Depremin ardından vahşi kapitalizm ile dinci-faşist rejimin sorumlu olduğu büyük bir insan kıyımı yaşandı. Zira ne önlem aldılar ne enkaz altında sağ kalan canları kurtardılar. Oysa bunu yapmak için ellerinde bilim, teknik, eleman ve finansman vardı. Ancak onları insan canı değil kar ve rant ilgilendirdiği için, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen en ufak bir hazırlık yapmadılar.
Deprem bir doğa olayı idi ancak can kaybı ve yıkımın bu kadar ağır olması toplumsal, yani kapitalizmin ve onun iktidardaki siyasal temsilcisinin/ Saray rejiminin işiydi. Kentler yıkılınca, yaşamın olağan akışı alt üst olunca, yıkımdan arta kalanlar çalışma, barınma, beslenme, sağlık hizmetine ulaşma gibi en temel imkanlardan yoksun kalınca göç etmeye başladılar. Çoğu kişi göçün geçici olduğunu düşünüyor, koşullar oluştuğunda memleketine dönmek istiyor. Ancak bunun ne zaman mümkün olacağı konusunda kimsenin net bir fikri yok. Saray rejimi bütün hırsızları ve dalkavukları toplayıp tiksinti verici bir gösteri eşliğinde “bağış” kampanyası başlattığını ve bir yıl içinde konutları inşa edeceğini vaat etse de doğal olarak buna inanan yok. Zira Saray rejiminin tek derdi kendi bekasını korumaktır. Her adımını da buna göre atıyor.
Böyle bir rejimin kentleri bilimin kuralları ve toplumsal/kültürel dokuya uygun bir şekilde inşa etmesi mümkün görünmüyor. On binlerce ceset enkaz altındayken rant hesapları yapıyor, TOKİ’yi öne sürerek sorumlu olduğu yıkımın altında kalanlara, pişkince vaatlerde bulunuyor. Bu ise, yaşanan yıkımın aşılmasını hem zorlaştırıyor hem uzun bir zamana yayılacağına işaret ediyor. Koşullar değişene kadar başka kentlere giden emekçilerin yakınlarına uzun süre yük olmamaları, ya da rejimin dağıttığı “sadakaya” mahkum kalmamaları için gittikleri şehirlerde iş bulup çalışmaları gerekiyor.
Milyonlarca emekçi böyle bir sorunla karşı karşıya bulunurken, “yerli/milli” kapitalistler başka “çözümler” öneriyor. Bunu tam bir pervasızlıkla dile getiren Kocaeli Sanayi Odası (KSO) Başkanı Ayhan Zeytinoğlu oldu. Kocaeli Sanayi Odası şubat ayı meclis toplantısında bir konuşma yapan Zeytinoğlu şu ifadeleri kullandı:
“Konteyner konusunda bizlerin gayretli olması ve çalışan nüfusun bulunduğu yerde muhafaza edilmesi çok önemli. Çalışan nüfusu buraya getirmememiz lazım. Sizlerden ricam deprem bölgesinden gelenleri işe almayın. 'Yardım yapmayın' demiyoruz ama işe almayın. Demografik yapıyı bozabilecek bir duruma çanak tutmayalım.”
Bu pervasız açıklamaya tepkiler gelince, Ayhan Zeytinoğlu sorunun “milli güvenlik” ile bağlantısını kurdu. “Yerli/milli” kapitalist “çözüm” önerisini şöyle gerekçelendirdi:
“Biliyoruz ki bölgedeki işyerlerimizin ve fabrikalarımızın çok büyük kısmı hasar görmedi. İşyerleri bir süre sonra tekrar kapılarını açacak, üretime başlayacak. Bu nedenle çalışan nüfusun bölgede kalması hem ekonomik olarak bölgenin ayağa kalkması hem sosyal hayatın yeniden başlaması hem de milli güvenlik açısından önemlidir…”
Bu sözler “kapitalistin ahlakı” konusunda fikir vermesi açısından çarpıcıdır. “Çalışan nüfusun”, yani işçi ve emekçilerin enkaza dönmüş, en temel insani ihtiyaçlara bile ulaşılamayan kentlerde tutulmasını istiyor. Oysa insanları orada zorla tutabilecek bir güç yok. İmkanı olan mecburen göç ediyor. “Kapitalistin ahlakına” göre göç edenler işe alınmaz, geldikleri kentlerde sefil bırakılır, göç ettiklerine pişman edilirlerse memleketlerine döner ve kapitalistlerin duran çarkları yeniden çalışmaya başlar.
AKP-MHP rejimi tam da bu asalak sınıfı temsil ettiği için, kar-rant-saltanat dışında hiçbir şeyi önemsemediği için yıkım ve kıyım bu kadar büyük oldu. Kapitalistlerin de Saraydaki temsilcilerinin de “ahlakı” böyledir. Zira bu onların “fıtratında” mevcuttur. Tarihin çöplüğüne atılana kadar da bunu değiştirmeleri olası değil…