Hücre tipi hapishaneleri inşa eden devlet, tutsakları tecrit ederek teslim almayı amaçlıyor. Faşist sermaye devleti bu hedefine ulaşamadı. 19 Aralık 2000’de 20 zindana yönelik giriştiği vahşi saldırıya karşı tutsaklar ölümüne direndi. Koğuşlardan F Tipi hücre hapishanelere taşınan tutsaklar görünürde yenildiler. Ancak olaya sermaye devletinin esas hedefleri üzerinden bakıldığında, ölümüne direnen devrimci tutsaklar yenilmediler.
Hücre tipi hapishanelerde gerek “mimari” açıdan, gerekse fiziki ve psikolojik saldırılarla tecrit derinleştirilmeye çalışıldı. Tutsağı diğer tutsaklardan yalıtarak tecrit etmek fiziki anlamda mümkün olsa da tutsaklar örgütlü yaşamı sürdürmenin yolunu buluyor ve bir biçimde sürdürüyorlar.
Tutsakları yakınlarından uzaklaştırmak, yalnızlaştırıp tecrit etmek için sürgün saldırısı uygulanıyor. Tutsaklar yargılama süreci devam ederken tutuklandığı ilden ve özellikle ailesinin bulunduğu ilden çok uzaktaki hapishanelere sürgün ediliyor. Aynı ildeyken bile her hafta görüşe gitme imkanı olmayan tutsak yakınları, yüzlerce kilometre ötelere taşınan yakınlarını yıllarca göremeyebiliyorlar.
Hapiste “teröre finans sağlama” saçmalığı
Sürgün saldırısına rağmen tutsaklarla süren dayanışmayı engellemek için, sermaye devleti saçma ve ahlaksızca uygulamaları yaşama geçiriyor. 2020 yılı sonunda kabul edilen “Terörün Finansmanının Önlenmesi Yasası” bu tiksinti verici ahlaksızlığın “yasal dayanağı” yapıldı. Çocuklarının ihtiyaçları için hapishane idaresine para yatıran tutsak yakınları hakkında dahi “teröre finans sağlamak” iddiasıyla davalar açıldı, hapis cezaları verildi, tutuklamalar yapıldı.
Bu, kokuşmuş saray rejiminin yasalarına göre bile saçma bir uygulamadır. Ne var ki ciddi faşizan bir saldırı olarak uygulanıyor. Çok sayıda tutsak yakınına “teröre finans sağladığı” iddiasıyla dava açılırken, aynı iddiayla tutuklanan anne-babalar da oldu.
Hapisteki tutsağa para yatırılmasını “teröre finans sağlıyor” iddiasıyla dava konusu yapmak, tecridi derinleştirmeye yönelik pervasız bir saldırıdır. İHD Merkezi Hapishane Komisyonu’nun konuya dair yaptığı açıklama, saldırının hukuk ve mantığa aykırı olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Açıklamanın bir bölümü şöyle:
“Mahpuslara para yatırmak ‘Hükümlü ve Tutukluların Emanete Alınan Kişisel Paralarının Kullanımına Dair Yönetmelik’ çerçevesinde yapılmaktadır. Yönetmeliğin 5. Maddesine göre; ‘Banka ve posta aracılığıyla gelen veya ziyaretçiler tarafından hükümlü ve tutukluların nam ve hesabına yatırılan paralar, idarece görevlendirilecek bir personel tarafından alınarak kaydedilir. Müdürü bulunan kurumlarda, hükümlü ve tutuklular hiçbir şekilde yanlarında nakit para bulunduramaz.’
Mahpusun hesabına yatırılan paranın nasıl harcanacağı da aynı yönetmeliğe göre düzenlenmiştir. Yönetmelik Madde 8’e göre; ‘Müdürü bulunan kurumlarda kalmakta olan hükümlü ve tutukluların yapacakları harcamalar, nakit hareketi olmaksızın tutulan kayıtlar üzerinden gerçekleştirilir. Hükümlü ve tutuklular, Bakanlıkça belirlenen haftalık limit dahilinde, nakit hareketi olmaksızın, elektronik para ödeme sistemi bulunan kurumlarda bu sistem aracılığıyla, diğer kurumlarda doğrudan emanet para hesabından kantin hesabına aktarılan para üzerinden harcama yaparlar. Emanet para hesabında para bulunmaması ya da mevcut paradan daha fazla tutarda alışveriş yapılmak istenmesi veya Bakanlıkça belirlenen haftalık limitin aşılması durumunda ihtiyaç istem formu işleme konulmayarak kendisine bilgi verilir.’
Yönetmeliğin 12. maddesine göre; ‘Hükümlü ve tutuklular emanet para hesabında biriken faiz gelirleri ile ilgili olarak ceza infaz kurumları lehine açık feragatte veya hibede bulunabilir. Bu paralar hükümlü ve tutukluların eğitim ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması ile iyileştirilmeye yönelik faaliyetlerde eğitim kurulu kararı ile kullanılır. Faiz gelirlerinden yapılan harcamalar, belge ve faturalara dayandırılır ve bir dosyada korunarak denetimlerde ibraz edilir. Faiz gelirleri, birinci fıkrada belirtilen amaçlar dışında kesinlikle kullanılamaz.’ Bu maddeye göre de mahpusların hesaplarındaki paralardan faiz geliri elde edilmektedir.”
Açıklamada net olarak gösterildiği gibi, yatırılan para tutsağa verilmemekte, farklı amaçlarla kullanabilmek bir yana bisküvi dahi idarenin bilgisi olmadan alınamamaktadır. Tutsağa yatırılan para beslenme, kağıt, kalem vb. dışında başka hiçbir şey için kullanılamaz.
Saçma olduğu kadar ahlaksızca da olan bu saldırı, tutsağı iyice yalnızlaştırıp, yoksullaştırarak tecridi daha da derinleştirmekle birlikte, dışarıyı da hapishanelerden koparmayı hedeflemektedir. Çünkü hapiste teslim alınamayan tutsakla süren ilişki devrimle dolaysız bir bağlantıdır. Dışarısını hapishanelerden tümüyle uzaklaştırma girişimi başarılırsa, tecrit derinleştirileceği gibi daha vahşi saldırılara da zemin hazırlanacaktır.
Saldırıya yanıt dayanışmayı güçlendirmek olmalı
Sermaye devletinin bu fütursuz planı siyasal olduğu kadar insanlığa da yönelik bir saldırıdır. Çünkü insanın temel niteliklerinden biri olan dayanışmayı ortadan kaldırmayı hedefliyor. Saldırı anne, babaların evlatlarına para yatırmalarını dahi engellemeyi hedeflemektedir.
Bu saldırı karşısında tutsaklarla dayanışma insani olduğu kadar, her zamankinden daha politik bir tutumdur. Dayanışmanın tek biçimi para yatırmak değildir. Para yatırmak farklı yöntemlerle de gerçekleştirilebilir ve gerçekleştirmek gerekir.
Ama dayanışmayı bir mektupla dahi olsa sürdürmek hatta daha da güçlendirmek gerekiyor. Bu saldırının asıl hedefi olan hapishanelerden uzaklaşarak, dayanışmadan uzaklaşmak insani kimlikten uzaklaşmaktır. Buna izin vermemeliyiz. Dayanışmayı yükseltmeliyiz. Bu saçma ve ahlaksızca saldırı dayanışmayla püskürtülebilir.
H. Ortakçı