Vakıf üniversitelerinde çalışan araştırma görevlileri, tercih - tanıtım döneminde çağrı merkezinde çalışmaya zorlanıyor. Tele pazarlama yapmak zorunda kalan araştırma görevlileri, üniversite sınavına giren öğrencileri arayarak çalıştıkları okulu tanıtıyor.
“Tercih dönemlerinde mobbing yükselişe geçiyor”
Gazete Duvar’dan Aynur Tekin’in haberine göre, vakıf üniversitelerindeki hak ihlallerini ve emek sömürüsünü takip eden Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi (VÜDAM), üniversite tercih dönemlerinde baskı ve mobbingin yükselişe geçtiğini belirtiyor:
“Bu günlerde yönümüzü nereye çevirsek maruz kaldığımız tanıtım reklamlarının arka planında vakıf üniversitelerinin akademik personelinden idari personeline kadar tüm çalışanlarına uyguladığı baskı ve emek sömürüsü yatıyor. Nişantaşı Üniversitesi ve Beykoz Üniversitesi araştırma görevlilerini çağrı merkezlerinde çalıştırırken Üsküdar Üniversitesi, Esenyurt Üniversitesi ve İstanbul Aydın Üniversitesi akademik personeli tanıtım masalarında 'müşteri' beklemekle görevlendiriyor.”
VÜDAM’ın aktardığına göre bu dönemde, çalışanların yemek, kahve ve tuvalet molaları dahi kontrol ediliyor, moladan bir dakika bile geç dönenler uyarılıyor. VÜDAM’a göre öğrenciye müşteri olarak yaklaşan, çalışanından üniversiteyi 'süslü' cümlelerle pazarlamasını bekleyen bu tutum, üniversiteleri ticarethane olarak gören zihniyetin bir sonucu.
“Bunlar boşuna maaş almasın düşüncesiyle yeni işler üretiliyor”
Yaklaşık 5 yıl Nişantaşı Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra başka bir vakıf üniversitesine geçen bir araştırma görevlisi, söz konusu uygulamayı şöyle anlatıyor:
“Eğitim-öğretim yılının yaz döneminde ‘Bunlar boşuna maaş almasın’ düşüncesiyle bir sürü yeni iş üretiliyor. Ama tabii bu işler yaz dönemiyle sınırlı kalmıyor. Tercihlerden sonra ek tercihler var, sonra kayıtlar geliyor. Kayıtları normalde öğrenci işlerinin, yani idari personellerin yapması gerekirken orada da araştırma görevlileri çalıştırılıyor. Dönem başlıyor öğrenciler okula geliyor bu sefer de yeterli personel olmadığı için araştırma görevlileri danışmaya oturtuluyor. Sonra ders kayıtları başlıyor, onları da araştırma görevlileri yapıyor. Yazın sıkıştırılmış bir süreç olduğu için daha çok göze batıyor ama bu yıl boyunca devam ediyor.”
Önceki yıllarda çok daha ağır şartlar altında çalıştırıldıklarını söyleyen araştırma görevlisi, masadan hiç kalkmadan çalışmaya zorlandıklarını anlatıyor:
“Çalışanlar, yemeklerini masada yiyeceklerdir”, “Çalışanların tamamı logolu tişört giyecektir” gibi zorlamalar vardı. İzinsiz, tatilsiz bütün tercih sürecini kapsayacak şekilde sabah 7’den akşam 7’ye kadar çalışıyorduk. Şu anda ise saat 10:00’a doğru başlanıyor, saat 18:00’de bitiyor.”
