“Yüzyılın felaketi” insan kıyımına dönüştü!

Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olarak yaşamın tamamını uzun yıllar derinden etkileyecek, kimi yönleriyle belirleyebilecek bir kapitalist yıkım yaşıyoruz. Bu yıkımın gösterdiği ilk temel gerçekliğin bu kapitalist sömürü düzeni ve onun kurumlarının bir bütün olarak çürüdüğüdür.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 17 Şubat 2023
  • 19:00

Kapitalist düzen, bu düzenin yağmacı-talancı temsilcileri ve sözcüleri bir kez daha büyük bir yıkım olarak toplum yaşamının üzerine çöktüler. Ülkenin bulunduğu coğrafyanın deprem gerçekliği, bunu birkaç yılda bir hatırlatan yıkımlar ortada iken kılını kıpırdatmayanlar, para ve rant iştahlarının üzerini demagojik laflarla örtmeye çalışanlar, on binlerce insanımızı enkaz altında bıraktılar.

Deprem doğanın bir gerçekliği ve kapitalist düzende ise insanlığa büyük bir bedel olarak dönüyor. Defalarca yaşadık, gördük, hissettik bunu. Bu kez ise 10 ili kapsayan büyük bir yıkım, ülkenin neredeyse sekizde birini doğrudan etkiledi. Devletin resmi verilerini dahi baz alsak on binlerle ifade edilen ölümü yaşıyoruz…

Bilim insanlarının “defalarca söyledik, uyardık, yerini, şiddetini işaret ettik, yapılması gerekenleri, alınması gereken önlemleri ısrarla hatırlattık” haykırışları... Gözünü para ve kâr hırsı bürümüş, insan yaşamını ve toplumun ihtiyaçlarını görmekten uzak, inşaat şirketlerinin kasalarını doldurmayı iş edinen, akıl ve bilim dışı, insanlığa yabancılaşmış ve tepeden tırnağa kadar çürümüş bir sistem gerçekliği var karşımızda... Kapitalist sömürü düzeni ve sermayenin devleti, onun yarattığı algı, bakış, kültür ve işleyiş bir bütün olarak suçludur. Bu düzenin son 20 yılında AKP gericiliğinin, yasa-kural tanımaz yağma anlayışı insanlığın üzerine bina enkazı olarak çökmüştür. Ayakta kalmış tek bir bina dahi varsa, demek ki önlenebilir bir yıkımla karşı karşıyayız demektir. Bu yıkımın sorumlularının hesap vermek dışında söyleyebilecekleri tek bir kelime yoktur.

***

Sorun ne sadece binaları inşa eden müteahhit ne de göz göre göre buna izin veren sözde denetleme yapan kurumlardır. Sorumlu; bir bütün olarak burjuva devlet mekanizmasının tamamıdır. Bu mekanizmaya ruhunu veren kapitalist yağma düzenidir. Bu gerçeklik sadece yıkımın yaşanması üzerinden değil, depremin ardından ortaya çıkan insanlık dramı karşısında da hayat buldu. Bu kadar büyük bir yıkımın karşısında devletin tüm olanaklarını seferber etmesi, yetmediği yerde tekellerin her türlü maddi ve gerekli alet ve teçhizatına el koyması ve buna uygun bir koordinasyonla hızlı bir müdahale gerçekleştirmesi gerekirdi. Oysa AKP-MHP iktidarı kılını dahi kıpırdatmadı. İlk günden itibaren yaptıkları tek şey gerçekleri gizlemek, algıları yönetmek, manipülatif açıklamalarla kendilerini aklamaya çalışmak oldu. 20 yıldır yalan ve çarpıtmaya dayalı “güçlü devlet” algısı bir buçuk dakikada çöktü. Bunun yarattığı korku ve tedirginlikle saldırganlaştılar. Gerçekleri karartmaya, bilgi akışını kesmeye, tehdit ve karalamalarla hedef saptırmaya çalıştılar. Yardım çağrılarını, acının haykırışını kameraları çevirerek, mikrofonun sesini kısarak boğmaya çalıştılar. Tam bir acizlik örneğiyle on binlerce insanı enkaz altında ölüme, on binlercesini ise sokakta açlık ve soğukla baş başa bıraktılar. Hala ulaşılamayan, gidilemeyen yerler var. Buna rağmen ilk günden itibaren can kurtarmaktansa “reklam” yapma kaygısı, kameraların önünde boy gösterme çırpınışı AKP’nin tüccar siyasetçilerinin ilk işi oldu.

Toplumun geniş kesimleri seferber oldu, işçiler, emekçiler yardım malzemeleri topladı, gidebilenler arama-kurtarma çalışmaları için bölgeye hızla ulaşmaya çalıştı. Açlık ve yoksullukla sınanan emekçi halkı cebindeki üç kuruşla bölgeye bir ihtiyaç malzemesi göndermek için çırpındı. AKP-MHP iktidarı ise toplanan yardım malzemelerinin üstüne AKP etiketi yapıştırmak ve tırların önüne valilik pankartları asmakla meşguldü. Sayısız örnekle uzatılabilecek bu liste, AKP düzeninin insanlık dışı anlayışı ve işleyişinin çarpıcı bir tablosunu sundu bize.

