Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülmekte olan Kobanê Davası, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın esasa dair savunmasıyla devam etti. Yedi yıldır tutuklu yargılanan Demirtaş, mahkemede ilk kez savunmasını yaptı.
Davanın bir siyasi intikam davası olduğunu, hukuken tutuklanmadıklarını, kendilerinin “siyasi rehineler” olduklarını söyleyen Demirtaş, “Karşımda bağımsız, tarafsız, bir yargıçlar heyeti olmadığı için savunmamı mahkemeye değil, halkıma yapıyorum” dedi ve dava dosyasını “çöp” olarak niteledi.
Kuzey Irak’taki çatışmalara da değinen Demirtaş şunları dedi:
“Halkın evlatlarının kanı üzerine kendisine iktidar alanı yaratanlar ahlaktan nasibini almamış vicdansızlardır. Kimin savaş, kimin barış istediğini tüm halk anlamalı. Sıcak koltuklarından operasyon kararı veren, eksi 20 derecelerde karda kışta savaşa sürdükleri çocukların sırtına Kürt sorunu yükleyenler bu bunun hesabını vermelidir.”
Mezopotamya Haber Ajansı’nın genişçe yer verdiği savunmada öne çıkan başlıklar...
“1924 ve sonrasında inşa edilen Türklük bizi kapsamıyor”
“1924 ve sonrasında inşa edilen Türklük bizi kapsamıyor. Beni kapsamıyor, iki kızım var onları da kapsamıyor.”
“Bu bizim boş bir iddiamız, durup dururken itiraz ettiğimiz bir şey değil. Bunlar, ‘Türklüğü yazanlar seni kapsamıyor’ diyor. ‘Sen ancak Türklüğe biat edebilir ve dönme olabilirsin. Orada da biz seni dönme olarak fişleriz. Devlete, Türklüğe hizmet ettiğin oranda seni ödüllendiririz. Düşündürürüz seni, asmayız kesmeyiz’ diyorlar. Bugün Kürtler her şey olabiliyor diyenler bunu kastediyor. Herkesin kendi tercihi saygı duyarız. Biz değiştirmedik, değiştirmek de istemiyoruz. Kürt’üz, ana vatanımız da Kürdistan. Orada duruyor.
“Birileri inkâr etti diye yok mu oluyoruz?”
“Türk Tarihi Kurumu’nu (TTK) toplayıp Güneş Dil teorisini geliştirenler, ‘biz bunları engellemezsek bunlar şöyle böyle olur’ diyenler dedi diye ben nasıl kabul edeyim. Ben inkar etsem tarih, coğrafya nasıl inkar etsin. Birileri inkar etti diye yok mu oluyoruz. Türk Tarih Kurumu toplansın desin ki ‘Ağrı Dağı yoktur’. Ağrı Dağı yok mu oluyor? Sonra gidelim Ağrı Dağı’na kararı okuyalım, ‘Ey Ağrı Dağı, TTK kararına göre sen yoksun’. Yok olur mu Ağrı Dağı? Yok olmaz. Kürdistan böyle bir coğrafyadır.
“Kürdistan’dan bahseden hiç kimse Türkiye bölünsün diye bunu dile getirmiyor. Makedonya’ya Kilikya deyince neden tüyleriniz diken diken oluyor. Mezopotamya, Anadolu deyince neden tüyler diken diken oluyor? Hiçbiri Türkçe bile değil. Amed deyince de tüyler diken diken oluyor. Trabzonlu kardeşimin neden tüyleri diken diken oluyor? Bana söyler misiniz, Türkçe’de Trabzon’un anlamı nedir? Ankara, Trakya Türkçe mi? Kayseri Türkçe mi? Bunlara tüyleriniz diken diken olmuyor da şehirlerimizin ismini Kürtçe anınca niye tüyleriniz diken diken oluyor? Mesela Antalya Türkçe mi? Antalyalılara bir sorun nedir Antalya'nın anlamı? Neden çocuklarınıza Antalya ismini koymuyorsunuz? Neden Sinop ismini koymuyorsunuz?”
