Eşi ve yoldaşı tarafından Zeliha Recber’in 2 Ağustos tarihindeki cenaze töreninde yapılan konuşma...
27 Temmuz sabahı, sevdası ve hayali büyük olduğu kadar yüreği de sonsuz bir sevgiyle çarpan değerli bir insanı, Lorin ve Deniz’in “Oma”sını, Tahsin ve Hazal’ın annesini ve eş olarak 37 yıldır her türlü zorluğu birlikte el ele göğüsleyerek aştığımız canımın bir parçasını, sizlerin yakından tanıdığı sevgili yoldaşınız ve dostunuz Zeliha Recber’i yitirdik. 27 Temmuz sabahı saat 7:30 sularında büyük bir yürek durdu. Ellerimizin arasından sonsuzluğa doğru açtı kanatlarını...
Acımız, üzüntümüz ve kaybımız sonsuzdur. Bu acı karşısında siz dostlarımızın dayanışmasına ve onun hayallerinin büyüklüğüne yaslanarak ayakta kalabildik. Dayanışmanın anlam ve önemini canlı olarak yaşadık. Yaşadıklarımız, sevgili Zeliş’imizin hayalindeki dünyanın ne kadar da anlamlı ve büyük olduğunu bir kez daha bizlere gösterdi.
***
Orta halli köylü bir ailenin ilk çocuğu olarak 1965’de Sivas-Kangal’ın Mısırveren köyünde dünyaya gelen Zeliş’imiz, köyde başladığı ilkokulu İstanbul’da bitirdi.
1978 yılında Almanya’da işçi olarak çalışan ailesinin yanına geldi. Okul ve meslek eğitimini Almanya’da tamamladı.
Devrimci dalganın yükseliş yıllarına denk gelen ilk gençlik yıllarında İbrahim Kaypakkaya’nın mücadelesini anlatan kitaplarla tanışması, onun yaşamında yeni bir yolculuğun başlamasının taşlarını döşedi. Almanya’da Halkın Birliği ile çalışmaya başladı. Yapılan etkinliklere faal olarak katıldı. Folklor, tiyatro gibi kültürel etkinliklerde yer aldı.
12 Eylül askeri faşist diktatörlüğüne karşı yapılan bütün eylemlerde, bildiri dağıtımından afişlemelere kadar bir dizi faaliyete aktif olarak görev aldı. Karanlık yıllarda bağlı bulunduğu devrimci hareketin ülkeyle bağlantılarının sürdürülmesinde fedakarlıklarda bulunmakta tereddüt göstermedi. Sınırları, sosyalizme ve insanlığın kurtuluş davasına olan bağlılık, bilinç ve coşkusuyla aştı. Takıldığı aramaları ve tehlikeleri, hiçbir şey olmamış gibi, yüzündeki gülümseme hiç eksik olmadan, sevecenlikle anlatırdı.
O, kendi deyimiyle‚ çok renkli, coşkulu ve mutlu bir hayat yaşadı. Yaşamını, “İkinci bir hayat mümkün olsa aynı yaşamı çok daha ileri bir seviyeye taşıyarak tekrarlamaktan başka bir şey istemem” diyecek kadar kavgasıyla iç içe geçirdi.
1982-84 yıllarında TKP/ML hareketindeki iç tartışmalar sonunda yaşanan bölünmede kendisini “devrimci kanat” olarak adlandıran tarafta yer aldı. Yeni bir gelenek ve çizgi yaratma yeteneği gösteremeyen bu oluşumun dağılmasından sonra da savunduğu çizgiyi çalıştığı fabrikada hayata geçirmek için mücadelesine devam etti.
Sendikal platformlarda olduğu gibi, yerli devrimci güçlerle çalışmaya özel önem verdi. KPD/ML ve MLPD ile yakın ilişkiler sürdürdü. MLPD’ye aday üye oldu, ancak ideolojik ve programatik uzaklıktan dolayı aday üyeliğini üyelikle sonuçlandırmadı. Buna karşın, devam eden yıllarda çok yakın ilişkiler içerisinde bulunarak, ortak çalışmalar yapmaktan geri kalmadı. “Fabrikalarda devrimci çalışma yapan devrimcilerin birbirlerinden uzak kalma lüksü yoktur” derdi.
***
Ekim hareketi onun hep ilgi alanındaydı, onlarla yakın ve sıcak ilişkileri oldu. Onun Ekim’le olan ideolojik yakınlığı, komünist program ve taktiği fabrika merkezli çalışmayla birleştiren Ekim’in inat ve sabrı, onun sosyalist işçi kimliği üzerinde etkili oldu. Giderek daha da yakınlaştı ve hastalığının verdiği yorgunluğu da zorlayarak ortak çalışmalarda yer aldı. Değişik fabrikalarda meydana gelen grev, işgal ve direniş eylemlerinde Ekim’in ortaya koyduğu program-eylem bütünlüğü onda derin izler bıraktı. Türkiye’de fabrika çalışması yapan devrimcilerin ve devrimci işçilerin kısa zamanda sonuç alamayacaklarını kendi öz pratiğinden de bilen Zeliş’imiz, onların sabır ve direngenliklerine karşı beslediği sevgi ve saygısını, “Bu karanlık yıllarda sabır taşı olmaktan başka çaremiz yok” diyerek tamamlıyordu.
