Orta Doğu ve periferisindeki olaylar herkesin aynı anda bütün düğmelere basabileceği bir düzeneğe sahip. Bir düğümün ucu ötekine kavuşacak kadar da uzun.
Bir bakıyorsunuz Tahran’da öfkeli bir kocanın sırra kadem basan karısı için Azerbaycan Büyükelçiliği’ne düzenlediği saldırı birden fazla gerilim noktasına değiyor. İki ülke arasındaki krizin ortasında İsrail beliriyor. Bu bölgede olaylara bakışta kompartıman yaklaşımı iflas ediyor.
Karabağ savaşını takiben Zengezur’dan koridor açılması hedefi konulduğundan beri İran ile Azerbaycan arasında sıcağa yakın bir ‘soğuk savaş’ yaşanıyor. Tahran, İran-Ermenistan sınırları ve jeostratejik dengenin değişeceği senaryosundan hareketle iki yılda 4 askeri tatbikat düzenledi. Gayet tehditkar pozlar verdi. Ermenistan’la dayanışmanın göstergesi olarak geçenlerde Syunik (Zengezur) eyaletinin merkezi Kapan'da konsolosluk açtı. Türkiye, Azerbaycan’dan yana gardını almış durumda. Elçiliğe saldırıda da tepki yüksek perdedendi.
Özetle Karabağ savaşı eski defterleri yeniden açtırdı. İran’daki gösterilerde Kürtler, Azeriler ve Belucların yaşadığı bölgeler öne çıkmışken “bölünme senaryoları” da köpürüverdi.
İran’ın Batı ve Doğu Azerbaycan vilayetleri “Güney Azerbaycan” olarak nitelenip “Büyük Azerbaycan” ülküsünü dillendirenlerin sırtları Bakü’de sıvazlanır hale geldi. Halbuki bu söylemler Ebulfeyz Elçibey döneminde kalmıştı.
Devlet televizyonu AzTV’de “Büyük Azerbaycan faşist molla rejiminin sonu olacak” mesajı veriliyor; hükümetle bağlantılı Caliber.az’den “Güney Azerbaycan İran’dan ayrılmalı” çağrısı yapılıyor; Bakü TV’de sunucu Tebriz’in hava durumunu verirken başörtüsünü çıkartıp Güney Azerbaycan’ı selamlıyor. 1824’te sınır olan Aras nehri üzerinden bölünmeyi anlatan Bahtiyar Vahapzade'nin şiiri kıymete biniyor. 2020’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu şiiri okuyunca kızılca kıyamet kopmuştu. AzTV şiiri farklı yaş gruplarından insanlara okutarak düşman çatlatmaya çalışıyor.
Milliyetçi köpürtmenin aşağıda da karşılığı var: Bir tarafta “sınır taşlarıyla oynarsanız Kuzey Azerbaycan İran’a geri döner” mealinde değerlendirmeler yapılıyor. Diğer tarafta Tebriz takımı FC Traktör’ün tribünlerinden Azerbaycan için sloganlar yükseliyor.
26 Ekim’de Şiraz’daki türbede 15 kişinin öldüğü saldırı Bakü-Tahran gerilimine tuz biber ekti. Saldırganın koordinatörü Azerbaycan vatandaşı çıktı. İran istihbaratı SAVAK bu bilgiyle Bakü’ye parmak salladı. Azerbaycan imaların altında kalmak istemedi. 2 Kasım’da Müslüman Birliği Hareketi’nden Azerbaycanlı 19 Şii vatandaş terör kumpası ve İran’a casusluk suçlamalarıyla tutuklandı. Bu göstere göstere misillemeydi.
Devlet Başkanı İlham Aliyev, Karabağ savaşından bu yana korkularından kurtulmuş lider görüntüsü veriyor. 8 Kasım’da İran’a "Bizi kimse korkutamaz” diye çıkıştı. Üç gün sonra Semerkant’taki Türk Devletleri Teşkilatı zirvesinden “Bütün Azerbaycan” diyen ülküdaşlarına selam çaktı. İran’ı kast ederek Azerbaycan dışındaki 40 milyon Azerbaycanlının anadilde eğitim, güvenlik ve kültürel haklarını savunmaktan söz etti. Türkiye’nin desteğini hissetmese İran’a bu düzeyde parmak sallaması imkansız. İran’ı çıldırtacak bir şey daha yaptı: İkili ilişkilerin 30 yıldır sürdüğü İsrail’e ilk büyükelçiyi atadı.