“Türkler Orta Asya’dan geldiklerinde Kürtlerle karşılaştı”
Bu anlayışı “saçma sapan milliyetçi hezeyanlar” olarak tanımlayan Demirtaş, tarihin kültürel isimlerle yaşatılması gerektiğini ifade ederken, “Bu coğrafya hepimizin ise sen niye benim anavatanımın isminden rahatsız oluyorsun” diye sordu. Demirtaş, “Türk vatanı kızıl elma deyince bütün dünya Türklerin deyince gurur duyuyorsun da bizim ülkemiz Kürdistan deyince niye rahatsız oluyorsunuz? Bu da bizim ülkemiz. 1000 yıl önce Türkler Orta Asya tepelerinden atlarının üzerinde geldiğinde Farslılardan sonra karşılaştıkları ilk halk bizdik. Kürtçe konuşuyorduk geldiklerinde. Biz Müslümanlığı kabul etmiştik. Türkler daha yeni Müslümanlıkla tanışmıştı. Onlar Türkçe biz Kürtçe konuşuyorduk ve anlaştık. Alparslan Malazgirt’e gidince Kürtlerden destek istedi. Hiç Alparslan 1071'de Farqin beylerinden, Erciş beylerinden destek isterken şöyle demiş midir: ‘Gelin Bizans’a karşı birlikte savaşalım ama Kürtçe yasaktır.’ Demedi. Bugün gidiyorlar Ahlat’ta, Malazgirt’te. Bahçeli, Erdoğan her yıl 1071 zaferini kutluyorlar. Alparslan dirilse de kalksa mezarından dese ki ‘utanmıyor musunuz? Biz burayı Kürtlerle birlikte aldık, birlikte savaştık. Ayıp değil mi? Siz bin yıl sonra Kürtlerin dilini yasaklamışsınız, bir de gelmiş beni anıyorsunuz. Utanmıyor musunuz?’
“Irkçılıktır bu, başka bir şey değildir. Irkçılık zehirlidir. Kana bulaştı mı gözün hiçbir şeyi görmez. Karşındaki ne hissediyor, onuru haysiyeti kırılıyor mu, kimse bunu hissetmiyor. Kürt sorunu nedir? Ama müsaade ederseniz en yalın anlaşılacak şekilde heyetiniz mutlaka biliyordur, savcı da biliyordur. Yıllarca bu yargılamaları yaptınız, eminim Kürt sorunu uzmanı oldunuz”
“Türkler Türk’ün kim olduğunu bilmiyor”
“Bulgaristan'daki soydaşlarımız, Kıbrıs’taki, Almanya’daki soydaşlarımız denilirken, kastedilen kimlerdir? Evet tabii ki Türklerdir. Şimdi Anayasa’nın 66'ncı maddesine bakalım, Türk kime deniyor: Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür yazıyor. Peki vatandaşlık bağı Türk olmak için yeterli ise Almanya, Kıbrıs, Azerbaycan’daki nasıl soydaşımız olur? Onlar nasıl soydaş oluyor? Yani Türk vatandaşı olmayan biri nasıl Türk olabiliyor. Onlara neden soydaş, neden Türk diyoruz? Çünkü Anayasa vatandaşlık bağı gerekiyor diyor. Mesela ben Türk olabiliyorum. Ama Almanya’da Alman vatandaşı olmuş bir Türk’e neden soydaşımız diyorsun? Hiç Türk vatandaşı olmayan Azeri’ye, Bulgaristan'daki Türklere neden soydaş diyorsunuz. Terslik Anayasa’da. Terslik coğrafyada, kültürde, tarihte değil.”
“Azerbaycan’a ‘tek millet iki devlet’ denir, Kürtlerin Irak’taki devletine düşman denir. Anayasal olarak ben Türk'üm ama Bulgaristan'daki, Irak'taki Türk, Türk değil. 1930'larda yapılan Türklük çalışmaları o kadar içinden çıkılamaz hale getirilmiş ki, Türk kimdir tanımlanamıyor. Türkler Türkün kim olduğunu bilmiyor.”
