Uluslararası Af Örgütü’nün (UAÖ) Dünyada İnsan Hakları 2022/2023 raporu yayınlandı. Dünyada kayıt altına alınan hak ihlallerinin derlendiği raporun son bölümü Türkiye’ye ayrılmış. Rapor, kayıt altına alınan ihlallerden oluştuğu için tablonun vahametini tüm boyutlarıyla göstermiyor. Çünkü pek çok devlet, kolluk kuvvetleri tarafından işlenen suçların önemli bir kısmının kayıt altına alınmasını engelliyor. Buna karşın rapor, insan hakları ihlallerinin her alanda derinleştiğini kayıt altına alıyor.
“İnsan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkumiyet kararları devam etti. Parlamento, mevcut yasalarda çevrimiçi ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayan sert değişiklikler yaptı. Polis, birçok ilde yasaklanan Onur Yürüyüşleri’ne katılan yüzlerce kişiyi hukuka aykırı güç kullanarak gözaltına aldı ve barışçıl toplanma hakkı ciddi şekilde kısıtlanmaya devam etti. Danıştay, 2021 tarihli İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını bozmayı reddetti. Türkiye, dünyanın en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi olmayı sürdürdü. Ancak siyasetçiler arasında ve medyada yükselen mülteci karşıtı ırkçı söylemlerin yarattığı zeminin etkisiyle Afganların ve diğer mültecilerin başvuruları alınmadan geri gönderilmeleri ölümlere ve ciddi yaralanmalara neden oldu. İşkence ve diğer türde kötü muameleye ilişkin ciddi ve güvenilir iddialar söz konusuydu.”
Türkiye bölümünün girişinde yer alan bu ifadeler iktidarın tüm suçlarını kapsamasa da tablo hakkında fikir veriyor. Ara başlıklar altında pek çok somut olay da sıralanıyor. “İfade özgürlüğü; toplanma özgürlüğü; örgütlenme özgürlüğü, cezasızlık; insan hakları savunucuları; ayrımcılık/kadın hakları; LGBTİ+hakları, mültecilerin ve göçmenlerin hakları; işkence ve diğer kötü muamele” gibi ara başlıklar altında verilen bilgiler, insan hakları ihlallerinin tüm alanlarda devam ettiğine işaret ediyor. “Cezasızlık” ara başlığı altında verilen bilgiler ise, Saray rejiminin insan hakları ihlallerini arttırmakla kalmadığı, özellikle devlet görevlisi katilleri koruduğu ve ceza almalarını engellediği de ifade ediliyor.
Ayrıntıya girilmese de raporda yüksek enflasyon ve artan yoksulluk sonucunda milyonlarca kişi için “yaşam maliyeti krizinin derinleştiği” ifade ediliyor. UAÖ raporunda böyle tanımlanmasa bile, milyonlarca insanın sağlıklı beslenme, barınma, yeterli sağlık hizmetine ulaşma gibi temel haklardan yoksun bırakılması ciddi bir insan hakları ihlalidir. Zira bu süreci yaşayan insanların hem bedensel hem ruhsal sağlıkları ağır bir şekilde zarar görüyor.
***
Emperyalist/kapitalist sistem bir bütün olarak insan hakları ihlallerinin arttığı bir sürecin içinde. Raporun diğer ülkelerle ilgili kısımlarında bunu görmek mümkün. Ancak esas mesele, raporun derlediği suçların neden daha çok işlenmeye başladığı noktasında düğümleniyor. Hem kapitalist devletlerin hem bir bütün olarak emperyalist sistemin insan haklarını daha pervasızca çiğnemesi, genel bir eğilime işaret ediyor. Ekonomik kriz riskinin arttığı koşullarda silahlanma, savaş, militarizm sorunları da derinleşiyor. Egemenler faturayı emekçilere kesmek için her yola başvuruyor. Bu ise, sistemde zorbalığın, demokratik haklara saldırmanın bir istisna olmadığına işaret ediyor.
Kapitalist devletler baskıları arttırma, hakları gasp etme eğiliminde olsa da dinci-faşist Saray rejiminin pervasızlıkta sınır tanımayan icraatları, Türkiye’de bu sorunları daha da derinleştiriyor. Bu ise basit demokratik hakları koruyup kullanabilmenin yolunun da mücadeleden geçtiğine işaret ediyor.