“Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak için direniyoruz!..”
Hatice Yürekli
Partimizin kurucu üyelerinden Hatice Yürekli yoldaş Ölüm Orucu Direnişinin 182. gününde ölümsüzleşti. Hatice yoldaş 1968’de Tokat’ın Almus ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladı. 1990 yılı başında bu kentte saflarımıza katıldı. Böylece ölümü yiğitçe göğüslemesine kadar kesintisiz olarak sürecek örgütlü yaşamına başlamış oldu. İlk dönem faaliyetlerinden dolayı aynı kentte birçok kez gözaltına alındı, bir süre cezaevinde yattı.
Sonraki yıllarda örgütlü yaşamını örgütümüzün üyesi olarak İstanbul’da devam ettirdi. Bu kentte kaldığı tüm süre boyunca işçi çalışması yürüttü. Bu amaç çerçevesinde birçok tekstil fabrikasında bizzat işçi olarak çalıştı.
‘95 Nisan’ında gerçekleşen bir operasyonda, Habip Gül ile birlikte kaldığı evden gözaltına alındı. Siyasi poliste tam direniş gösterdi, ifade vermeyi reddetti, hiçbir belgeyi imzalamadı. Yargılanma esnasında ise siyasi savunma yaptı. Bir süre Sağmalcılar Cezaevi’nde tutuklu olarak kaldı.
Dışarı çıktıktan sonra İstanbul ilindeki örgütsel faaliyetine Rumeli yakası tekstil çalışmasının sorumluluğunu üstlenerek devam etti. Bu görevini İstanbul İl Komitesi üyesi olarak sürdürdüğü bir sırada, Güney çalışmasının ihtiyaçları çerçevesinde bu bölgeye geçti. Adana, İskenderun ve Antakya çalışmasının toparlanmasında birinci dereceden sorumluluklar üstlendi.
Partimizin Kuruluş Kongresi’ne bu bölgenin delegesi olarak katıldı ve Kongre ön hazırlık sürecinin bir bölümünde yer alan delegelerden biri oldu. Kongre sonrasında Ankara İl Komitesi’nde görev aldı. Çok geçmeden bu kentte gerçekleşen operasyonda yeniden tutuklandı. Siyasi poliste bir kez daha tam direniş gösterdi. Aynı operasyonda yakalanan tüm öteki yoldaşlarlarıyla birlikte (ki içlerinde Ümit Altıntaş da vardı) ifade vermeyi reddetti, hiçbir belge imzalamadı. (Karşılıksız sorulardan oluşan polis tutanağı, Hatice Yürekli yoldaş payına şu onurlandırıcı sözlerle bitmektedir: “Sorulan sorulara cevap vermeyerek, Türk polisini ve Türk mahkemelerini tanımadığını, kimsenin kendisini sorgulayıp yargılayamayacağını beyan etti...”)
Hatice yoldaş (polisteki beyanına bağlı kalarak) daha ilk duruşmada yaptığı siyasal savunmayla düzeni ve düzen mahkemelerini cepheden yargıladı, tok bir tutumla komünist kimliğini ve mücadelesini savundu. Tutsaklık dönemini Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde geçiren Hatice Yürekli, Ulucanlar katliamını yaşadı ve katliamın ardından açılan davada yargılandı. Bu yargılama esnasında da siyasi savunma yaptı ve mahkeme kürsüsünden katliamın içyüzünü gözler önüne serdi. (19 Aralık katliamından iki hafta önce (5 Aralık 2000) gerçekleşen Ulucanlar katliamı davasında yaptığı siyasi savunma, Kızıl Bayrak’ta, “26 Eylül tarihe bir faşist katliam günü olarak geçecek” başlığı altında yayınlandı.)
20 Ekim ‘00’de F tipi saldırısına karşı başlayan direnişin 1. Ekibinde yer alan Hatice Yürekli yoldaş, Ulucanlar Davasında yaptığı savunmasını şu sözlerle bitirdi:
“Ben gönüllü bir Ölüm Orucu direnişçisiyim. Bizim Ölüm Orucu’na ‘örgüt baskısıyla’ gittiğimiz söyleniyor. Bu çok çirkin/çaresiz bir yalandır. Bizler siyasi kimlikleri, gelecek idealleri olan ve bu idealler doğrultusunda yaşayan insanlarız. Devletin bizleri teslim alıp/imha etmeye dönük planlarına karşı en önde durmak, ölümüne direnişin ilk gönülleri olmak bir onurdur bizim için. Hiç kuşku duymuyorum ki, tüm arkadaşlarımız ilk gönüllüler içinde olmayı istemektedirler.”
