“İnsan Hakları Haftası”: Burjuva dünyanın ikiyüzlülüğü

Kağıt üzerindeki eşitliğin bugün gerçek yaşamdaki karşılığı, her alanda giderek daha da derinleşen bir eşitsizliktir. Burjuva dünyanın ikiyüzlü “insan hakları” duyarlılığı, artık gizlenemez hale gelen bu gerçekliğin üzerini örtmek içindir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 10 Aralık 2018
  • 07:27

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1948'de imzalandı. Burjuva düzen koşullarında kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olan, ikiyüzlülüğün ürünü bir bildirge. Bunu görebilmek için, insanlığın ezici bir çoğunluğunun gündelik olarak temel haklarının ayaklar altında çiğnendiği bugünkü emperyalist-kapitalist dünya gerçekliğine bakmak yeterli.

Bildirge’nin17. maddesi özel mülkiyeti korumaya yönelik: “Madde 17 a) Herkes tek başına ya da başkalarıyla birlikte mal ve mülk edinme hakkına sahiptir. b) Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılamaz.”

İnsanlığın yaşadığı tüm sorunların kaynağı olan özel mülkiyeti temel insan hakkı sayan bildirgenin diğer maddeleri, en “demokratik” görünen kapitalist ülkelerde bile, ihtiyaç duyulduğunda pervasızca ayaklar altına alınıyor. Bunu en iyi, özel mülkiyet düzenini korumak için her geçen gün tahkim edilen polis devleti uygulamalarından biliyoruz. Bu ülkelerde işçi ve emekçilerin burada tanımlanan hakların bir kısmını kullanabiliyor olmaları, bu toplumlardaki dengelerin henüz daha fazlasını gaspetmeye izin vermemesindendir.

Türkiye gibi gericiliğin koyulaştığı rejimlerde ise tümüyle kağıt üzerinde kalıyor. Bu yüzden de bildirinin esasları için yalnızca bir hafta değil, yılın 365 günü mücadele yürütülmesi gerekiyor.

***

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, BM Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948 Paris oturumunda imzalanmış, bu tarih esas alınarak, 10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası olarak kabul edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti bu bildirgeyi 6 Nisan 1949 tarihinde kabul etmiş, 27 Mayıs 1949’da da resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

30 maddeden oluşan bildirgenin ilk 9-19. maddeleri insan hakları açısından vazgeçilmez taleplerdir:

Madde 1 : Tüm insanlar özgür, değer ve hak bakımından eşit olarak doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik düşünceleriyle davranmalıdırlar.

Madde 2 : Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da baska inançlarına bakılmaksızın eşit haklara sahiptir. İnsanlar ulusal ve toplumsal kökenleri, zenginlikleri, doğuş farklılıkları ya da herhangi başka bir ayrım gözetilmeksizin bu bildirgede belirtilen tüm haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilirler.

Madde 3 : Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

Madde 4 : Hiç kimse kölelik ya da kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü biçimiyle yasaktır.

Madde 5 : Hiç kimseye işkence yapılamaz; kıyıcı, insanlık dışı, onur kırıcı ceza ve davranışlar uygulanamaz.

Madde 6 : Herkes nerede olursa olsun, yasal haklarının tanınması hakkına sahiptir.

Madde 7 : Herkes yasalar karşısında eşittir ve ayrımsız olarak yasaların koruyuculuğundan eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin, bu bildirgeyle belirtilen haklarına ters düşen ayırt edici davranışlar için yapılacak kışkırtmalara karşı eşit korunma hakkı vardır.

Madde 8 : Herkesin, kendisine anayasa ya da yasalarla tanınan temel haklarının yok edilmesi ya da zedelenmesi girişimine karşı ulusal mahkemelere başvuru hakkı vardır.

Madde 9 : Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonamaz ya da sürülemez.

Madde 19 : Herkesin düşünme ve anlatma özgürlüğü vardır. Buna göre, hiç kimse düşüncelerinden dolayı rahatsız edilemez. Ayrıca ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve düşünceleri her türlü araçla aramak, sağlamak ve yaymak hakkına sahiptir.”

Devrim mücadelesinin kaldıraçlarından biri olarak demokrasi mücadelesi açısından kuşkusuz önemli burada formüle edilen maddeler. Ancak bizzat kapitalist düzenin kendisi bunların yaşam bulmasının temel engelidir. Dünyadaki tüm zenginlikleri üreten ezici bir çoğunluk bu zenginliklerin ürünlerinden yararlanamıyor. Çünkü kutsal özel mülkiyet düzeni buna olanak tanımıyor. Dünyadaki tüm kavga bu zenginliklerin nasıl paylaşılacağı üzerine sürüyor. Servet sefalet kutuplaşmasının bu denli derinleşebilmesi, insan haklarının ayaklar altına alması sayesinde mümkün olabiliyor.

Sonuç olarak, kağıt üzerindeki eşitliğin bugün gerçek yaşamdaki karşılığı, her alanda giderek daha da derinleşen bir eşitsizliktir. Burjuva dünyanın ikiyüzlü “insan hakları” duyarlılığı, artık gizlenemez hale gelen bu gerçekliğin üzerini örtmek içindir.