Medeni Yıldırım 28 Haziran 2013’te askerler tarafından katledildi. Diyarbakır Lice’ye bağlı Hezan-Kayacık’ta kalekol yapımına karşı “Barış istiyoruz” pankartı ile yürüyüş yapan kitlenin üzerine askerler ateş açmıştı. Askerlerin saldırısında 8 kişi yaralanmış, Medeni Yıldırım da öldürülmüştü.
Diyarbakır-Liceli Medeni Yıldırım 18 yaşındaydı. Katledilmesinin ardından, Haziran Direnişi’nin etkisi ile Türkiye’nin dört bir yanından “Her yer Lice, her yer direniş!” sloganları yükseldi. Lice’de Medeni’yi öldüren askere yönelik öfke ile Eskişehir’de Ali İsmail’i katleden polislere yönelen öfke birleşti. Kürdistan’da yapılan katliama, ülkenin her yerinden tepki yükseldi.
Sonrasında ne oldu?
Lice’de açılan dava dosyası görevsizlik kararı ile Diyarbakır’a gönderildi, dosyaya gizlilik kararı konuldu. Bir yıl sonra Medeni Yıldırım’ın öldürüldüğü görüntüler ortaya çıktı. İki yıl sonra keşif yapıldı ve dava ancak Eylül 2015’te açıldı. Hazırlanan iddianamede suçlanan yine Medeni Yıldırım oldu. Savcılık, hazırladığı iddianamede, yargılanan asker Adem Çiftçi’nin “haksız tahrik altında olası kasıtla ateş ederek Yıldırım’ın ölümüne neden olması” sebebiyle Türk Ceza Kanunu’nun kasten öldürmeyi düzenleyen 81. ve olası kastı içeren 21/2. maddelerinden yargılanmasını istedi.
O dönem henüz hayatta olan Avukat Tahir Elçi konuyla ilgili bir röportajda haksız tahrik iddiasına değinmişti: “Haksız tahrik biçiminde bir iddia ileri sürülemez. Cumhuriyet savcısı Yıldırım’ın taş atan grubun içinde olmadığını izlediğini söylüyor. Davranışları bundan ibaret insandan güvenlik görevlileri nasıl etkilenmiş, hangi tahrikten etkilenip ateş açmışlar?” Devlet hem öldürüyor hem de suçlu buluyor.
Adem Çiftçi Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın altıncı duruşmasında beraat etti. Sonradan beraat kararı bozularak, dava dosyası eksiklerin giderilmesi için yerel mahkemeye gönderildi. Yargılama yeniden başladı. Yeniden başlayan yasal süreçte cinayet gününe ilişkin birçok detay ortaya çıktı. O gün ambulansın aranmadığı, kurşunların hedef gözetilerek sıkıldığına dair bir veri olarak yaralananların çoğunluğunun göğüs kısımlarından vurulmaları gibi “detay”lar…
Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, kalekola karşı yürüyüş ile ilgili uyuşturucu demagojisi yapmıştı: “Lice olayı da sıradan bir olay değil, dayandığı yer esrar, hintkeneviri olayıdır. Kalekol, karakol, bunların hepsi hikaye.” Olaydan birkaç gün önce yapılan uyuşturucu operasyonu ile bağlantı kuran Erdoğan, Kürt halkının örgütlü gücünün ve öfkesinin üstünü örtmeye çalışıyordu. Bir yanıyla Lice halkı başına ne gelirse resmi devletten geldiğini bildiği için kalekol yapımına karşı. Bir yanıyla da ‘90’lardan bu yana uyuşturucu ticareti ile zenginleşen rütbeli askerlerden valilere resmi görevlilerin ceplerini bu yolla doldurduğu bilinir. Bugün “bekçi”lere, orada da korucu başlarına yaptırdıkları tetikçilik ile sefalarını sürdükleri ise bir gerçek.
Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Kürt kardeş lütfen bilhassa sen dikkat et! Büyük Oyun’cular Gezi Parkı’nın Kürt versiyonunu devreye sokmak istiyorlar” diyerek, asıl korkulanın ne olduğunu yansıtıyordu.
AKP iktidarının Haziran korkusu hâlâ bitmedi. Onların asıl korkusu toplumsal hareketliliklerdir. İktidarlarını sallayan, daha fazla baskı yapmalarına neden olan şey kitlesel eylemlerdir. Medeni Yıldırım Lice’de öldürülen onlarca gençten biriydi. Ortak düşmana karşı, Kürt-Türk ayrımına takılmadan, yaratılan suni ayrımların yok edildiği eylemlerde sesi her yere taşındı.
Medeni Yıldırım’ın öldürülmesinin üzerinden 6 yıl geçti. Kürt illerinde baskı ve zorbalık artarak devam ediyor. Kobanê’den hendeklere onlarca genç öldürüldü, tutuklandı, yerinden yurdundan edildi. Kürtlerin belediyelerine kayyımlar atandı, avukatları öldürüldü, gazeteleri yasaklandı, gazetecileri tutuklandı. Bütün bunlara rağmen iktidardakiler rahat bir nefes alamadılar.
Kürt ve Türk emekçilerinin direnişi iktidarın baskı ve zorbalığına geçit vermeyecektir.