İranlılar uzun zamandır İsrail’in İran’ı kuşatma ve terör-sabotaj saldırıları için Azerbaycan’ı üs olarak kullandığını öne sürüyor, Bakü de şiddetle yalanlıyor. İran özellikle Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin askeri boyut kazanmasını ulusal güvenliğe doğrudan tehdit olarak görüyor.
Bakü’nün Tel Aviv açılımı ile Türkiye’nin İsrail’le normalleşmesi arasında bir koşutluk da var. Böylece ipin ucu bir yandan Karabağ/Zengezur diğer yandan İsrail üzerinden Ankara’ya değiyor.
İranlılar Türkiye’nin İran’ı baypas ederek Asya’ya ulaşma hedefine bakarak Nahçıvan ile Azerbaycan’ı birbirine bağlayacak güzergâhı “Turan Koridoru” olarak niteliyor. Bunu kendi çıkar dünyasına müdahale olarak görüyor. Hatta NATO kuşatmasını Türkiye’den Kafkasya ve oradan enerji denkleminin merkezindeki Hazar’ın üzerine germe projesi olarak da okuyor. Türkiye’nin Güney Kafkasya’da Ermenistan’a kaybettiren müdahalesine ilaveten Türk Devletleri Topluluğu’na asılması bu endişelerin alt zemininde yer alıyor.
İran dini lideri Ali Hamaney geçen temmuzda Tahran’da Erdoğan’a açıkça Ermenistan-İran sınırının kapanmasına neden olacak herhangi bir plana izin vermeyeceğini söylemişti. Askeri tatbikatların mesajı da aynı: “Sınırlar değişemez.”
İşte böylesine bir restleşme ikliminde Azerbaycan elçiliği basılınca verilen tepkiler olayın kendi iç çeperlerinden çok ötelere taşıyor.
Gerilimli bir süreçte talep edildiği halde diplomatik misyonu koruyacak gerekli önlemlerin alınmamış olması, kapıdaki korumanın laçkalığı ve öteki ihmaller ateşli senaryolara yol veriyor. İran telaşla saldırganın iki çocuğuyla birlikte binaya geldiğini belirtip kişisel nedenlerle bunu yaptığını duyurdu. Aliyev yönetimi ise bunun adını ‘terör saldırısı’ olarak koydu. Binaya tek başına bir araçla gelen saldırganın kaleşnikof tüfekle içeri dalarak ateş ettiğini gösteren kamera kayıtları yetkililerin ilk açıklamasını açığa düşürdü. Fakat saldırganın TV’den yayımlanan ifadesi elçilikle sorunlu bir geçmişi olduğunu teyit ediyor. Karısının nisanda elçiliğe gittikten sonra geri dönmediğini, defalarca müracaat ettiği halde sonuç alamadığını, haliyle öfkeli olduğunu söylüyor. Azerbaycan medyası da saldırganın SAVAK tarafından kullanıldığını iddia ediyor. Yani Azerbaycan öfkenin yönlendirilmiş olma ihtimali üzerinde duruyor. Ki Azerbaycan Dışişleri de “İran'da artan Azerbaycan karşıtı kampanyanın diplomatik misyonumuza yönelik bu tür saldırıları teşvik ettiği kanaatindeyiz" suçlamasını yöneltti.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi telefonda Aliyev’e "ilişkilerin düşmanlarca bozulmasına izin vermeyeceklerini” söylüyor. İki yıldır karşılıklı tırmandırma ortadayken harici düşmanlara ne hacet! Bu sözler sükûneti temin edecekse ne âla.
Fakat Bakü’nün ortaklıktaki, Tahran’ın da düşmanlıktaki tercihleri, ilişkilere başka yerden de alev aldırmaya müsait. Tam bu gerilimin orta yerinde İsrail’e ait üç insansız hava aracı Isfahan’daki savunma sanayii tesisini hedef aldı.