Öcalan’ın ulus tanımı
“Kürdün dili kimliği yasaklanmasa, ‘şunların hepsine Türk denir, bu kültürlerin dillerin korunması anayasanın güvencesi altındadır’ denseydi, ‘bütün bu millete de Türk ulusu denir’ denseydi hiçbir problem olmazdı. 1900'ün başında bu yapılsaydı problem olmazdı. Bu konuda 100 yılda en gerçekçi teoriyi geliştiren de Abdullah Öcalan oldu. Gelin ırka dayalı kimlik yerine bir demokratik ulus kavramı etrafında bir araya gelelim dediler, onun da sesini duyan olmuyor, çünkü tecrit altında.”
“Kürtler Türk değildir”
“İçinde domates, biber, patlıcan olan bir yemek domates yemeği olabilir mi? Hayır. Güveçtir o. Niye yemeğin içindeki tek bir şeyle anılsın ki? Anadolu halkları da güveçtir, domates yemeği değildir. Kürtler Türk değildir, olmaları da imkansızdır. Bir Kürt’e Türk demek Kürt sorunudur. Kürtler tarihi binlerce yıla dayanan kadim bir halktır. Dilleri Hint Avrupa Dil grubundadır, Türkçe Ural-Altay dil grubundadır. Sadece bu bile iki ayrı halkı, ulusu tanımlar. ‘Kürtçe diye bir dil yok hepimiz Türk’üz herkesin de anadili Türkçedir’ diyorsanız, evet sizin Kürt sorununuz var. Benim yok sizin var.”
“Bu ülkenin en değerli gençleri bu savaşta canlarını kaybettiler”
“Güney Kürdistan bölgesinde Xakurke’de, Heftanin’de birbirine kurşun sıkan gençlerin acısını yürekten paylaşıyorum. Hepsi bu halkın gariban çocukları. Niye birbirlerine kurşun sıksınlar? Niye bu sorunu biz çözmüyoruz? Niye bu sorunu çocukların sırtına yüklüyorsunuz? Asla doğru bulmuyoruz. Kürt gençleri dağa gitmesin diyorum. Ama emin olun onlar da bana dönüp diyecekler ki, siyaset yaptığın için 7 yıldır hapistesin diyecekler. Ben onlara ne diyeyim, siz bana söyleyin. Hayatını kaybeden askerlerden biri paylaşmıştı, savaş güzeldir. Savaş kararı verenler hiç mi utanmıyor? Bu genç kardeşimle sivil hayatta tanışsam oturur yemek yeriz, sohbet ederiz. Bu benim kardeşim işte. Niye bunları savaş cephelerine sürüyorlar, kardeşlerimizi birbirine kırdırıyorlar? Faşizan zihniyet niye bizlere bunu dayatıyor? Ne uğruna? Vatan uğruna. Hadi oradan. Hepinizin çıkarları uğruna, iktidarlarını perçinleşmesi uğruna. Bu çocuklar umurlarında değil. 60 bin çocuk, bu ülkenin en değerli gençleri bu savaşta canlarını kaybettiler. Bunu söyleyebilecek bir tek Türk siyasetçi çıkarın, ben bu söylediklerimin hepsini geri alacağım. Ben ve arkadaşlarımızın söylediklerini tek bir Türk siyasetçi diyebilmiş ise... Yahu ölen Kürt de Türk de benim kardeşimdir, gerilla da asker de benim kardeşimdir diyen bir tane Türk siyasetçi gösterebilir misin? Umurlarında değil. Biz yarası olanlarız, bu işin acısını çekenleriz.”