***

 Depremin şiddeti, etkilediği bölgenin genişliği “yüzyılın felaketi” tanımlamasını hak ediyor. Ancak gelinen yerde bu tanımlama AKP-MHP gericiliğinin tüm insani değerler üzerinde tepinmesi nedeniyle “yüzyılın insan kıyımına” dönüştü. Depremin ilk anından itibaren ülkenin tüm olanaklarının koordineli bir biçimde seferber edilmesi gerekirken, tam bir acizlik ve vurdumduymazlıkla yıkımı ağırlaştıran bir tutum sergilediler. Hiçbir meziyeti olmayan insanların basiretsiz, beceriksiz ve kendi ikballeri dışında hiçbir canlının değerli olarak görülmediği yaklaşımlarla süreç yönetilmeye çalışıldı. Depremin ilk anından itibaren bugüne kadar yaşanan tüm gelişmeler bunu sayısız örnek üzerinden ortaya koydu. Ancak bu durum sadece AKP bürokratlarının, her şeye dair konuşup hiçbir şeyi beceremeyen çapsız bakanlarının içinde bulunduğu rezil tablo ile açıklanamaz. Kapitalist düzende burjuva devlet mekanizmasının misyonu ve işleyişiyle bağlantılı bir tabloyla karşı karşıyayız. Başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun karşısında kapitalist sömürü düzenini korumak, oluşabilecek riskleri sermayenin ihtiyaçları temelinde bertaraf etmek ekseninde var olan devlet gerçekliği, toplumsal yaşamın ihtiyaçlarına yanıt üretebilecek seferberliği harekete geçirebilecek bir kabiliyetten de yoksundur. O sermayenin güvenliği için var ve ilk günden itibaren AKP-MHP gericiliğinin yaptığı da budur. OHAL ilan edilir, gerçek bilgiler gizlenmeye çalışılır, sosyal medyada insan avına çıkılır. Her şart altında ekonominin çarklarının dönmesi güvencelenmeye çalışılır. Protesto eylemlerine acımasızca saldırarak insanlar gözaltına alınır. Yardım kampanyalarının dahi piyasa işleyişi içinde olması için seferber olunur ama toplumun, deprem yıkımının doğrudan etkilediği insanlar için hala tek bir adım atılmaz. Ve daha nicesi...

***

Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olarak yaşamın tamamını uzun yıllar derinden etkileyecek, kimi yönleriyle belirleyebilecek bir kapitalist yıkım yaşıyoruz. Bu yıkımın gösterdiği ilk temel gerçekliğin bu kapitalist sömürü düzeni ve onun kurumlarının bir bütün olarak çürüdüğüdür. Bu sistem artık insana tamamen yabancılaşmış ve aşılmayı beklemektedir. Deprem gerçeğinin topluma sarsıcı bir biçimde hatırlattığı temel gerçek budur. Güncel olarak her türlüğü olanağın bu felaket ve sonuçlarına karşı harekete geçirilmesi önemli. Ancak kapitalist düzene karşı mücadeleyi güncel planda örgütlemek de temel bir görevdir. Geniş kitlelerin bu gerçekler üzerinden aydınlatılması, var olan öfke ve tepkinin örgütlenerek hesap sorma bilinci temelinde harekete geçirilmesi ertelenemez bir sorumluluktur.

Bunu tamamlayacak ikinci temel gerçeklik ise başta işçi ve emekçiler olmak üzere örgütlü bir hareket yaratma ihtiyacıdır. Kapitalist barbarlığa karşı insanlığı koruyabilmek ancak buna bağlı. Bu ülkenin emekçileri canlarını enkaz altından kurtarmak, üşüyen canlarını ısıtabilmek, karınlarını doyurabilmek ve sağlıklı mekanlarda barınmasını sağlayabilmek için örgütlenmek zorunda. İlk günden beri duyduğumuz “devlet nerede” haykırışı herkesin üzerine bir karabasan gibi çöktü. Devlet orada ve yapması gerekeni yapıyor. Bu ülkenin emeğiyle, alınteriyle yaşayan insanları da üzerine düşeni yapmalıdır. Bu ülkenin emekçi halkının seferber olduğunu görmeli, enkazlardan tırnaklarıyla kazıyarak can kurtarmaya çalışanlarının da bu ülkenin işçileri-emekçileri olduğu gerçeğini bilmelidir. Biz bize yardım ediyor, acımızı paylaşıyor, yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz.

Acılarımızı içimize gömecek, öfkemizi açığa çıkartacak ve hesap soracağız.