Gerici-zorba rejimler için olmazsa olmazlardan biri kaba şiddetse, diğeri de toplumu “dikey yarılma” ile parçalamaktır. Dikey parçalanma, geçici de olsa sınıf çelişkilerini geri plana düşürür. Sınıflar arası çatışma zayıflarken, dikta rejimin bekası için yapay çatışmalar topluma dayatılır. Bu yöntemle işçi sınıfıyla emekçilerin bir kesimi, kendilerinin celladı olmasına rağmen dikta rejimi desteklerler.
2002’den beri sermayenin ‘demir yumruğu’ misyonunu üstlenen AKP, aşamalı bir şekilde toplumda dikey yarılma yaratmayı başardı. Hem din istismarını hem ırkçı-şoven propagandayı pervasızca kullanan dinci gerici iktidar, bu sayede 2015’e kadar kitlesel oy desteğini koruyabildi. Sınıfın kazanımlarını hedef alan azgın saldırıları gerçekleştirirken bile işçilerden destek alabilmesi, bu dikey yarılma sayesinde mümkün olmuştur. Saldırdığı sınıfı dinci-şoven propaganda ile kontrol edebilen AKP-saray rejiminin sermayeye sunduğu hizmet, emsallerini fersah fersah geride bırakmıştır.
Kapitalizmin egemen olduğu yerde hiçbir çaba sınıf çelişkilerini ortadan kaldıramaz. Yaratılan dikey yarılmaya rağmen sınıf çatışmaları da devam eder. Nitekim Tekel Direnişi, Greif Direnişi, Metal Fırtınası, yasaklanan grevler gibi çıkışlar çatışmanın devam ettiğinin ispatıdır. Ancak bu kadarı ne dikey yarılmayı önleyebilmiş ne sınıfı etkisi altına alan dinci-şoven cendereyi kırmaya yetmiştir.
Bu “sapkınlık” dönemi geçici olmaya mahkumdu. Tek olmasa da her şeyin temelinde var olan “sınıfsal yarılma”, gecikmeli de olsa belirgin hale gelecekti. Nitekim gelmeye başladı da. İşsizlik-yoksulluk-sefalet artarken, gelir dağılımındaki uçurum derinleşirken, saraylarında sefahat sürenlerin şatafatı sınır tanımazken ne din istismarı ne ırkçı-şovenizm bu gerçeğin üstünü örtebilir. Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın koordinasyonunda gerçekleştirilen araştırma da bu eğilimi doğruluyor.
Araştırmaya katılanların yarıya yakını Türkiye’de en önemli sorunun işsizlik, yoksulluk, gıda fiyatlarındaki artış olduğunu belirtiyor. Sınıfsal içerikli bu sorunlar toplumun önemli bir kesimi için birinci sırada yer alıyor. Toplumdaki kutuplaşma algısının sınıfsal yönde değiştiğini ortaya koyan veriler de var. Zengin-yoksul kutuplaşmasını öne çıkaranların oranı belirgin bir yükseliyor. Örneğin 2017’de yüzde 9,5 olan algı, 2018’de yüzde 13,7’ye, 2019’da ise yüzde 20,5’e çıktı. Bu yükselişin 2020 yılında de devam edeceğinden kuşku duyamamak lazım.
Emekçileri parçalayan ‘laik-dindar’, ‘sağcı-solcu’ gibi saray rejimine hizmet eden ayrımlar gerilerken, ‘zengin-yoksul’ ayrımı belirginleşiyor. Bu eğilim sınıflar mücadelesinin güçlenme dinamiklerine de işaret ediyor. Kuşkusuz ki düşüncelerin eyleme geçmesi işsizliğe, sömürüye, yoksulluğa karşı sınıf temelli mücadelenin gelişmesine de ivme katacaktır.