“Siyasal İslamcılar Allah’ı bile kandırdığını düşünüyor”
“İslam’a göre Allah'ın büyüklüğü mutlaktır, tartışmasızdır. Bakın Tevrat'ta, Zebur'da, İncil’de tanrı böyle tanımlanmamıştır. Hiçbirinde İslamiyet kadar güçlü bir tanrı yoktur. İslamiyet’teki Allah bütün dinler içerisindeki en güçlü tanrıdır. Bütün Müslümanlar da bunu bilir, buna inanır. Onun yol göstericiliğinde hayatını düzenlemekle mükelleftirler. Siyasal İslamcılar Allah’ı bile kandırdığını düşünüyor. Allah’ı bile kandırdığını düşünen bir siyasal İslamcıdan her şey beklenir. AİHM’i tanımıyormuş, yahu haşa taptığı Allah’ı tanımıyor. Ondan daha büyüğü yok ki, AİHM ne? Anayasa ne? CMK ne? Hukuk ne? En tehlikelisi bunlardır işte. Hırsızlık, yüzsüzlük ikiyüzlülük, riyakarlıkta sınır yok. Bu insan Allah'ı kendince kandırıyor, haşa. Türk siyasal İslamcısı bu. Siyasal İslamcı o kadar fırıldaktır ki her ayeti kendi içinde değerlendirir. Biz Kültürel Müslümanız, siyasal İslamcı değiliz. Filistin’de var, Mısır'da var, Fas’ta her yerde var. Onlara da saygı duyuyorum. İdeolojik olarak aynı dünya görüşünü savunmuyoruz ama dürüstse saygı duyarız. Ama Türkiye’dekiler fırıldak.”
“İslam hepimizin medeniyetinin parçasıdır”
“Bazıları saçma sapan bir tarihten anlamayan yaklaşımla kendine hakaret ediyor. Bir zamanlar Şam’da, Bağdat’ta astronomide, fizikte, kimyada, tıpta, şehirleşmede çağ atlarken Avrupa mezhep savaşlarıyla, cadı avlarıyla birbirini parçalıyordu, açlıktan ölüyordu. İslam medeniyetinin altın çağlarıydı o zaman. Bugün astrolojideki birçok kavram Arapça kökenlidir. Bunları bilmeden anlamadan İslam medeniyetini birkaç siyasi İslamcıya bakarak bunları söylerseniz hata yaparsanız. Bunları söylerken Kıvılcımlı’yı ve ardıllarını tenzih ederek söylüyorum. Anlayanlar da vardı elbette ama sosyalizmin kitleselleşmemesinin nedeni İslam’ı karşısına almasıdır. İslam hepimizin medeniyetinin parçasıdır. Komünist de, sosyalist de, milliyetçi de olsa hepimizin medeniyetinin parçasıdır.”
“Hz. Muhammed dönemindeki İslam’ı bugünküyle kıyaslamayın”
“1400 yıl önce hazreti peygamber adına İslam adına atılan adımları bugünle kıyaslamayın. Hz. Muhammed’in o günkü kıyaslamaları bugünkü AİHM değerindedir. Bugünle kıyaslayın. O gün cahiliye yaşanırken bir alternatif sunuyordu Hz. Muhammed, yoksullar üzerine inşa ediyordu. İnananlarla putperestleri aynı sözleşmenin altında birleştiren bir peygamberden söz ediyoruz. Nasıl elinizin tersiyle itersiniz. Hz. Muhammed bugün yaşasaydı İstanbul Sözleşmesi’nden, BM sözleşmelerinden daha ileri bir sözleşme yapardı. Söyledikleri devrimciliktir. Hz. Muhammed dönemin en büyük sosyalistlerindendir. Yoksulun yanında emekçinin yanındadır. Serveti yoktur. Arap coğrafyasının önemli kısmını hükümranlığı altına almasına rağmen Muhammediye diye bir devlet kurmamıştır. Bugün dünyanın en lüks saraylarını yapanlar, en büyük ihalelerini alanlar ve yoksul halka en büyük zulmü reva görenler Müslüman mıdır?”
“Hz. Muhammed torunları hırsızlık yapsın diye yola çıkmadı”
Hz. Muhammed 1400 yıl sonra benim torunlarım hırsızlık yapsın, yolsuzluk yapsın diye yola çıkmadı. Bir Müslüman hem bunu bilip hem de aksini yaşıyorsa, dünyanın en tehlikeli tiplerinden biridir. Bugün AİHS, kadın hakları sözleşmesi, Anayasa gibi modern hukuktan önce kanunları dinler belirlerdi. Hz. Nuh M.Ö 500 yılında Nuh’un kanunlarını yazdı. Putlara tapmamak, hırsızlık yapmamak, canlı hayvan yememek. Bugünün hukukunu ve adaletsizliğini anlamak açısından çok önemli. Amerikan Bağımsızlık Sözleşmesi kendiliğinden ortaya çıkmadı. Zerdüşt de benzer şeyleri söyler. Allah’ın varlığına inanmak, putlara inanmamak, Cumartesi yasağına saygı göstermek, yalancı şahitlik yapmamak, hiç kimsenin malına ve canına göz dikmemek. Kız bebeklerin diri diri öldürülme şerefine ulaşmadığı yıllardan bahsediyorum.