Kutsal topraklardaki işgal, şiddet ve düşmanlık döngüsü kendine geniş coğrafyalarda hesaplaşma alanları buluyor.
Birbirine değen olaylar dalgası...
26 Ocak’ta işgal altındaki Cenin’de biri 60 yaşında bir kadın 9 Filistinliyi öldürdü.
Bununla yakılan öfke ateşinde Doğu Kudüs'te 22 yaşında bir Filistinli öldü.
27 Ocak’ta Gazze’den Aşkelon’a 10 roketle misilleme yapıldı.
28 Ocak’ta 21 yaşında bir Filistinli, Doğu Kudüs'te yasa dışı yerleşim birimi Neve Yakov’daki sinagogu basıp 7 Yahudi’yi öldürdü. İran’ın desteklediği Hizbullah ve Hamas saldırıyı kutladı. Kutsal topraklardaki bu şiddeti İran’a yönelik saldırılar izledi.
Filistin’de biriken basınç artık uzaklarda fokurdayabiliyor. Suriye ve Irak da bir süredir bu hesaplaşmanın arenaları.
Bu tırmanışın siyasal çerçevesi önemli. Radikal milliyetçi ve aşırı dincilerle İsrail’in en tehlikeli kabinelerinden birini kuran Benyamin Netanyahu hem Filistin hem de İran konusunda kendi eşiğini dayatıyor. Bu dayatmanın muhatabı sadece düşmanlar değil. İsrail yönetimi ABD’nin kendini tutan rezervlerini aşındırmaya çalışıyor. Son salvolar Biden yönetiminin Netanyahu kabinesiyle nasıl yol alacağına dair temaslara denk geliyor. Birer hafta arayla Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve CIA Direktörü William Burns İsrail’deydi. Bugün Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın temasları başlıyor.
Nükleer görüşmelerin çöktüğünün resmen ilan edilmesi halinde İsrail, İran’a saldırı seçeneği için bastıracak. ABD saldırı seçeneğini ‘caydırıcı’ unsur olarak masada tutmaktan, İsrail ise eyleme geçmekten bahsediyor. İran’ın Ukrayna’da Rusya’ya arka çıktığı bir zamanda ABD, 22 Ocak’ta İsrail’le birlikte Juniper Oak adıyla ortak tatbikat başlattı. Nükleer başlık taşıyabilen dört B-52, F-35, F-15 ve F-18 modellerinden oluşan 142 jet, 12 savaş gemisi, bir uçak gemisi, 6 bin 400 Amerikan askeri ve 1100 İsrail askeri katılıyor. Havada yakıt ikmalini de içermesi, Juniper Oak’un İran’a saldırı tatbikatı olarak yorumlanmasına neden oluyor. Pentagon yetkililerine bakılırsa tatbikat sadece İran’a karşı caydırıcılığın inşası değil Amerikan ortaklığına inançlarını yitiren Araplara Orta Doğu’daki hızla seferber olan askeri kapasiteyi gösterme ve Rusya-Çin ikilisine gözdağı verme amacı taşıyor.
İşgalci statüko düşmanlık üretmeden sürdürülemez. Dahası İsrail, İran’la doğrudan hesaplaşacağı ana hazırlanıyor. Abraham Anlaşmaları ile Körfez’de ayağına yer açması da bu hedeften bağımsız ele alınamaz. Aynı şey Azerbaycan-İsrail ilişkileri için de geçerli.
İsrail artık Tahran’ın vekâlet savaşına, korsan saldırılarla yanıt veriyor. Sadece Irak ve Suriye’de değil İran’ı kendi evinde vuruyor. Elbette İran’da sistem tabandan gelen değişim baskısı altında. “Büyük Şeytan”, “Siyonist Varlık” ve “Bölgesel Maşalar” tanımları üzerinden tekrarlanan hikâye kara bulutları dağıtabilir. Fakat hesaplaşmada şiddet gösterisinde her seferinde bir eşik daha aşılıyor.
Bakü-Tahran hattından girdik, kutsal topraklardan çıkıp İran’a geri döndük.
Nereden nereye...
Gazete Duvar / 30.01.23