24 Nisan 1915... İstanbul'da 220 Ermeni aydın, İçişleri Bakanı Mehmet Talat Bey'in talimatıyla gece yarısı gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürü Bedri Bey tarafından yürütülen operasyon, Ermeni Soykırımı'nın başlangıcı olarak düştü tarihe.
Gözaltına alınan Ermeni aydınlar şimdi Türk-İslam Eserleri Müzesi haline dönüştürülen Sultanahmet'teki Merkez Cezaevi'ne götürüldü. Buradan da vapur ile Haydarpaşa Tren İstasyonu'na... Yaklaşık 10 saatlik beklemenin ardından 22 kişi özel bir trenle Ankara'ya doğru yola çıktı. Meçhule yolculuk başladı...
20 saatlik yolcuktan sonra trendekiler Sincanköy'de indirildiler. İstanbul Merkez Cezaevi Müdürü İbrahim Bey tarafından iki gruba ayrılan Ermeni aydınlar, at arablarıyla Çankırı ve Ayaş'a sevk edildiler. 220 kişiden 139'u, ardında bir mezar taşı bile bırakmadan yok olup gitti.
1915'in 24 Nisan gecesi 220 Ermeni aydının gözaltına alınması ve ardından katledilmesi, Ermeniler'e yönelik katliamcılığın başlangıcı olarak yazıldı. 27 Mayıs 1915'te Tehcir Kanunu'nun kabul edilmesiyle Ermenilerin toplu olarak katledilmesinin önü açıldı. Techir edilen, yani göçe zorlanan Ermeniler, bir yandan açlık ve sefalet nedeniyle yaşamını yitiriyor, bir yan yandan da kurşuna dizme gibi yöntemlerle doğrudan katlediliyordu. Bu yollarla katledilen Ermenilerin sayısı yüz binleri buluyordu.
Ne ilkti ne de son oldu
1915'in ardı da Ermenilere dönük nice katliamlar, aşağılamalar ve karalamalarla dolu. 6-7 Eylül katliamından Hrant Dink'in katledilmesine kadar geçen sürede esaslı bir değişiklik olmadı. Değişen tek şey egemenlerin tetikçiliğini yapan katillerin cisimleri oldu.
24 Nisan bir ilk de değildi bu topraklarda. Egemenler, yüzyıllardır katletmişlerdi sömürdükleri halkları. Ermenisi, Kürdü, Arabı, Çerkezi, bu coğrafyanın hemen tüm halkları sömürücülerinin kılıçları, tüfekleri ve cellatları ile tanışmıştı.
24 Nisan son da olmadı ne yazık ki. 24 Nisan'dan sonra da halkları katliamlardan, kıyımlardan geçtiler bu coğrafyada. Kürt halkı kendi topraklarında yok edilmek istendi. Önce kimliğini yok etmek istedi egemenler, başaramayınca da topyekûn imhaya yöneldiler. Ancak koca bir halktı Kürtler ve yok edilemediler. Ödedikleri nice bedellerle tanıttılar kimliklerini, cellatlığına soyunanlara.
Osmanlı'da kılıçtan geçirilen Aleviler, 20. yüzyılın Osmanlısı'nda da kılıçların önüne sürüldüler. Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta katledildiler. Mezhepsel baskı ve ayrımcılığa maruz kaldılar.
Katliamcı gelenek korunuyor
24 Nisan 1915 gecesi başlayan katliamcılığı miras edinen Türk sermaye devleti, bugün de mirasına sahip çıkmaktadır. Ermeni aydın Hrant Dink'i katlederek, Kürt köylülerinin tepesine savaş uçakları ile bomba yağdırarak, Sürdürdüğü kirli savaşla Türkiye Kürdistanı'nın dört bir yanını yıkıp onlarca kişiyi katlederek mayasındaki katliamcılığı tekrar tekrar hatırlatmaktadır.
Sokaklarda devrimcileri katleden, zindanlarda tutsaklara yönelik imha operasyonlarına imza atan devlet, halkların tepesinden de bombasını, mermisini eksik etmiyor.
Halkları katlederek bitiremeyenler, aşağılamalarla, karalamalarla onursuzlaştırmaya ve itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
***
Türk sermaye devletinin halklara uyguladığı inkar, imha ve asimilasyon saldırıları karşısında hakların kardeşliği mücadelesini büyütmek yakıcı bir görev olarak duruyor.
On yıllardır, baskı, imha ve asimilasyon saldırılarına direnen Kürt halkı, katledilen ve aşağılanan Ermeniler, asimile edilmiş dilleri ve kültürleri yok edilmiş tüm öteki milliyetler sermaye iktidarı karşısında kol kola girerek mücadele etme zorunluluğu ile yüz yüzedirler. Kardeş halklara yönelik savaş çığırtkanlıklarını da karşılarına alıp “halkların kardeşliği” şiarını yükseltmelidirler.
Bunun güncel adımı 1 Mayıs’ta mücadeleyi yükseltmekten geçer. Tüm ulus ve milliyetlerden işçi ve emekçiler omuz omuza verip 1 Mayıs’ta mücadeleyi yükseltip, halkları katleden ve köleleştiren bu sömürü düzenine karşı “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” mücadelesini büyütmelidirler.
Ermeni Soykırımı'nın, dili ve kültürü yok edilerek asimilasyona uğratılmış onlarca milliyetin, on yıllardır inkar ve imha edilen Kürt halkının hesabının sorulması ise ancak halklar hapishanelerini gönüllü birliğe çeviren sosyalizmle mümkün olacaktır.