Batı dünyası sanki binlerce yıllık medeniyetin merkezi biz değiliz gibi bir anda İslam coğrafyasını barbar ilan etti ve batı kültürü bütün dünyada başat hale geldi. Hepimizin gözü batıya dönmüş durumda. Tatile gideceksek batıya, kaçacaksak batıya, işçi olarak gideceksek batıya gidiyoruz. Oranın edebiyatını alıyoruz. Doğuya yüzümüzü dönmüyoruz. Bu bilinçli bir çarpıtmadır. Doğu medeniyetin merkezidir. İslamcılar 300 yılda batı emperyalizminin kültürel hegemonyası ile yeni bir arayış içerisine girdiler. İşte bu akımla siyasal İslam gelişti.
Heba ettiler…
1400 yıldır İslamiyet büyük krizler yaşadı. Yeni çağda İslamiyet insan hakları ile bir arada olamaz mı. Biz IŞİD, El Kaide anlayışı ile yaşamak zorunda mıyız? Bunu derken çok önemli bir gelişme yaşandı. Laik Türkiye’de seçim tarihinde ilk defa İslam’ın girdiği bu bunalımdan çıkacağına dair heyecan yarattı. 3 Kasım 2002’de AKP tek başına iktidara geldi. İslam dünyasında heyecan yarattı, acaba makus talihimiz kırılıyor mu? İslam artı demokrasi birlikte olabilecek mi diye heyecan yarattı. Her Müslüman bunu yüreğinde hissetti ben de hissettim. Olabilir mi acaba. İddiası da buydu. Ben Atatürkçülerin yerinde olsam bu kıymeti verirdim. Biz verdik de ne oldu, o da ayrı mesele. Neyi heba ettiler? 1400 yıl o ezilmişlikler ve 300 yıldır batının kurduğu hegemonyanın kırılması şansını kendi çıkarları uğruna heba ettiler. İslam, artı demokrasi, artı insan haklarının bir arada olamayacağını kanıtladılar. Bu deneyimi rezil rüsva ettiler. Getirdiler Dilan Polatlara, Fatih Terimlere, Sedat Pekerlere, Alaattin Çakıcılara, Süleyman Soylulara teslim ettiler. Ali Ağaoğlu’na, Cengiz Holding’e teslim ettiler. Yüreğimde şu kadar Allah korkusu olan her sosyalist, her Türk, her Kürt karşı karşıya olduğumuz tehlikenin farkında olmalıdır.
Kobanê'de, karşı karşıya gelen iki güçten biri aydınlığı, biri sabahtan beri anlattığım karanlığı temsil ediyordu. İŞİD’n teslim etiği zihniyet bu zihniyet. Rojava’daki Kürt hareketinin şekillendirdiği düşünce de anlattıklarımdır. Biz İslam’a böyle bakıyoruz.”
“Kürt sorununun çözümünde ortaya koyduğumuz perspektif...”
“Kürt sorununun çözümünde ortaya koyduğumuz perspektif en makul, en ilerici olandır. Kadın özgürlükçü bakış Avrupa’dan bile daha ileri noktadadır. Kadın özgürlüğü perspektifi Kürt hareketinde belirleyici rol oynamıştır.
“İkincisi ekolojist yaklaşım. Çevre başkadır ekoloji hareketi başkadır. Ekoloji hareketinde toplum da vardır, ağaç da, taş da, dere de vardır, sosyoloji de vardır, sosyalizm de vardır. Bugün Müslüman da, Hristiyan da, kadın da, erkek de, Kürt de, Türk de olsa, en iyi savunabileceğimiz düşünce eko-sosyalizmdir. Müslümanlara da tavsiyemdir, okusunlar baksınlar. Eko-sosyalizme en uygun düşünce tarzı İslamiyet’tir.