Sermaye dünyasının saldırılarına karşı mücadeleyi hep bu zeminde kavradı ve ele aldı.
Ölüm tabutu F tiplere karşı mücadelede, heyetlerin oluşturulmasında ve heyetlerde bizzat yer aldı.
Cumartesi Anneleri’nin Stuttgart platformunun kurucu ve yürütücülerindendi.
Tekel Direnişi’yle Almanya’da dayanışma ağının oluşturulmasının öncüsüydü. Üç değişik heyetin değişmez delegesiydi.
Greif işgal ve direniş sürecinde Stuttgart’taki dayanışmanın ve yapılan etkinliklerin de odağındaydı.
Metal Fırtınası’nı devrimci işçi kimliğiyle heyecanla karşıladı. İşçilerden ve devrimci sendikacılardan dayanışma heyetinin oluşturulup gönderilmesinden dayanışma etkinliklerinin düzenlenmesine kadar bir dizi eylemde yer aldı.
Almanya’da geleneksel olarak savaşa karşı yapılan Paskalya yürüyüşlerinin (Osternmarş) 80’li yıllardan beri değişmez simalarındandı.
Kent ve çevre için büyük yıkım projesi olan Stuttgart 21’e (S21) karşı eylemlerin içerisinde ve daha soldan emek güçlerine yakın olan komitenin parçası ve değişmez konuşmacılarındandı. Gezi/Haziran Direnişi’nin bu büyük hareketle buluşturulup Türk konsolosluğu önüne taşınmasında da öncüydü. Başta çalıştığı Thysen olmak üzere, Almanya işçi sınıfının günlük mücadelesinin içerisinde, devrimci bir işçi olarak yer aldı. Uluslararası devrimci işçi hareketinin yaratılması için bütün olanakları kullandı. İCOG’un (Uluslararsı Otomotiv İşçileri Koordinasyonu) örgütlenmesine aktif olarak katıldı. O hiçbir ulusal kimliğe ve ülkeye sığmayan devrimci işçi kimliğini bu kavga ateşleri içerisinde yaratarak sağlamlaştırdı.
Kobani direnişiyle dayanışmanın da yıldızıydı. Özellikle direnişin kalıcı izler bırakması, işçi sınıfında anti-kapitalist bilinç yaratması için, direnişin sesinin büyük fabrikalara taşınmanın öncüsü oldu. Düzen partilerinin kapısını aşındıran heyetlerde yer almayarak, yönünü fabrikalara çevirdi. O, “Silahı da, bombayı da, panzeri de bir parça ekmek uğruna üreten biz işçileriz. Sorunun temelinde kapitalist sömürü ve talan vardır. İşçileri bu sorunlar üzerinde düşünmeye ve eylemlere zorlamadıkça hiçbir sorunu kalıcı olarak çözemeyiz” diyordu.
****
Arkada bir çocuk-oğul ve iki torun bırakan Zeliş’imizin, ailesinin çok daha büyük olduğuna son günlerde yaşadığımız dayanışma ağı tanıklık etmiştir.
O, giderken veda etmek yerine, “İnsan devrimci, hele bir de komünist bir toplulukta olunca dostluğu ve insanlığı zirvede yaşıyor. Bu yaşam bana çok iyi arkadaşlar ve dostluklar armağan etti” diyordu. Bizlere, “Gözüm arkada kalmıyor. Birlikte bir yola girdik ve birilerimiz aramızdan erken ayrılacaktı, bu da benim payıma düştü. Gözüm arkada kalmıyor. Buradan ilerlerseniz mutluluklar diyarına hep birlikte ulaşırız” diyerek, kapitalizme karşı verilen kavgada, meydanlarda hep birlikte olacağımızı vurguluyordu.
Elveda demeyen, yüreğimin parçası, ilk sevdam olan yiğit, gözü pek, güleç yüzlü Zeliş’imi hep beraberimde taşıyacağım. Hep olduğu gibi en umutsuz anımda ona sarılacağım. Bilimsel sosyalizmi işçi kimliği ile birleştiren bu yürekli insanın deyimiyle, “sabır taşı” olarak, onun yolunda ilerleyeceğiz... Hep seninle olacağız sevgilimiz, annemiz, büyük annemiz, yoldaşımız, Zeliş’imiz...