Cemaatlerin, tarikatların icraatları artık medyanın gündeminden düşmüyor. İlkel zihniyet ürünü sapkın açıklamalar, çocuk tecavüzleri, devlet kurumlarının parsellemesinden pay kapma, talan düzeninden nemalanma, iktidara destek veren siyasi ajitasyonlar… Siyaset-ticaret işleriyle iştigal etmekten ahiret işlerine vakit bulamayan şeyhler, hiçbir zaman olmadığı kadar iktidarın sacayakları rolünü oynuyorlar.
AKP-MHP rejimi bu gericilik yuvalarından destek alırken, onları besliyor, onlara alanlar açıyor, bakanlık kadrolarını/mevkilerini peşkeş çekiyor. Tarikat şeyhleri Ortaçağ artığı ideolojiyi topluma vaaz ediyorlar ama kendileri sapkınlığın yanı sıra ticaretle, mevki-makam kapmakla, ranttan nemalanmakla, siyasetle uğraşıyorlar.
Hem ekonomik hem siyasi hem ideolojik açıdan düzenin birer organik parçası olan bu karanlık yuvalarının, işsizlik-yoksulluk artarken düzen adına kaygı duymaya başlamaları şaşırtıcı değil. Zira mevkileri de lüksü de şatafatı da bu düzen onlara bahşediyor. Doğal ki, onlar da bu kokuşmuş düzenin bekası için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bunun son örneği, AKP’yle organik bağıyla tanınan İsmailağa cemaatinin ‘Fıkıh Kurulu Azası’ sıfatı taşıyan bir şeyhin saray rejimini uyararak ‘komünizm tehlikesine’ dikkat çekmesi oldu. Twitter hesabından yayınladığı mesajda zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun giderek derinleştiğine dikkat çeken Abdülhamid Türkeri adlı şeyh, “İslâmın tesis ettiği adil düzen olmadan adalet ve eşitlikten bahsedilmez” iddiasında bulundu.
Sınıflar arasındaki gelir uçurumunun derinleşmesinden korkan şeyh, Bir tarafta zenginlerin sınırsız israf ve şatafatta bulunduğunu diğer tarafta ise yoksulların aynı oranda yoksullaştığını söylüyor. Fıkıhçı şeyhin sömürünün, eşitsizliğin, yoksulluğun kaynağı olan kapitalizme elbette bir sözü yok. Zira kendisi de bu sınıfın organik parçası haline gelen şeyhler takımındandır. Nitekim esas korkusu, işçilerin-emekçilerin hak mücadelesine kalkışması ve bu mücadele sürecinde bilinçlenmeleridir.
Fıkıhçı şeyh korkusunu şöyle dile getiriyor: “İslâmı yaşamazsak komünizm gibisini bize eşitlikçi diye yuttururlar.”
Emekçiler bu şeyhten bozma tüccarların İslam’ı nasıl yaşadıklarını ibretle izliyorlar. Bu din tacirlerinin destek verdikleri iktidarın efendileri saraylarda sefahat sürerken kendileri de lüksten, şatafattan, mevkiden, makamdan gani gani nasipleniyorlar. Sermaye düzeninin sefalete sürüklediği emekçilere ise tevekkül telkin ediyorlar. Bu arada kıdem tazminatının haram olduğunu vaaz edecek kadar da sermayeye hizmeti içselleştirmişler. Emekçiler sömürüye, sefalete, baskılara karşı mücadele ederken, tarikat/cemaat denen bu karanlık yuvalarının da sermayenin uzantısı olduğunu unutmamalı…