Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, “Tecrübeler ve tanıklar: Ölüye yönelik şiddeti aileler anlatıyor” başlığıyla Zoom sosyal paylaşım platformu üzerinden panel düzenledi.
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre Moderatörlüğünü Burcu Çelik Özkan’ın yaptığı panelde konuşan Alaattin Tuğluk, annesinin cenazesine saldırıya ilişkin anlatımda bulundu:
“‘Saldırı esnasında Ermeni, Alevi ve terörist gömdürmeyiz’ şeklinde sözler kullanarak saldırı düzenlediler. Aysel Tuğluk o sırada tepki gösterdi. Saldırı olacak bir his vardı. Mezarın başında bekliyordum. Oradan ayrılmamam gerektiğine dair bir düşünce beni kapladı. O sırada bir öneri geldi. O da, ‘mezarı çıkaralım’ şeklindeydi. Ben de o ara ‘bu cenazenin burada bulunan herkesin cenazesi’ olduğunu belirterek, öneriyi kabul ettim. Osman Baydemir ile ben, kimseye zarar gelmesin diye cenazeyi çıkardık. Cenazeyi çıkarıp götürdük. Birkaç akrabam ile birlikte cenazeyi Dersim’e götürdük.”
"İnsani koridor istiyorum”
Aysel Tuğluk ile ilgili de paylaşımda bulunan ağabey Tuğluk, yakın zamanda Tuğluk ile görüşme olanağı bulduğunu söyledi. Annesine yönelik saldırının Aysel Tuğluk üzerinde büyük etki yarattığını, bunun travmaya neden olduğunu belirten Tuğluk şunları dedi:
“‘Aysel Tuğluk, sürekli annem benim yüzümden öldü’ diyor. Bir yanıyla doğru. Çünkü tutuklanmasıyla birlikte annem çok üzüldü ve yıprandı. Bir iki duruşmada Aysel Tuğluk çıkmayınca çok üzüldü. Çünkü umudu vardı. Bunun için umudu kırıldı. Bu nedenle Aysel Tuğluk kendini suçluyor” dedi. Tuğluk’un tedavi edilmesi için olanağının verilmesi gerektiğini belirten Tuğluk, “Ben kardeşimin ve diğer siyasetçilerin dosyalarının boş olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle tedavi için ‘insani koridor’ istiyorum”
“Hepimize yer var”
Söz alan Gökkuşağı Ankara LGBTİ Aileleri Derneği (GALADER) adına Nedime Erdoğan, LGBTİ+’ların her alanda ayrımcılık yaşadığına dikkat çekti:
“Ne devlet ne de toplum tarafından varlıkları kabul görmediği için intiharlar çok artıyor. Okulda, hastanede birçok vaka yaşanıyor. Polis, çoğu zaman mağduru suçlu olarak görüyor. Varlıkları görünür oldukça şiddet de artıyor. Hande Büse Şeker, bir polis tarafından öldürüldü. Ev arkadaşına cinsel taciz ve tecavüze uğradı. Bu tür durumlar bile çoğu zaman davaya dahi dönüşmüyor. Biz aileler olarak çocuklarımıza sahip çıkarsak birçok şiddet olayına karşı durabiliriz. Bu gökyüzünün altında hepimiz yer var.”
63’üncü gününde gömüldü
Daha sonra sınırda uzun süre cenazesi bekletilen Aziz Güler’in kardeşi Ersin Umut Güler söz aldı. Güler, kardeşinin 2014’de IŞİD ile savaşmak üzere Kobanê’ye gittiğini ve 21 Eylül’de bir mayına basarak, yaşamını yitirdiğini paylaştı. Bu nedenle Serêkanî’ye gittiklerini ancak cenazelerinin sınırdan geçmesine izin verilmediğini kaydetti. Yargı yollarına başvurduklarını, AYM’ye kadar gittiklerini ancak bir sonuç alamadıklarını belirtti. Cenazelerini İstanbul’a getirmek istediklerini ancak bir türlü izin verilmediğini belirten Güler, “Kamuoyu baskıyla 59’üncü gününde izin verdiler. 63’üncü gününde Gazi Mezarlığı’na defnettik. Çok yüksek bir katılım oldu” ifadelerini kullandı.
