“Paris Komünü, proletarya diktatörlüğüydü.” (Engels)
İsyandan altı ay önce Paris proletaryasını yenilgiyle sonuçlanacak bir maceraya girişmemeleri konusunda uyaran Marx, Komün'ün ilanını büyük bir coşkuyla karşılamış, uluslararası alanda sözcülüğünü üstlenmiştir. Göğün fethine çıkan Komüncülerin eylemini analiz eden Marx sınıf savaşımları, devlet, devrim, proletarya diktatörlüğü gibi temel konularda dersler çıkarmış, böylece komün, marksist öğretinin gelişimine de önemli katkılar sunmuştur.
Ayaklanma kaçınılmazdı
1848’de patlak veren devrim ve iç savaşın ardından ‘2 Aralık darbesi’yle 1851’de iktidarı ele geçiren Lois Bonaparte, imparatorluğu yeniden ihya etmeye çalıştı. Kapitalizmin hızlı gelişimi, 1857, 1867 ekonomik bunalımları, işçi sınıfının hem nicel hem nitel alanda sağladığı gelişim sınıf çatışmalarını derinleştirdi. Ayakta kalmakta güçlük çekmeye başlayan imparatorluk, Bismarck yönetimindeki Alman İmparatorluğu’na savaş ilan ederek çıkış arayışına girişti.
Savaş macerasına girişen imparatorluk, Almanya karşısında utanç verici bir yenilgiye uğrayarak çöküşün eşiğine geldi. Ağır sömürü ve baskılara karşı örgütlenen proletarya, savaşta bombalanan Paris’i Almanya’ya teslim edip esaret altında yaşamaya katlanamazdı. Nitekim isyan eden Paris proletaryası küçük burjuvazinin de desteğini alarak iktidarı ele geçirdi.
Komün, kendiliğinden patlak verse de rastgele gerçekleşmiş bir ayaklanma değil, toplumsal devrim koşullarının oluşmasının kaçınılmaz sonucuydu. Marksist bilincin henüz yayılmamış olmasına, Blanquici, Proudhoncu komplocu-anarşist eğilimlerin güçlü olmasına rağmen, Paris proletaryası iktidarı zapt etmeye muvaffak oldu. Bu zaferde 1864’te kurulan I. Enternasyonal'in de önemli katkıları olmuştur kuşkusuz. Nitekim Komün ilan edildiğinde enternasyonal çalışmalarını destekleyen Fransız işçilerin sayısı 300 bin civarındadır.
İlk proleter devrim, ilk sosyalist hükümet
Teslimiyeti reddederek burjuva hükümete ve devlet aygıtına başkaldıran işçi sınıfıyla emekçi müttefikleri, 18 Mart 1871’de komünü ilan ettiler. Emekçilerin iktisadi kurtuluşunu sağlayacak siyasal bir yönetim biçimi olan Komün, tarihte ilk defa işçi sınıfının kendini yönetmesinin koşullarını yarattı.
Burjuvazi ile onun siyasal temsilcilerinin iktidarından farklı olarak komünde emekçiler kendi kendini yöneten, yöneticilerin ücretlerini işçi ücretlerini aşmayacak düzeyde tutan, yöneticilerin geri çağrılmasını yasalaştıran, yurttaşların Komün işlerine doğrudan katılımına imkan veren, kadınların yönetime aktif katılımına alan açan, sendikalara, kitle örgütlerine, kent konseylerine yönetimde söz hakkı tanıyan yeni bir iktidar olmuştur.
Anlaşılabilir eksiklikleri ve burjuvazinin temsilcilerine karşı gereğinden çok hoşgörü göstermiş olmasına rağmen üretim, bölüşüm, yönetim, eğitim, hukuk gibi alanlarda alınan önlemler, eninde sonunda komünizme varacak olan bir planın özeti olarak değerlendirildi.
İşçi sınıfının bağımsız devrimci sınıf partisinin olmadığı koşullarda gerçekleşen ilk devrimin sosyalist hükümeti, ciddi hatalar yaptı. Merkez bankası başta olmak üzere büyük işletmelerin karşılıksız kamulaştırılmaması, saldırıya hazırlanan burjuvazinin gerici kuşatmasına karşı savunmaya değil, saldırıya odaklı bir hazırlığın yapılamaması gibi hayati önemi olan hatalar yaşandı. Bunda komplocu-anarşist eğiliminin komün yönetiminde etkili olmasının payı vardı elbet. Ancak tarihte bir ilki gerçekleştirmenin acemiliği göz önüne alındığında bu tür hataların işlenmesi doğaldır.
Öncesinde eşine rastlanmamış demokratik/sosyalist önlemler alan komün yönetimi, fırın işçileri için gece çalışmasının yasaklanması, yaşamak için gerekli asgari ücret güvencesi, meşru/gayri meşru çocuk ayrımının kaldırılması gibi kararları alıp uygulamıştır. Yanısıra kilise ile devletin ayrılması, dinsel öğretim kurumlarının laikleştirilmesi, zorunlu ve parasız laik eğitim, parasız adalet, seçilenlerin görevden geri alınabilmesi, yargıçlar ve yüksek görevlilerin seçimi, siyasal seçimlerin sıklığı, sürekli ordunun kaldırılıp yerine silahlı halkın geçirilmesi gibi dönemine göre çok ileri adımlar da atmıştır. Bu düzeyde ileri adımları ancak proletarya iktidarı atabilir. Nitekim şimdiye kadar hiçbir burjuva devlet bu nitelikte adımlar atamamıştır.
