AKP hükümetinin sermaye sınıfına dolaysız hizmetleri son ekonomik reform paketiyle bir kez daha gün yüzüne çıktı. AKP’nin ekonomi politikalarını takip edenler için sır olmayan bu gerçekler kıdem tazminatının gaspı, zorunlu BES dayatması, yoksulların sırtına ağır vergilerin yüklenmesi vb.nden ayrı düşünülemeyecek daha birçok uygulama ile karşımıza çıkıyor. Bu son örnekler sermayeye hizmeti varlık sebebi olarak gören AKP için yeni bir turnusol kağıdı olmakla birlikte işin bir de yükseltilen şovenizmle perdelenen tarafı var.
Siyasal krizi toplumsal kamplaşma ile aşmaya çalışan AKP, icraatlarını “yerli ve milli” yalanlarıyla yaparken, önemli bir kesimi buna inandırmayı başarmaktadır. Son olarak savunma alanındaki “milliliğin” arkasından tank-palet fabrikasının Katar’a peşkeş çekilmesi bile sınırlı tepkilere neden oldu.
Tek sınıf, tek çıkar, tek sermaye devleti
İktidarının politik kurgusunu tekçi bir anlayışa dayandıran Erdoğan AKP’si bunu “tek dil, tek bayrak, tek devlet” olarak formüle etmektedir. Ancak kapitalist bir ülke olan Türkiye’de bu formülün sınıfsal anlamı ‘tek sınıf’, ‘tek çıkar’, ‘tek sermaye devleti’dir. Şimdiye kadar görüldüğü üzere bilinçli olarak yükseltilen şovenizmin, savaş ve saldırganlık politikalarının kazandırdığı tek sınıf, sermaye sınıfı ve onun “sivil ayakları” olmuştur. Kazananlar hep silahlanmaya yatırım yapan sermayedarlar ve bu silahların kullanılacağı “sahalar” yaratan sermayenin politikacılarıdır.
Ortadoğu’da savaşın tarafı olan emperyalist çıkar merkezlerinin arkasındaki silah tekellerinin bölgenin yerli işbirlikçileriyle birlikte savaşın rantını yediği bilinmektedir. Ortadoğu ve diğer savaş bölgelerindeki bu işleyiş, Türkiye’de de aynen geçerlidir.
Geride bıraktığımız yılda kapitalistler en çok kârlarının azalmasından ya da zarar etmekten yakındılar. İflas, konkordato haberleri geçen yıl en çok duyduğumuz haberlerdi. Son olarak Borsa İstanbul’da otomotiv sektöründe faaliyet gösteren firmaların 2018 yılına ilişkin finansal verileri açıklandı. Bu verilere göre 8 şirketin toplam net kârı, bir önceki yıla göre sadece yüzde 3,5 artarak 3 milyar 438 milyon liraya yükseldi. Satışlarını yüzde 10 arttıran otomotiv şirketlerinin kârı, yıllık enflasyonun yüzde 20,3 olduğu 2018’de oldukça sınırlı bir artış kaydetmiş oldu. Yine borsada işlem gören otomotiv şirketlerinden 5’i geçen yılı kârla, 3’ü ise zararla kapattı. Sermayedarlar 2018’i negatif bir yıl olarak değerlendiriyor.
Ancak yine de böyle bir kriz ortamında birçok kapitalistin kârlarını fazlasıyla arttırdığı görülmektedir. Siyasal gelişmelerin yol açtığı sorunların sermaye için istikrarsız bir sonuç yarattığı ifade edilse de oldukça istikrarlı bir kazanç elde eden kapitalistlerin olması hiç şaşırtıcı değildir. Savaş ve saldırganlık politikasındaki, şovenizmin körüklenmesindeki istikrar yerli silah baronlarının kazançlarını arttırmıştır.
Böyle bir siyasal atmosferde Türk büyük burjuvazisinin başlıca sermaye grubu olan Koç Holding’in sahibi olduğu Otokar’ın kârı yüzde 65 artmıştır. Otokar bu kârını savaş sanayisine yaptığı yatırımlardan sağlamıştır. Bu tablo yerli silah tekellerinin saldırganlık politikalarından nasıl beslendiğini göstermektedir.
Koç grubunun içinde olduğu yerli sermaye tekellerinin sözcülerinin yeri geldiğinde kürsülerden nasıl adalet, demokrasi, özgürlük üzerine vaazlar verdiğini biliyoruz. Onlar böylece burjuva hümanizminin tüm sahtekarlığını sergilemekle kalmıyorlar yalnızca. Aynı zamanda kimilerinin AKP karşısında demokrasi cephesinde saydıkları bu silah tüccarlarının nasıl kandan beslendiğini de gösteriyorlar.
Yatırım yapmak için istikrar beklediklerini söyleyenler, aynı zamanda istikrarsızlığa, karışıklığa neden olan bu ortamdan da nemalanmaktadırlar. Bu süreçlerden Erdoğan AKP’siyle birlikte kazançlı çıkmaktadırlar. Biri siyasi mevziisini korurken, diğeri sınıfsal diktasını sürdürmekte, yatırım alanlarında azalan kârlarını böylece fazlasıyla telafi etmektedir.
Tüm bunlar göstermektedir ki savaş ve saldırganlık politikaları zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapmaya devam ediyor. Şovenizm, bundan siyasal ve ekonomik olarak beslenenleri kazandırıyor. Bu tuzağa düşen yoksullar ise halklar arasındaki düşmanlığa ve işçiler arasındaki sahte kamplaşmalara alet olmakla kalıyorlar.