“Ne ahlaka ne yasaya uyuyor”
Hiçbir engel olmamasına rağmen cenazelerinin verilmediğini belirten Güler şöyle devam etti:
“Burada boş bir hastanede buz kalıplarının içinde durdu. Kimse gidip helalleşemedi. Yas çok kıymetli bir mesele. Yas tutmak yerine mücadele etmek zorunda kaldık. Kişisel olarak da aile olarak da yas tutma sürecimiz çok ertelendi. Yas tutmaya bile izin vermediler. Bu daha sonraki zamanda kendini göstermeye başladı. Yıpratmaya başladı. Dönemde birçok İŞİD cenazesi çok rahat sınırdan geçebiliyordu. Bizden sonra çok az cenaze geldi. Maalesef insanlık ve ülke olarak çok fazla yol alamadık. Ne ahlaka ne yasaya girmeyen şekilde bizi beklettiler.”
‘Hediyen gelmiş’ dediler
Cenazesi kargo ile gönderilen Êgit Aksoy’un annesi Halise Aksoy da söz aldı. Çocuğunun arama sürecine değinen Aksoy, bu süreçte yetkililerin kendisine “örgüte git” dediğini paylaştı. 3 yıl boyunca cenazelerini bulmak için birçok yere ve Malatya’ya gidip geldiğini aktaran Aksoy, “Daha sonra beni arayıp ‘dosyan var’ dediler. 20 gün üzerinden geçti. Beni karakola çağırdılar. Bana ‘bir hediyen gelmiş, git adliyeye git’ dediler. Yağmur yağıyordu. Êgit ile ilgili olduğunu biliyordum ama meselenin cenaze, kemikler ile ilgili olduğunu düşünmedim. Çünkü bu hiç dinde yok, İslam’da yok” diye aktardı.
Daha sonra kutuda cenazesinin kendilerine verildiğini belirten Aksoy şunları söyledi:
“Kutuyu bana gösterdiklerinde kendimden geçtim. Yanında çocuğum vardı. Kutuyu alıp ‘hadi oğlum gidelim. Üç yıldır kemikleri arıyorum. Alıp gidelim. Bizden alabilir’ deyip oradan ayrıldım. Allah hakkımızı onlara bırakmasınlar. Bize ne çocuklarımıza, ne yaşlılarımıza saygıları yok. İnsan kemiği, eti var onlarda ama kanlarda insana dair bir şey yok. Asla ama asla boynumuzu onların yanında eğmeyeceğiz. Çocuklarımızın arkasında olacağız. Çocukların ölmesini istemiyoruz. Kürtlerin, Türklerin ve kimsenin ölmesini istemiyoruz. Aysel Tuğluk’un çocuğu konuştu. Bizim toprağımızdır ölülerimizi gömmemize izin vermiyorlar. Toprağımızı, varlığımızı her şeyimizi başımıza yıkmak istiyorlar. Birazcık insan olsun ve bu kanı dökmeyi bıraksınlar."
“Ayıbının üstünü örtmek istiyor”
Newala Qasaba’da yakını bulunan ailelerden Sıdıka Sevilgen, söz alan herkesin acılarını paylaştığını söyledi. Türkiye devletinin çok fazla zulüm yaptığını, bu nedenle nereden başlayacağını bilmediğini belirten Sevilgen, tepkisini şu şekilde sürdürdü:
“Bizden 5 kişi katledildi. Devlet bir kişiyi öldürüyor ama bin kişi onun yerine geliyor. Çocuklarımızın babalarını öldürüp Newala Qasaba’ya gömdüler. Şu anda üzerine bina yapmaya çalışıyor. Ayıbının üstünü mü örtemeye çalışıyorlar. Hadi öldürdün neden bir yere atıyorsun? Bu gün hiçbir asker öldürülüp bir yerlere atıldı mı? Ya da yakıldı mı? Kemiklerimizi bize vermiyorlar. Barbar bir devlet ile karşı karşıyayız. Yüreği kanla kaplı bir devlet. Kimse bunları unutmaz.”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı