Uluslararası Af Örgütü Raporu 2020/2021: İnsan hakları önemli ölçüde kötüleşti

Uluslararası Af Örgütü, 2020/2021 yeni yıllık raporunu yayınladı. İnsan hakları durumu, Covid 19 krizi süresince milyonlarca insan için doğrudan veya dolaylı olarak kötüleşti.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Nisan 2021
  • 19:15

Uluslararası Af Örgütü, 2020/2021 yıllık raporunu yayınladı. Bu sürede Covid 19 krizinin de etkisiyle insan hakları milyonlarca insan için doğrudan veya dolaylı olarak kötüleşti. Salgın, kapitalizmde zaten var olan eşitsizlikleri, ayrımcılığı ve baskıyı dünya genelinde arttırdı. Hastalanan insanlar, mülteciler, sağlık çalışanları gibi özellikle savunmasız gruplar ile azınlıklar, kadınlar ve çocuklar pandemiden en çok zarar görenler oldu. Otoriter hükümetler genellikle sivil topluma karşı aşırı güç kullanırken, ırkçılığa karşı koruma ve polis için kontrol mekanizmaları zayıfladı. Aşılara adil erişim de dahil olmak üzere, birçok alanda uluslararası işbirliği sağlanamadı.  

Amnesty.de’nin rapora dayandırdığı habere göre, 2020‘de Covid-19 salgını, tüm dünyada insan haklarına erişimde yapısal şikayetleri ve eşitsizlikleri daha da arttırdı. Kadınlar ve mülteciler de dahil olmak üzere korumasız insanlar, Covid-19‘un yayılmasının yıkıcı etkilerinden özellikle ağır etkilendi. Pek çok hükümet ‘savunmasız grupları’ yeterince koruyamadı. Hükümetler ve silahlı gruplar, siyasi çatışmalarda giderek daha fazla şiddet ve baskı kullandılar; ifade özgürlüğü, toplanma ve basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar da arttırıldı. Egemen sistemi hedef alan eleştirel sesler, birçok yerde kasıtlı olarak takip edildi ve bastırıldı. 

***

“Küresel insan hakları durumuna ilişkin 2020/21 Uluslararası Af Örgütü Raporu” 149 ülkeyi kapsıyor. Almanya‘daki gelişmeler dahil olmak üzere 2020‘deki küresel insan hakları durumunun kapsamlı analizine dayanıyor.

Dünya çapında hükümetler insan haklarını koruma yükümlülüklerini yeterince yerine getirmediği için, milyonlarca insan geçen yıl pandemiye ve sonuçlarına maruz kaldı. Çok sayıda devlet, ‘hukukun üstünlüğü’ kuralını ortadan kaldırmak yönünde pervasız adımlar attı. Hakları kısıtlamak veya ölümleri adeta onaylamak için sağlık krizini kötüye kullandılar. “Küresel salgın, uluslararası işbirliğinin, küresel sistemlerin ve kurumların zayıflıklarını da amansız bir şekilde ortaya çıkardı” denilen raporda, aşıların adil dağıtımı ve uluslararası kurumların güçlendirilmesi gibi küresel görevleri ‘işbirliği içinde ele alan devletlere ihtiyaç olduğu’ belirtildi. Salgın, iklim krizi veya insan hakları gibi konuların, uluslararası toplumun küresel zorluklarla ne ölçüde sorumlu ve aktif bir şekilde başa çıkabildiğinin turnusolu olduğu belirtildi. 

Yeterli korumaya sahip olmayan savunmasız gruplar

Af Örgütü raporu, sağlık çalışanlarının pandemi sırasında genellikle nasıl savunmasız bırakıldığını gösteriyor. 90‘dan fazla ülke tıbbi cihazlara, kişisel koruyucu ekipmanlara, farmasötik ürünlere, gıda ve diğer mallara ihracat kısıtlamaları getirdi ve sağlık çalışanları pandemide genellikle savunmasız bırakıldı. Bu sürede çoğunluğu Güney Amerika’da olmak üzere en az 17 bin işçinin öldüğü kaydediliyor. Rapor, geçtiğimiz yıl sağlık sektöründe her 30 dakikada bir kişinin, genellikle en temel koruyucu önlemleri almadan iş başında hayatını kaybettiğini saptıyor. Uluslararası Af Örgütü, ‘‘Sağlık personellerinin ülkelerin dörtte birinden fazlasında baskı altında olduğunu belgelemek zorunda kaldı.” Af Örgütü Almanya Genel Sekreteri Markus Beeko, “Çok sayıda devlet, hukukun üstünlüğünü daha da ortadan kaldırmak ve hakları kısıtlamak için sağlık krizini kötüye kullandı, risk gruplarından veya sağlık çalışanlarından insanların ölümünü kabul etti” açıklamasında bulundu. 

