“Irkçılık öldürür, dayanışma yaşatır!”

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, 20 Haziran Dünya Mülteci Günü vesilesi ile yaptığı basın açıklamasında ırkçı saldırıların teşvik edilmesine tepki göstererek taleplerini sıraladı.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 18 Haziran 2022
  • 21:05

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, 20 Haziran Dünya Mülteci Günü vesilesi ile Kadıköy’de bulunan Süreyya Operası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. “Irkçılık öldürür, dayanışma yaşatır” pankartının taşındığı eylemde basın açıklaması Türkçe ve Arapça okundu.

2022 yılı itibariyle tüm dünyada 300 milyona yakın göçmen bulunduğu kaydedilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye ise bölgede yaşanan savaşlar ve devletlerin saldırgan politikaları sonucu göç hareketlerinin yoğun yaşandığı ülkelerden birisidir. Göçmenler; savaştan kaçmak, yoksulluk ve baskılardan kurtulmak, kendilerinden çalınanı almak ve hak ettikleri hayatı kurabilmek için göç etmek zorunda kalıyorlar. Devletlerin savaş politikaları, siyasi baskılar, şiddet ve ayrımcılığa maruz kalma, ekonomik ve ekolojik krizin yarattığı açlık ve yoksulluk gibi nedenlerle ülkelerini terk eden göçmenler, gittikleri ülkelerde de temel insan haklarından mahrum bırakılıyorlar.”

Göçmenlerin emperyalist devletler arasında pazarlık aracı haline getirilmesine tepki gösterilen açıklamada talepler şu şekilde sıralandı:

“-AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. Göçmenlerin hayatları, devletler arasında pazarlık konusu edilmemelidir.

-Türkiye, BM Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırmalı ve mültecilik statüsünü tanımalıdır. 

-Göçmenler için serbest dolaşım hakkı tanınmalıdır. İktidar tarafından belirlenen illerin göçmenlerin kaydına; ilçelerin ve mahallelerin yerleşime kapatılmasını kabul etmiyoruz. Göçmenlerin il ve ilçeler arasında seyahat ve ikamet özgürlükleri derhal tanınmalıdır.

-Göçmenlerin eğitim, sağlık, adalete erişim, güvenceli çalışma, barınma gibi en temel insani hakları devlet güvencesiyle temin edilmeli; ifade ve gösteri özgürlükleri tanınmalıdır.

-Göçmenlere yönelik haksız gözaltı ve sınır dışı uygulamalarına son verilmelidir.

-Göçmenlerin ucuz iş gücü muamelesi görmesinin engellenmesi için göçmen emekçilerin tüm sosyal ve ekonomik hakları tanınmalı ve böylece sermayenin elini kuvvetlendirerek işçi sınıfını bölen yerli-göçmen işçi ayrımı geçersizleştirilmelidir.

-Sendikalar, göçmen emeğine dönük istismarlar için inisiyatif alarak, örgütlü işçi sınıfı ile güvencesizleştirilmek istenen göçmen emeğinin buluşmasını ve birlikte mücadele etmesini sağlamalıdır.   

-Geri gönderme merkezleri acilen kapatılmalı ve bu tesisler göçmenler yararına birer sığınağa dönüştürülmelidir. Şehirleri göçmenler için bir çeşit kampa dönüştüren uydu kent uygulamasına son verilmelidir.

-Göçmen kadın ve LGBTİ+’ların da kazanılmış haklarının gasp edilmesine neden olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı geri alınmalıdır. Erkek şiddetini bir zulüm çeşidi olarak görüp iltica nedeni olarak kabul eden İstanbul Sözleşmesi uygulanmalıdır.

-Kadınlara yönelik şiddetin göçmenlikten dolayı değil erkek egemenliğinden kaynaklandığı görülmelidir ve erkek şiddetinin ırkçılığa meşruiyet zemini yapılmasının önüne geçilmelidir.

-Medyadaki söylemler ve siyasilerin beyanlarındaki ırkçı nefret dilinin önlenmesi için kamu otoritesi müdahalede bulunmalıdır.

-Göçmen nefretine yönelik tavrı olan, ırkçılığa karşı çıkan bütün örgütler el birliği etmelidir.”