Hatice Yürekli yoldaş, partimizdeki adıyla Ezgi, Parti Kuruluş Kongremizdeki adıyla Hazal yoldaş, Habip Gül ve Ümit Altıntaş yoldaşların ardından, partimizin zindan direnişleri sürecinde yitirdiği üçüncü yoldaşımızdır. Onun devrimci yaşamı ve partili mücadelesi üzerine ayrıntılı değerlendirmeler yapmanın yeri burası değil. Burada şimdilik şu kadarını söylemekle yetinebiliriz:
O, çok yakından tanıdığı ve aynı alanlarda beraber çalışma imkanı bulabildiği Ümit ve Habip yoldaşları gibi, partimizin en eski üyelerinden biridir. Onlar gibi örgütlü politik yaşamı partimizde başlamış ve partimiz saflarında ölümsüzleşmiştir. Yine onlar gibi, komünist kimliği ve parti üyeliği onurunu hep yükseklerde tutmuş, direnişçi kimliği değişmez bir davranış biçimi haline getirmiştir. Bu nitelikleri çerçevesinde sağlam ve sarsılmaz bir profesyonel devrimci olan Hatice Yürekli yoldaş, bunu, sınıf çalışmasının ihtiyaçları çerçevesinde sık sık fiilen fabrikada bir işçi olarak çalışmayla da birleştirebilmiştir. Bu nedenle haklı olarak kendisini bir işçi sınıfı bireyi saymaktaydı.
Siyasi poliste tereddütsüz direnen, mahkemelerde hep siyasi savunma yapan Hatice Yürekli yoldaş, zindan direnişçiliğinin gereğini de her zaman sağlam ve sarsılmaz bir komünist devrimci olarak yerine getirdi. 20 Ekim’de başlayan zindan direnişinin 1. Ekibinde yeralması da bunun bir ifadesidir. Partimizin bir üyesi olarak bunu kendisi için en büyük onur saydı. Ulucanlar katliamı davasında yaptığı savunmadan yukarıya aldığımız bitiş sözleri de bunu açıklıkla ortaya koymaktadır.
Hücre saldırısına karşı ölümüne bir direnişte hangi bilinçle yer aldığını ve ölümü tereddütsüzce göğüslemede gösterdiği sarsılmaz iradeyi neyi borçlu olduğunu göstermek için bir kez daha kendisine başvuracağız. Aşağıdaki pasajları ailesine yazdığı 12 Kasım ‘00 tarihli veda mektubundan alıyoruz:
“... Bizler de, siyasi kimliğimizi, devrimci kişiliğimizi ve insan onurumuzu teslim almaya dönük bu kapsamlı saldırıya karşı, ölümüne bir direnişi başlatmış bulunuyoruz. Devrimci değerlerimizin varoluş nedeni, insanlığın geleceği ve bu barbar sistemden kurtuluşu içindir.
“Bu yanıyla emeğe saygı, insana saygı bu direnişe omuz vermeyi gerektiriyor. Sadece kendimiz için değil, yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak için direniyoruz. Çünkü saldırı hepimizedir, bizim şahsımızda insanlığın geleceği teslim alınmak istenmektedir...”
Anlamını tanımladığı saldırıyı püskürtmenin hangi bedelleri gerektirdiğine ilişkin nasıl bir açıklık içinde olduğunu görmek içinse yine Ulucanlar Davasındaki savunmasına dönüyoruz.
İşte bu konuda söyledikleri:
“... Bizler de hiçbir koşulda hücrelere girmeyi kabul etmeyeceğimizi, bunun devrimci siyasal kimliğimize dönük kapsamlı bir teslim alma projesi olduğunu söylüyor, ölmeyi tercih ederek, diri diri o tabutluklara girmeyeceğimizi ilan etmiş bulunuyoruz.”
Hatice Yürekli yoldaş, altı aylık uzun bir direniş maratonunun ardından ölümü yiğitçe kucaklamasını bilerek, zamanında bu sözleri boşuna etmediğini göstermiş oldu. Direnişte yitirdiğimiz tüm öteki devrimciler gibi... Devrim davası yaşama, büyüme ve er geç zafere ulaşma olanağını bu türden sağlam ve sarsılmaz dava insanı devrimciler sayesinde bulacaktır.
Devrimci yaşamı dışında bir yaşam tanımayan, bu uğurda ailesi ile olan bağları da dahil düzenle tüm bağlarını koparmakta tereddüt etmeyen, tüm örgütlü devrimci yaşamı boyunca onurlu bir parti üyesi olmayı herşeyin üzerinde gören ve bunun gereklerini yerine getiren bu yiğit kadın komünist yoldaşımızın anısı önünde derin bir saygı ile eğiliyoruz.
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
Türkiye Komünist İşçi Partisi
22 Nisan 2001