İşçiler ve emekçiler bulundukları koşulları biraz daha iyileştirmek için, insanca yaşayabilecekleri bir dünya için her zaman mücadele içinde olmuşlardır. Burjuvazi özel mülkiyet düzenini korumak için sermaye devleti ve onun zor araçlarıyla hak arama mücadelelerinin karşısına dikilmiş, ezmek için herşeyi yapmıştır. Buna karşı verilen sınıf mücadeleleriyle işçi sınıfı haklarını dişi-tırnağı ile söke söke almıştır. Hiçbir hak lütuf olarak verilmemiş, zorlu mücadelelerle kazanılmıştır.
Sınıf mücadeleleri belli dönemlerde güçler dengesi sonucu burjuvazi tarafından verilen tavizlerle durağanlaşsa da, sonrasında sınıf çatışmaları yeniden boy vermiştir. Çünkü kapitalistler rekabet edebildikleri sürece ayakta kalabilirler. Rekabette üstünlük sağlamak için de emek gücünü en ucuza satın almaları gerekir. Yapılması gereken, dün verilen hakları gasp etmek ve daha ağır koşullara mahkûm etmektir. Bunu başarabilmek için burjuvazi ve onun devleti tüm baskı ve şiddet araçları ile saldırır.
Dünya halkaları hakları için ayakta!
Dünyanın dört bir yanında yaşanan kitle hareketlerinin gerisinde emperyalist-kapitalist düzenin işçi sınıfına ve emekçilere yönelttiği yıkım saldırıları var. Fransa’dan İran’a, İtalya’dan İngiltere’ye, Kolombiya’dan Şili’ye toplumun tüm kesimleri sosyal yıkım saldırılarını püskürtmek için sokaklara çıkıyorlar.
Burjuvazi dünün kazanılmış haklarını gasp ederek karını artırmak ve rekabet koşullarında güçlü olmak ister. Kar ve rekabette belirleyici etken işgücünün ucuzluğudur. İşgücü ne kadar ucuz ise ürün o kadar ucuza üretilir. Böylece rekabet şansı artar. Bundan dolayıdır ki kriz içinde debelenen ülkelerin burjuvazileri var güçleriyle işçi sınıfının kölelik zincirlerini kalınlaştırmak, hakların ortadan kaldırmak için saldırıyorlar.
Çalışma sürelerinin uzatılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, vergi yükünün artırılması, esnek- taşeron çalışma, sendikal ve sosyal hakların budanması vb. saldırılar yıllardır gündemde. İşçi ve emekçiler, kadınlar ve gençler bu saldırılara karşı ayağa kalkıyorlar. Kazanmak için mücadeleyi büyütüyorlar, baskı ve teröre rağmen sokakları terk etmiyorlar.
Kendi topraklarımızda yaşananlar!
Türk burjuvazisi ve sermaye devleti de benzer saldırılarla işçi ve emekçilerin haklarını gasp ediyor. Kölece çalışma koşullarını daha da ağırlaştırıyor. Esnek çalışmayı tüm çalışma alanlarında devreye sokmaya çalışıyor. Devlet eliyle grevler yasaklanıyor, işçinin en etkili mücadele silahı olan grev hakkı elinde alınıyor. Böylece işçiler üç kuruş zamma ve ağır çalışma koşullarına razı ediliyor. Zamların ardı arkası kesilmiyor. Dolaylı ve dolaysız vergiler artırılarak tam bir soygun düzeni işletiliyor. İçini boşalttıkları devlet hazinesini, işçi ve emekçilerin sırtından doldurmaya çalışıyorlar. Daha bir dizi saldırı işçinin beli bükülüyor.
Ücretlerini alamadığı, sendikalı olma hakkını kullandığı, işten atmalara karşı direndiği için işçiler polis ve jandarmanın saldırılarıyla yüz yüze kalıyorlar. En basit hak arama mücadelelerinin karşısına sermaye devleti şiddet ve terörle dikiliyor. Patronlar diyorlar ki; “benim olandan ufak bir kırıntı koparmak istiyorsan, bunun bir bedeli var!”
Yani tüm zenginlikleri üreten işçi o pastadan payını almak için bedel ödemeyi göze almak durumunda. Bu düzende ezenin payının büyümesi için ezilenin payının küçülmesi gerekiyor. Milyonlarca emekçinin payının büyümesi için de, bir avuç asalak olan patronların payının küçülmesi zorunludur. Bu da ancak mücadeleyle mümkündür.
Haklarımız için bedel ödemeyi bilmeliyiz!
Kriz bahanesiyle binlerce işçi işten çıkarılıyor, kalanlar köleliğe mahkûm ediliyor. Ah vah ederek bu durumu tersine çevirmek mümkün değildir. Yapılması gereken, bedel ödemeyi göze alarak mücadeleye atılmaktır. Evet, ses çıkartıldığında patronlar işten atmakla tehdit edebilir. O zaman sesini tek çıkarmayacak, seninle aynı koşullarda olan sınıf kardeşinle birlikte sesini duyuracaksın. İşçiler topu birbirine atmayı bırakmalı ve yan yana gelmelidir. Alınterinin karşılığını söke söke almak için birlikte mücadele etmelidir. Yine işsizlik sopası gösterilecektir ama bedel ödenmeden daha iyi bir yaşam şansı yoktur. Patronlar krizi fırsata çevirip ücretini gasp ettiğinde “kader” diyerek sinmemeli, hakların için mücadele etmelisin.
İşçi sınıfı yıllardır birbirini izleyen saldırılarla gasp edilen tüm haklarını zorlu mücadelelerle elde etti. Sekiz saatlik işgünü, toplusözleşme ve grev hakkı, hafta tatili, kıdem hakkı, hiçbiri lütuf olarak verilmedi. İşçi sınıfı tüm bunlar için ağır bedeller ödedi.
Faşizmin karanlığının yoğunlaştığı, işçi ve emekçilerin saldırı altında olduğu dönemlerde rahat bir nefesin bile bir bedeli var. Tüm dünyada ve ülkemizde işçi sınıfı ağırlaşan saldırılarla yüz yüze. Krizin faturası işçi ve emekçilerin sırtına yıkılıyor. İşçi ve emekçiler haklarını korumak ve daha da geliştirmek için korkmamalı, sinmemeli, kazanmak için fiili meşru mücadeleyi yükseltmelidir.
Ali Haydar Karaçam
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi cezaevi