Kötülük sınırın üstüne de altına da yetiyor- Fehim Taştekin

Ortak acılar, kısa süre öncesine kadar gündemi işgal eden Türkiye-Suriye normalleşmesinin önünü açabilir mi? Sınır kapılarını koşulsuz açmak ve hava köprüsü kurmak 12 yıldır biriken husumetleri arkada bırakmak için iyi bir fırsat olabilirdi. Fakat verili koşullar yeni sayfa açma ümidinin de enkazın altına itildiğini söylüyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 13 Şubat 2023
  • 10:45

Deprem düşmanlık barındıran fay hatlarını da kırabiliyor. Tabi ki insani yardım diplomasisi bütün düşmanlıkları eritemiyor.

Tek adam rejimi kendi kibrinin altında kaldı. Yoksa husumet beslediği ülkelerin yardım elini havada bırakmakta tereddüt etmez. Tutarlı bir çizgi yok. Yunanistan’ın yardımını kabul ederken Kıbrıslı Rumları tersliyor. Dış ilişkilerde rotayı normalleşmeye kırdığı halde Yunan-Rum düşmanlığı siyaseten kullanışlı. Ermenistan sınır kapısının 34 yıl sonra insani yardım için açılması Erivan’la normalleşmeyi öngören yeni eğilimle uyumlu. Burada siyasi-iktisadi fayda beklentisi kararları etkiliyor. İsrail insani yardımı anahtar olarak kullanan ülkelerin başında geliyor. Felâketler karşısındaki refleksi hızlı ve etkili. İsrail’in yardımları da normalleşme ikliminde olgunlukla karşılandı. İnsani yardım diplomasisinin enkaza gömüldüğü yer Suriye.
Deprem sınırın altını ve üstünü birlikte vurdu. Halep, İdlib, Hama ve Lazkiye, Maraş-Hatay hattıyla aynı felaketi yaşadı. Kayıp sayısı şu aşamada 3500 civarında. 40 bini bulabileceği öngörülüyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depremden etkilenen insan sayısı 26 milyon. Bunun 11 milyonu Suriye’de. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) yetkilisi Sivanka Dhanapala’ya göre Suriye’de 5 milyon 370 bin kişinin acil barınma yardımına ihtiyacı var. Ne var ki sınırın altı için insani yardımın kuralları farklı işliyor. 2011 sonrası kirli müdahalelerin şekillendirdiği fay hatları insani yardımı da dayatmalar ve cezalandırmaların bir aracına dönüştürüyor. Yardım yaptırım bariyerlerine takılıyor ya da koşullara bağlanıyor. Bu krizin pek çok tarafı var.

Amerikan yaptırımları ve cambazlık

Suriye’nin 12 yıldır yaşadığı felaketin üzerine bir felâket daha binerken konuştuğumuz şey insani yardımların ABD-AB yaptırımlarını nasıl aşacağı. Amerikan yönetiminin 2019’da çıkarttığı Sezar Yasası, Suriye hükümetine doğrudan ve dolaylı yardım sağlayan kişi ve kuruluşları tehdit ediyor. Yaptırımlar Suriye’nin belini doğrultmasına, yeniden inşa sürecini başlatmasına ve iktisadi-siyasi normalleşmeye izin vermiyor. Savaş ülkenin makine parkını zaten tüketti. Hayati olan hiçbir şey yenilenemiyor. Suriye ilaç, tıbbi malzeme ve acil kurtarma ekipmanı temin edemiyor. Çekilmez hale gelen mevcut tabloya deprem eklendi. Uluslararası destek olmadan Suriye bu yıkımın altından kalkamaz. Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Bessam Sabbag’a göre yaptırımlar nedeniyle kargo şirketleri Suriye’ye uçak göndermeyi reddediyor. Gemiler limanlara yanaşamıyor.
Suriye yönetimi haklı olarak Batı’yı felâketi körüklemekle suçluyor.
Artan tepkiler üzerine ABD Hazine Bakanlığı deprem yardımlarıyla ilgili işlemlere yönelik 180 günlük bir yaptırım muafiyeti için lisans yayımlandığını duyurdu. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad bunu “yanıltıcı bir hamle” olarak niteledi.
ABD ve AB, yardımları Türkiye üzerinden silahlı grupların kontrolündeki alana kanalize etmeye çalışıyor. Suriye yönetimi de “terör örgütlerine desteğe dönüştüğü” gerekçesiyle yardımların Şam üzerinden gönderilmesini istiyor. Batı kanadı ise Esad yönetimine meşruiyet kazandıracağı savıyla Şam yolunu tıkıyor.
BM Güvenlik Konseyi’nden geçen karar, BM yardımlarının sadece Cilvegözü/Bab el Heva kapısından gönderilmesine izin veriyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Cilvegözü hattında yolun tahrip olduğunu belirtip hükümetin kontrolündeki bir kapının daha açılabileceğini duyurmuştu. Ama henüz gelişme olmadı. Türkiye-Suriye arasında 13 sınır kapısı var. İstenirse bir günde hepsi açılır. Depremden etkilenmeyen güzergâhlar hızlıca devreye sokulabilir. Hava köprüsü de kurulabilir. Yeter ki Saray karar versin!
Muhaliflerin kontrolündeki bölgeye açılan kapı da derde deva değil. BM’nin altı araçlık ilk konvoyu ancak felâketin üçüncü gününde Cilvegözü’nden İdlib’e geçebildi. Ertesi gün 14 araçlık ikinci konvoy buna eklendi. BM Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths dün “Şimdiye kadar kuzeybatı Suriye'deki insanları hayal kırıklığına uğrattık” diyerek durumun vahametine dikkat çekti. Beri tarafta Suriye hükümeti kendi kontrolünde olmayan bölgelere BM kurumları, Kızılhaç ve Kızılay’ın yardım operasyonlarına izin verdi. Fakat İdlib’in hakim gücü Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) “Cani rejime geçit yok” diyerek kapıyı kapattı. HTŞ yardımları kendi tekeline almak istiyor. BM’ye de bunu dayatıyor. Ankara, HTŞ’ye “Hadi oradan” diyebilir ama demiyor. BM, Suriye Kızılayı’nın 10 Şubat’ta gönderdiği yardımların Serakıb üzerinden İdlib’e geçişinin lojistik gerekçelerle ertelendiğini teyit etti. Halbuki Serakıb geçişinin açılması için BAE’nin arabuluculuk çabalarının sonuç verdiği söylenmişti.
Bir başka vahamet de şu: Kürtlerin liderliğindeki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Fırat’ın batısındaki bölgelere gönderdiği insani yardım konvoyu Türkiye destekli silahlı grupların engelini günlerdir aşamıyor. Konvoyda 30 petrol tankeri de yer alıyor. Güya özerk yönetime meşruiyet kazandırmak istemiyorlar.

Gazete Duvar / 13.02.23