Covid-19 salgını, birçok ülkede mülteci ve göçmenlerin zaten tam bir felaket olan yaşam koşullarını daha da kötüleştirdi. Sınırların kapatılması, insanları temel ihtiyaç malzemelerinden yoksun bıraktı. Birçok kampta çoğu zaman temiz su bulunmuyor ve önemli hijyen malzemeleri eksikliği var. Birçok insan kamplarda gözaltına alınırken birçoğu da feci koşullar altında zorunlu karantinaya alındı. Bu arada, birçok sınırda ve AB‘nin Yunanistan ve Hırvatistan‘daki dış sınırlarında mülteciler yasadışı şekilde geri gönderildi, şiddet ve kötü muamelelere maruz kaldı.

Uluslararası Af Örgütü, ayrıca birçok bölgede cinsiyet ve aile içi şiddette önemli artışlar olduğunu saptadı. Tehlike altındaki pek çok kadın ve lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ve interseks (LGBTI) insanlar için pandemi, koruma ve yardımın artık mevcut olmadığı anlamına geliyordu. Raporda yer alan 149 ülkeden en az 24‘ünde, LGBTİ’li kişilerin cinsel yönelimleri veya cinsiyet kimlikleri nedeniyle tutuklandıklarına dair iddiaları belgeledi ve önceki yıla göre hak ihlallerinde yüzde 16’lık artış olduğunu saptadı.

Aşı Adaleti: “Herkes güvende olana kadar kimse güvende değildir”

Küresel pandemi koşullarındaki en acil sorulardan biri, dünyanın dört bir yanındaki savunmasız grupların nasıl hızla aşı olabileceği ve tüm ülkelerde olabildiğince çok insanın mümkün olan en kısa sürede aşılanabileceğidir. Covid-19 tıbbi cihazları için patent korumasından geçici bir muafiyet, buna önemli bir katkı sağlayabilir. 100‘den fazla ülke, Dünya Ticaret Örgütü‘ndeki TRIPS anlaşmasını askıya almak için Hindistan ve Güney Afrika‘nın ilgili bir uygulamasını desteklemektedir. Şimdiye kadar ABD, İngiltere, İsviçre ve AB gibi devletler bu öneriyi engelledi.

“Küresel bir pandemide devletler ve şirketler, dünyanın her yerindeki herkes için yeterli aşının üretilebilmesini, adil bir şekilde dağıtılmasını ve özellikle savunmasız insan gruplarının nerede yaşarlarsa yaşasınlar önce aşılanmasını sağlamakla yükümlüdür” denilen raporda, aşı adaletinin bir insan hakları meselesi olduğu belirtildi ve “Herkes güvende olana kadar kimse güvende değil” vurgusu yapıldı.  

Sivil topluma karşı aşırı şiddet

İnsan hakları savunucuları geçen yıl dünyanın birçok yerinde zulüm görmeye, tacize uğramaya ve öldürülmeye devam etti. Rapor, devletlerin geçtiğimiz yıl sosyal çatışmalarda şiddeti nasıl kullandığını belgeliyor. Pek çok ülkede ‘güvenlik’ yasaları sıkılaştırıldı. Azınlıklar ayrımcılığa uğradı ve bazı durumlarda savaş suçlarının yanı sıra insanlığa karşı suçlar da işlendi. Hükümetler ve ordu, barışçıl protestoculara karşı sistematik olarak aşırı, bazen ölümcül şiddet kullandılar. Örneğin Nijerya‘da kolluk kuvvetleri, ‘Özel Hırsızlık Önleme Timi‘nin (SARS) acımasız eylemlerini protesto eden düzinelerce insanı katletti. Etiyopya ve Eritre hükümetleri de Tigray bölgesinde sivilleri katletti.

“Alman anayasal devletinde boşluklar var”

Af Örgütü Almanya‘da da insan haklarıyla ilgili boşluklar olduğunu saptadı. İç güvenlik alanında, hem ırkçı şiddetle mücadele hem de polis ve güvenlik güçlerinin kontrol mekanizmalarının güçlendirilmesi bir öncelik olmaya devam ediyor. Af Örgütü uzmanı Maria Scharlau, “Alman anayasal devletinde, polisin şeffaflığı ve denetimi söz konusu olduğunda tam olarak boşluklar var” dedi.

Raporda kapitalizm, emperyalizm gibi kavramlar kullanılmasa da, sıralanan sorunların tümü bu sistem tarafından üretilmektedir. Zira tekellerin değil halkların sağlığı esas alınsaydı, kibirli bencillik değil uluslararası dayanışma olsaydı, pandemi kısa sürede aşılabilirdi. Raporda da ifade edildiği gibi pandeminin on milyonlarca insan için bir felakete dönüşmesinin esas sorumlusu emperyalist/kapitalist sistemdir.