Kuşatma kırılamadı
Devrimci sınıf partisinin olmaması, ayaklanan kentler arasında koordinasyon sağlanmasını imkansız kıldı. Paris’te iktidarı ele geçiren işçiler Marsilya, Lyon, Saint-Etienne, Toulouse ve diğer kentlerde ayaklanan sınıf kardeşleriyle eşgüdüm sağlayamadıkları için, bu isyanlar başarılı olamadı.
Komün yönetimi kır proletaryası ile tarım emekçileriyle bağ kurmakta da başarısız kaldı. Öncü devrimci partinin kolaylıkla sağlayabileceği bu bağların kurulamamış olması, destansı direnişlerine rağmen komünarların yenilgisini kaçınılmaz kıldı.
Burjuvazinin vahşeti
Birbiriyle savaşan Fransız ve Alman imparatorlukları, ateşkes ilan ederek Paris proletaryasına acımasızca saldırdılar. Oysa komünarlar, savunma savaşında bile ağır silahlar kullanmaktan kaçındılar. Üstünlüğü ele geçiren burjuva orduları ise vahşette sınır tanımadılar. Bu iki farklı davranış tarzı, uzlaşmaz iki sınıf, zıt iki dünya arasındaki uçurumun dışa vurumudur aynı zamanda.
Önce tüfeklerle katledilen komünarlar, bunu yeterli görmeyen egemen sınıfların tetikçileri tarafından makineli tüfeklerle toplu şekilde kurşuna dizildiler. Yığınsal katliama rağmen bütün komüncülerin öldürülmesinin olanaksızlığı görülünce, yığınsal tutuklamalar ve tutsak sıralarından gelişigüzel seçilen kurbanlar kurşuna dizildi. Her şeye rağmen hayatta kalanlar ise savaş divanları karşısına çıkarılmak üzere, büyük kamplara sürgün edildiler.
Komün'ün yenilgisiyle sonuçlanan çatışmalarda 30 bin civarında Parisli, zincirlerinden boşanmış asker taslağı katiller tarafından öldürüldü, sonradan birçoğu idam edilmek üzere 45 bin kadarı tutuklandı; binlercesi zindana atıldı ya da sürgüne gönderildi. Olayın sonunda Paris, aralarında her meslekten en iyi işçilerin de bulunduğu çocuklarından yaklaşık 100 binini yitirdi.
Toplumsal devrim umudu dimdik ayakta
Komün ağır bir yenilgiye uğrasa da, dillere destan bir direnişi de tarihe not düşmüştür. Proleter hareketin belini doğrultamayacağını varsayan burjuva gericiliği, kısa sürede yanıldığını görecekti. Komünün yenilgisinden sadece altı yıl sonra, savaşçılarının çoğu henüz zindanda çürürken ya da sürgündeyken, Fransa’da işçi hareketi güçlenmeye başladı. Büyüklerinin deneyimleriyle zenginleşmiş, ve yenilgilere rağmen umudunu diri tutan yeni sosyalist kuşak, komün savaşçılarının ölümüne savunduğu bayrağı kaldırmış ve “Yaşasın toplumsal devrim! Yaşasın Komün!” şiarlarıyla tam bir güven ve gözü peklikle yeni mücadelelere atılmıştır.
Fransa’da da hem sınıf hareketinin hem sosyalist hareketin kısa sürede ayağa kalkıp yola devam etmesi, yenilgiyle sonuçlansa da direnişin sınıfsız, sömürüsüz sosyalist bir dünya kurma umutlarını diri tuttuğunu kanıtlamıştır.
Komün toplumsal devrimin öncü savaşçısıdır
Göğü fethetme cüreti sadece Paris’in, sadece Fransa’nın değil, dünya proletaryasının sömürü, eşitsizlik, baskı ve kölelikten kurtulma mücadelesinde onurlu yerini koruyor. Komün son değil, başlangıçtı. Proletarya tarihte ilk kez iktidarı ele geçirdi ve kuracağı komünist dünyanın filizlerini Paris topraklarına ekti.
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ve 20. yüzyıla yayılan ulusal ve toplumsal devrimlerin de öncüsü olan Komün, halen yeni proleter sosyalist devrimlerin esin kaynaklarından biridir.
Komün enternasyonaldi, bayrağı kızıldı, dünyaya yeni bir ruh vermek istedi. Nitekim Rus, Macar, Belçikalı, Polonyalı, İtalyan ve diğer halklardan proleterler komün yönetiminde yer almış, barikatlarda sonuna kadar savaşmıştır. Komün savaşçılarının anısı sınıf bilinçli dünya proletaryasının hafızalarında halen canlıdır. Komüncü Eugene Pottier tarafından yazılan Enternasyonal Marşı ise dünyanın belli başlı tüm dillerinde söylenmektedir.
Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık
Enternasyonal’le kurtulur insanlık