Frauen) Hilke Droege-Kempf ve Hessischer Flüchtlingsrat’tan Harpreet Cholia yer aldı.
Yapılan konuşmalarda kadına yönelik şiddetle ilgili rakamlar verilirken, kadına yönelik şiddetin sınıfsal boyutuna değinilmedi. Kadına yönelik şiddetin engellenmesi ve kadın sorununun çözümü için kapitalist barbarlık sistemini ortadan kaldırmak gerektiği, sorunun kaynağında kapitalist özel mülkiyet ve sömürü düzeninin yattığı gerçekleri konuşmacılar tarafından gerekli vurguyla ifade edilmedi.
Tüm bunlar ve işçi-emekçi kadının, pandeminin derinleştirdiği ekonomik kriz sonucunda, artan şiddetten katbekat daha fazla payını aldığı gerçeği, Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu’nun (PiA) dağıtmış olduğu bildiride hak ettiği biçimde yerini buldu. PiA, yaygın bildiri dağıtımıyla eksik kalan bu yönleri kapatmaya çabaladı.
Ayrıca, BİR-KAR’ın yanı sıra Türkiyeli kadın örgütlerinin de yer aldığı mitingde, söz almak isteyen Türkiyeli emekçi bir kadın, DGB’li kadın sendika yöneticisi tarafından, “açık kürsü olmadığı” gerekçesiyle reddedildi.
Bunlara ek olarak son dönemde Almanya’daki başlıca gündemlerden biri olan polis devleti uygulamaları, devlet ve polis terörü de mitingde tümüyle görmezden gelindi. Oysaki 25 Kasım, Mirabel Kardeşler’in Trujillo diktatörlüğüne ve onun her türlü devlet terörüne karşı mücadelesinden doğmuştur. Dolayısıyla 25 Kasım; aynı zamanda şiddeti doğasında barındıran, şiddetten beslenen ve sadece kadına yönelik değil, kadın-erkek ayırmaksızın işçi sınıfını ve toplumun ezilen sömürülen kesimlerini hedef alan polis devletini de teşhir etme günüdür.
DGB sendika bürokratları mitingde aldıkları bu tutumlarla, sorunun esas yönlerini ve gerçek muhataplarını es geçmekle kalmadılar, kendi kontrollerindeki kürsüyü, kadına yönelik şiddetin çözümü konusunda yeni hükümete dair hayaller yaymak ve emekçi kadınları aldatmak için kullandılar.
Kadının kurtuluşu; DGB sendikasının veya sosyal-demokratların kuracağı yeni hükümetin yapacaklarıyla değil, ancak işçi sınıfının ve emekçilerin başında yer alacağı toplumsal kurtuluş mücadelesiyle mümkün olabilir.
Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu / Frankfurt