“Yine Kürt hareketinin toplumsal demokrasi boyutu. Temsili demokrasiyi eksik demokrasi olarak görüyoruz. Doğrudan demokrasiye geçişi savunuyoruz. Demokratik özerklik bunun idari modelidir. Bunun adı özyönetim anlayışıdır. Kürt hareketi anti-kapitalisttir, emekten yanadır, emek sömürüsüne, emeğin talanına karşıdır. Herkesin çalıştığı yerde hiçbir mesleğin küçümsenmeden insan onuruna yakışır kazançla yaşayabileceği gelire, ücretsiz konuta sahip olmasını savunuyor. Kapitalistin doğayı talan ederek yaptığı hiçbir yatırımı kabul etmez.
“Kürt hareketi anti-emperyalistir, kültürel emperyalizme de fiziki emperyalizme de karşıdır. Tekçiliğe, ırkçılığa, dile, etnisiteye dayalı ulusu savunmaz. Bir ulus içinde birden fazla dil olur, herkes eşittir. Özgürlükçü laikliği savunuruz ki temelinde dini özgürlük vardır. Ama devletin bütün dillere ve dinlere eşit yaklaştığı bir devlet yönetimini savunur. Kişiler laik olmaz devlet bütün dinlere eşit yaklaşır. Diyanet Sünni, Hanefi mezhep için hizmet etmez. Din işleri kurulu oluşturur. Ateistler dahil Ezdi, Alevi, Sunni, Hristiyan dahil herkesin yönetimde temsil edildiği, herkese eşit hizmetin götürüldüğü, ibadetlerine imkan sağlandığı bir din hizmeti savunur. Caferilerin ibadet yerinin camiden farkı yoktur.
“Bu vatan hepimizin ortak vatanıdır. Bunu söylediğimizde sanki babasının arazisine kaçak yapı kurmuşuz gibi. Kardeşim ortak vatan derken bu ortak vatanın en büyük parçasını vermişiz. Senin tapulu arazinden bir şey istemiyoruz. En çoğunu biz vermişiz. Biz ortak vatan diyoruz sen daha kabul etmiyorsun. Ortak vatan Mezopotamya da, Anadolu da, Trakya da ortak vatanımız. Kimsenin babasının malı değil. Bütün bu teorilerin, kuramların hem pratize edilmesinde hem gelişmesinde Öcalan’ın rolü var. Bu yüzden ona atıf yapıyoruz, bu yüzden onunla görüş yapılmasını istiyoruz.”
“Türk gencini -20 dereceye savaşa göndereceğinize İmralı’ya heyet gönderin”
“Ben açık söyleyeyim, ben Öcalan biatçısı değilim. 8 defa görüştüm, gençliğimden beri okurum. İmralı'da olmasına rağmen bir demokratik çözüm perspektifi geliştirdi. Ya Abdullah Öcalan radikal dinci olsaydı, ırkçı olsaydı. Ya Öcalan radikal dinci milliyetçi olsaydı. Türkiye nereye dönerdi? Bunun kıymetini bilmiyorlar mı? Sayın Öcalan dediğimizde kıyameti koparıyorlar, sayın Kenan Evren desek bir şey demezler. Ki burada Abdullah Öcalan'ın PKK'yi kuruluş sürecini sonrasını tartışacak değilim. Kendisi kendi yargılamasında özeleştirisini de verdi, çözüm önerilerini de sundu. Kuru kuruya şeyh-mürit ilişkisi değil bizimkisi. Okuduğumuz, tanıdığımız, anladığımız için söylüyoruz. Kürtler için de Türkiye için de bir şanstır Öcalan. Bu şansı değerlendirin. Türk gencini -20 dereceye savaşa göndereceğinize İmralı’ya heyet gönderin. Kıyamet mi kopar? Çocuklar yaşasın, bunu anlatmaya çalışıyoruz, bunu istiyoruz. Bu aydınlık zihniyetin yenilmemesi için yaptığımız çağrıdır. Bizim dünya görüşümüz, insana yaklaşımımız budur.”
Duruşma bugün devam ediyor.