“Psikolojik harbe dönüşüyor”
İşini kaybetmek endişesi ile ismini paylaşmak istemeyen araştırma görevlisi sürekli mobinge maruz kalarak çalışmanın psikolojik harbe dönüştüğünü vurguluyor. Öte yandan yönetime ya da işleyişe dair yapılan en küçük itirazda, “Bunu yapmıyorsan bağlılık hissetmiyorsun, o zaman burada yerin yoktur” dendiğini aktarıyor:
“Araştırma görevlilerinin bütün motivasyonunu kıran ve bütün enerjisini tüketen bir şey. Zaten yaz dönemine kadar kuruma karşı zayıflayan aidiyet duygusu tamamen yerle bir oluyor. Öbür yandan da hep bir tehdit söz konusu. ‘Camia küçük, başka yerde de iş bulamazsın. Siz zannediyor musunuz ki farklı okullar çok iyi.’ Psikolojimin bozulduğunu, depresyonda olduğumu hissediyordum. Bu sadece bir çalışma değil, istediği her şeyi yaptırmanın, emirlere itaat ettirmenin bir uygulaması. İnsanın direncini kırıyorlar ve bunun hiçbir zaman çıkılamayacak bir darboğaz olduğunu hissettirmeye çalışıyorlar.”
“Teze ayıracak zaman kalmıyor”
Beş yıl boyunca Beykoz Üniversitesi’nde çalışan başka bir araştırma görevlisi de benzer uygulamaların varlığından bahsediyor:
“En az 15 en çok 21 günü bulan bir süreç var. Sabah 11’den akşam 7’ye kadar çalışıyorsunuz. Bu dönemde tek işiniz bu oluyor. Hiçbir öğrencinin akademik kariyerine, tezine, makalesine ayıracak zamanı kalmıyor.
Her türlü ücret bilgisini siz veriyorsunuz. Akademik personel olarak aldılar ama tele pazarlama yaptırıyorlar. ‘Şuraya giderseniz, ilk beşe yazarsanız biraz daha az para ödemiş oluyorsunuz. Pahalı ama şu indirimi de veriyoruz’ gibi cümleleri sık sık kurmak zorundasınız. Bu çok başka bir iş ve birçok arkadaş için çok zorlayıcı.”
Hem stajyer öğrencilerin hem de kendilerinin çağrı merkezinde çalıştırıldığını söyleyen araştırma görevlisi, listelerdeki tüm aramalar yapıldıktan sonra başa dönüp aynı kişilerin tekrar arandığını anlatıyor: “Aslında buradaki amaç araştırma görevlilerini de öğretim görevlilerini de tanıtım faaliyetlerinde yoğun olarak kullanmak.
Beykoz Üniversitesi’nde iki çağrı merkezi bulunuyor. Bu merkezler, başında bulunan yöneticiler tarafından denetleniyor. Günlük arama sayılarımıza bakıyorlar. Bize ‘Arama sayınıza dikkat edin, yukarıdan niye az diyebilirler’ deniyor. Resmi olarak iki mola var, bunun dışında ara vermeye çekiniliyor.
Öte yandan tercih, tanıtım günlerinde görev değişikliği yapılmasını isteyen araştırma görevlilerinin talebi reddediliyor. 'Arama yapmayayım da başka bir iş yapayım' dediğinizde bu gerçekleştirilmiyor. WhatsApp üzerinden yürütülen tanıtım faaliyetleri var mesela. Evden çalışarak uygulama üzerinden gelen soruları yanıtlıyorsunuz. 'O işlere geçeceğim' dediğinizde böyle bir geçiş söz konusu olamıyor. Yer değişikliği kabul edilmiyor, merkezi planlama ile hareket ediliyor.”
VÜDAM: Böyle bir ortamda nitelikli eğitimden söz edilemez
VÜDAM, akademisyenlerin mesai saatlerinin denetlendiği ve bilim üretmek yerine üniversitelerin kar oranını artıracak işler yapmasının beklendiği bir ortamda nitelikli eğitimden söz edilemeyeceğini belirtiyor.
Pandemi koşullarında vakıf üniversitelerinde artan emek sömürüsüne karşı bir araya gelen akademisyenlerin kurduğu VÜDAM, tüm vakıf üniversitesi çalışanlarının ve öğrencilerinin hukuksuzluğa karşı çıkması gerektiğini savunuyor.